Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, basit mafya öyküsü değil!

İstihbaratın liman baskını ve konteynırlarda ele geçirdiği silahlarla başlangıcını yapan ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, ekranlara merhaba dedi. Cesaret ve akılcı planlar ile basit bir mafya hikayesi olmayacağını şimdiden ispatladı!

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Eşkıya dünyaya hükümdar olmuş çoktan!

Dostu dosta, kardeşi kardeşe kırdıranların desteklediği çıkarcı düzende ister sene 1341 olsun, ister 2015… Eşkıyanın dünyaya hâkimiyeti de kaçınılmaz. Çünkü yalan, talan, arakçılık, bedavacılık tekmil mevcut bu düzende.

Nefsine hâkim olamayanlar sayesinde farklı yansımalarını da yaşıyoruz bolca. Hipoksik şokla toksik şok karışımında yapılan boş beleş eşkıyalıklar mı istersiniz, yoksa devletlere uşaklık etmekle kral olmak arasında gelişen hesapçı çıkarcılıklar mı?

Namını kaybedince her şeyini kaybedeceğini bilenlerin, ara sıra tansiyon ölçme meraklısı devletle muhabbetinde seç beğen al… Yese yese kendini yiyen insanların bu üçkâğıtçılıkta payına düşense, bedel ödemeyenlerin kumpaslarına karşı uğranılan zararla orta yerde kalıvermek…

Eşkıyanın tüm edebi söylemlere inat, dünyaya hâkimiyetini öylece izlemek! Gerçek yaşamda ilmek ilmek her katmana yayılan bu durum; aslan, kurt, çakal ya da böcek vasfında olmayanlar için ne kadar umutsuz değil mi?

Ama neyse ki, yer altı dünyasındaki ailelerin yerüstündeki aileler gibi ihanet sarmalında olduğunu anlatma ustası Raci Şaşmaz yapımcılığındaki ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ uzun bir bekleyişin ardından gösterdi yüzünü de… Umutsuzluklar, hiç değilse kurgu dünyasında ortadan kalkma ihtimali yakaladı böylece.

SÜRPRİZE DEĞİL BANKOYA OYNAYAN KAZANIR!

İstihbaratın liman baskını ve konteynırlarda ele geçirdiği silahlarla başlangıcını yapan ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, sorumluluk ve cesaret ispatıyla birleşen bir uyarıyla merhaba dedi bize. Böylece basit bir mafya öyküsü olma amacıyla yola çıkmadığını da hissettirdi… Tıpkı ‘Kurtlar Vadisi’ serisinde olduğu gibi içerikten çıkartılacak pek çok mesajı beraberinde getireceğini açıkça belli etti.

Devrin değiştiğini dile getirip her ortamda bir dinleyenin olduğunu vurgulayarak mesajcılığını başlatan dizi, potansiyel liderlerin istihbaratçıların ve mevcut düzenin başındakilerin hedefinde olduğunu işaret etmesi, günümüzle bağdaştırılabilecek detaylardan. ‘‘Örgütlere ve devletlere silah satmazsam Türkiye’nin her yerinde bombalar patlar’’ diyerek parası olan herkese satış yapan silah tüccarlarının resmini çizen bu başlangıçta, birbirlerinin kurdu olan kadınların dünyası da çalkantılarla dolu. Nitekim Ortadoğu’yu yönetmek isteyenlerle silah sattığı dostlarının burayı yedirmeyeceğinden emin olan Ünal’ın restleşmesinin ardından hayli civcivli bir aile tablosu sunan dizi, bu atmosferdeki maskelenen mutsuzlukları daha ilk andan itibaren hissettirdi bize… Hem de ‘Ah şu erkek tutkuları’ dedirten biçimde!

Erkek tutkularının uzandığı noktada aileler ve ihanetler var… Kurallarla kuralsızlığı kesiştiren ve birbirleriyle bağdaşmasalar dahi iç içe geçmiş iki kavram. Sürprize değil bankoya oynayanların kazançlı çıktığı bu etkileşimde istemediğine silah sattırmamakta kararlı olan devletin de yeri var tabii. Şimdilik istihbaratçı Niyazi’den ibaret kalan bu ayrıntıyı ilerleyen bölümlerde daha derin ve geniş kapsamlı izleyeceğiz kuşkusuz.

