Şaşkınlığın bir noktada durması, ortalığın biran önce toplanması arzusuyla ve dahi bir parça kafa dağıtmak için ‘İnsan benliğini mengeneye alan dünyevi düzende yaşama dair gerçekler nelerdir’ diye sorsam… Ezberlenmiş bir dolu cevap gelir kuşkusuz. Ama ya bundan ötesi? Kim niye var olduğumuzun veya her canlının ölümü tadacağı gerçeğinde bunca hırsın, adaletsizliğin, kıyımın neden yapıldığının net cevabını verebilir ki? Daha da önemlisi, dinler aracılığıyla bazı açıklamalar getirilen ruhun-ölümün bilinmezliği. Ancak içine sürüklendiğimiz günlük yaşamın sorunları hayli yoğun olduğundan açıkçası çok az insan oturup da kafa yorar bunlara.
Dolayısıyla varlığımızla ilgili gerçekleri sorgulama işi de ya kalıpları yıkma yeteneğindeki bilim insanlarına veya araştırmacılara düşer… Ya da gerçek hayatta dile getirilse yadırganacak fikirlerin mesajcılığını yapma gücündeki kurguların dünyasına. Marvel Evreni’nden kopup gelen ve ruhumuza bambaşka bir boyut kazandırırken önemli mesajlar verme özelliği sergileyen… ‘Acaba günün birinde bizim, dizi bozması işleri film niyetine üretmekten bıkmayan kurgucularımız da böylesi sinemasal boyuta ulaşabilecek mi’ şeklindeki düşüncemizi tetikleyen ‘Doktor Strange’ de bunlardan biri.
ASTRAL YOLCULUKTA MÜKEMMEL GÖRSELLİK…
Doğumu, 1963’te Steve Ditco eliyle olan Doctor Stephen Vincent Strange yani kısaca Doktor Strange, Marvel karakterlerinin içinde kendime en yakın bulduğum. Zira diğer süper kahramanlar fizik güçleriyle öne çıkarken, gerçekliği değiştirme gücünü sergileyip zamanı bükebilen Doktor Strange’in olayı, ruhani boyutta kendini göstermekte. Mistik güçlerle paralel evrenler arasında bağ kurup astral yolculuk konusundaki düşüncelere hitap etmeyi hedefleyen… Ve bilim insanlığını, mistik detaylarla buluşturup bilimin çözemediği sorunlara alternatif bakış açısı getiren kahramanımızı ayrıcalıklı bir yere koymama neden olan özelliğin aynı zamanda hem görsel hem de zihinsel etkileşimi artıracak nitelikte sunulmasıysa, karakteri izleme keyfini diğerlerine kıyasla daha da artırmakta. Bu nedenle Doktor Strange için ‘‘Marvel Comics’in en farklı mistik karakteri’’ demek ve usta sanatçı Benedict Cumberbatch ile sinemaya uyarlanan filmin başarılı performansından bahsetmek istiyorum.
Sekiz yaşında başladığı sanat eğitiminin hakkını verip sanatçılığın doğuştan gelen bir yetenek olduğunu çok net ispatlayan ve halen ilgiyle izlenen ‘Sherlock Holmes’ dizisinin yanı sıra sayısız filme, TV serisine ve tiyatro oyununa, seslendirmeye imza atan Benedict Cumberbatch’in müthiş oyunculuğunu, çoğunluk tarafından gerçek diye kabul edilmiş değerleri sorgulatan mistik felsefeyle ve teknolojinin gücüyle buluşturan bir iş ‘Doktor Strange’… Ana temasını ve dolayısıyla aksiyonunu gerçekliğin değiştirilmesi ve ruhun bedenden ayrılabilen varlığı üstüne kuran yapım, astral yolculukta hücrelerarası yaşanan şokla veya bedenden ayrılan ruhla evrenden evrene gitmenin mümkün olabileceği varsayımında mükemmel görsellik sunuyor bize. Zaten filmin özünü güçlendiren de senaryo gelişiminden ziyade içindeki felsefe ve görsel cümbüş!
Öyle ki; Kendisini ustalaştırana ihanet kuralını bozmayan baş kötü Kaecilius’un kütüphane bekçisini vahşice öldürüp dünyayı karanlık güçten koruyan mabetten zaman ritüelini çalmasıyla yapılan açılıştan… Ve bu hırsızlığın sadece felaket getireceğini söyleyen kadim kişiyle, hain öğrencisi arasında zaman-mekân sınırı tanımadan sergilenen dövüşten itibaren kendine has görsel efektlerle muhteşemleşen her aksiyon sekansı, müthiş başlangıcın devamında da hayal kırıklığı yaşatmıyor seyircisine.
‘Inception’ filmiyle moda olmaya başlayan binaların-yolların bükülmelerini, ‘ayna boyutu’ etkisiyle birleştirerek baş döndüren ‘Doktor Strange’, devamında Wikipedia’dan bilgi alımına taş vurup müzik atışmasına dalan bir ameliyat ekibinin hastane koşuşturmasına dalmakta. Bu evrede karşımıza çıkansa ruhaniden ziyade daha insani ve maddi detaylar. Acil Servis gerçeklerinin dünyanın neresinde olursa olsun aynı kaldığını görüp, başarı egosunda ölçüyü kaçırmanın günün birinde kişinin kendisine zarar verebileceğini ünlü sinir cerrahı Doktor Strange’in nefes kesen görsellikteki feci kazasıyla özümsemek garantili. Bu kaza aynı zamanda hastane acillerinde sadece hayat kurtarıldığını, diğer cerrahilerdeyse şöhret olma fırsatı yakalandığını senaryosuna dâhil eden filmin kırılma noktası da! Çünkü o andan itibaren gerçeklerin tepetaklak oluşunu, insan hayatının nasıl bir anda dönüşüme uğrayabileceğini ortaya koyan öykü başlamakta. Tabii beraberinde yapımın mesajcı yüzü de çıkmakta. Peki, bize ne gibi mesajlar veriyor bu süreçte? Bakalım.
RUHUMUZU AŞAĞI ÇEKEN EGOLARIMIZDIR
Doktor Strange’in eğilip bükülmek bilmeyen egosunun Himalayalar’daki Kamar Taj’a uzanan eğitim hikâyesi her aşamasında ayrı görsel mükemmellik sunarken, zihnin nasıl eğitilip ruhani güçlerle bedensel gelişime katkıda bulunacağı söylemini de ince ince işliyor beyinlere. Bilimsel detayları büyü dünyasının aşamalarıyla buluşturup adeta metaforlar yaratan yapımın mesajları da hayatla iç içe. Dolayısıyla sahnelerin ve sözlerin kabul edilebilirlikleri daha kolay.
Hasta seçiciliği yaparken geçirdiği kaza sonucu, kendi iyileştirilmeye muhtaç hale gelen Doktor Strange ile hücrelerin beyin emriyle kendini yenilemesi üstüne çalışmalar yürüten ‘deneysel tıp’ konusuna dikkat çeken ve bedeni şifalandırmanın yolunun kişinin kendi ruhundan geçtiğini dillendirerek Uzak Doğu mistisizminden büyü gücüne yol açan filmdeki mesajların başında, ‘Ruhumuzu aşağı çeken egolarımızdır’ saptaması gelmekte… Ki, özellikle günümüz dünyasını allak bullak edenlerin şahsi egolarıyla neler mal olduklarını düşünürsek çok önemli bir mesaj bu! Nitekim ‘Doktor Strange’ de her şeyi unutup egosundan arındığı noktada kişisel gelişimini başlatıyor ve dünyayı kötülerden kurtarmanın yolunu buluyor. Darısı gerçek hayattakilerin balına.
Akla güvenip ruhu reddetmemek gerektiği, gerçekleri şekillendiren kaynağın ruh olduğu ve egoyu yenen kişinin gücünün arttığı felsefesini aşılayan yapımın ders alınması gereken bir diğer önemli mesajıysa, nehrin akışını engellemeye çabalamak yerine onun akışına teslim olup gücünden faydalanmak! Yani mücadeleden galip çıkmak için boşa zorlanmaktansa güçlüğün içinden çözüm üretmek daha doğru denmekte. Örneklemesini de, Doktor Strange ile Kaecilius’un acımasız adamları arasında geçen aksiyonda görmek mümkün.
İnsanlığın zamanın ötesinde olması gerektiği söyleminde zaman ve ölümü hakaret olarak sunan yapımda, bunun dışında dünyanın gerçeklerine küçük bir delikten bakanların gelişim fırsatı yakalasa bile reddedeceği mesajı da, senaryonun öne çıkanlarından. Ayrıca bedenin maddeden ibaret olmayıp asıl ruhtan oluştuğu, astral döngüde ruhun özgürleştiği ve insan doğasındaki kötülüğün hiç kaybolmadığı buna karşılık onunla yaşayıp baş etmeyi öğrendiğimiz şeklindeki görüşler de, ruhaniliğin modernliği reddeden bir vahşilik olmadığını ‘kablosuz ağ şifresi’ esprisiyle yansıtan ‘Doktor Strange’in gerçeklerinden.
Sonuçta; Scott Derrickson yönetmenliğindeki yapımın varoluşun ölümle anlam kazandığını, ölümsüzlüğün karanlık ve kötülüğü de beraberinde getirdiğini işaret eden senaryosu her ne kadar böylesi kahramanlıkların gelişim süreciyle paralel bildik bir öyküye sahip olsa dahi, filmin klişelerin ötesinde özgün mesajlara sahip olduğu da bir gerçek. Benedict Cumberbatch’in hakkını layıkıyla verdiği ‘Doktor Strange’de aşama aşama yaşanan kişisel değişimde gerçekleri sorgulatan mesajların aradan süzülüp çıkartılarak özümsenmesi ve emek yüklü görsellik eşliğinde sunulan ince mizahın tadına varılması seyirciye kalmış.
Bu yoğun tempoda bilim kurgunun fantastikliğini, bilim ve mistik felsefeyle harmanlayan… İnsanı; iyiyle kötü, ruhla beden arasında özünü sorgulama duygularıyla baş başa bırakmanın ardından müthiş akılcı ve ilginç bir finalle noktayı koyan… Devam macerasının, babalarının peşine düşen Thor ve Loki ile geleceğini finalin finalinde müjdelemeyi de ihmal etmeyip beklenti yaratan ‘Doktor Strange’in, ruhlarımızı egolarımızdan kurtarıp engelleri aşma mesajını artık kim ne oranda alırsa… İyi seyirler.
Anibal GÜLEROĞLU