Kısacası; Mafya olsa bile devlete ihanete düşülmemesi gerektiğinin altını çizerek yola çıkan ve öykü tabanını tanıtan ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, dört koldan hayatın gerçekleriyle iç içe bir yapım niteliğinde. Bu da onun sürprize oynamayarak başarısını garantilemek isteyen… Yanı sıra içeriğini sürprizlerle doldurma ihtimali yüksek olan banko yönü!

OKTAY KAYNARCA’YA ‘ÇAKIR’LIK YAKIŞIYOR

Dünyanın Amerika-Avrupa-İsrail üçgenindeki silah kapasitesini ve kurulan düzenleri konu ederken, Çinlilerin araba ihtiyacından aslanın vekil arayışına, etkili ve eğlenceli bir söylem dili kullanarak herkese hitap etmeyi hedefleyen dizinin oyuncu performansına gelince...

Herkesin güvenliği için ayar çekmek ister görünüp aslında rakiplerini sindirerek kendi gücünü pekiştirme oyunu oynayan Ünal Bey karakterinin Tarık Ünlüoğlu ile çok güzel uyuştuğu yapımda rol dağılımı gayet başarılı. Ancak hepsinin üstünde ‘Guguk Kuşu- Kafesten Bir Kuş Uçtu’ isimli tiyatro oyununda da Tarık Ünlüoğlu ile aynı sahneyi paylaşıp güzel bir iş çıkartan Oktay Kaynarca’nın Hızır Çakırbeyli rolüne müthiş uyumu var.

‘‘Kendini tam ifade edemeyen ‘İnadına Yaşamak’tan sonra Hızır karakteri cuk oturacaktır üstüne. Çünkü bu tarza müsait. Yeter ki, rolün yükleyeceği vasıflar abartılmasın ve yeni bir Polat Alemdar yaratma mantığı güdülmesin. Kısacası, tabanca ve mermi olayıyla bütünleştirilerek reklam edilen Hızır Çakırbeyli dizayn edilirken natürellikten uzaklaşılmadığı sürece, Oktay Kaynarca’nın karakteri sevdirmemesi için hiçbir sebep yok’’ demiştim henüz dizi yapım aşamasındayken yazdığım yazıda.

İlk bölümün ardından ortaya çıkan manzaraya bakıyorum, bu noktalarda gayet iç açıcı… ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’, karartmamış içeriğini ve tam da kendini sevdirecek bir tip çizmiş Oktay Kaynarca için. Her sahne, Hızır Çakırbeyli karakterinde hiçbir abartıya ya da özentiye gidilmediğini, Oktay Kaynarca’nın vasıflarının değerlendirildiğini gösterdi bize.

Şöyle ki; ‘Kurtlar Vadisi’nde Süleyman Çakır olarak beğenilen Kaynarca’ya bir kez daha ‘Çakır’ sıfatını veren senaryo, herkese ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dedirtebilmek için aynı zamanda ‘Adanalı’ esintileri de katmış karaktere. Çok da iyi olmuş.

Konjonktürel sözüne gıcık kapıp espriyi patlatan… Erkeklere para ödetmeme konusunda anlaşan baba-kız ilişkisinde ‘Herkese bir Hızır Bank lazım’ dedirten… Ve karısını niye aldattığını kendisi de tam bilmeyen Çakırbeyli, kapkara-despot bir mafya reisi olarak çizilmemiş. Oktay Kaynarca’nın performansından her şekilde faydalanabilmek ve dizinin cazibesini artırmak için son dönemlerde ekranda yer bulan mafyatik işlerdeki sevecenlik modasına uygun bir duruş sergilenmiş. Dolayısıyla ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ derken aşktan mizaha, sertlikten baba sevgisine tüm özellikleri dengeleyen Çakırbeyli ile tatlı sert bir reis var karşımızda. En kestirme ifadeyle ‘Çakır’lık bir kez daha yakışmış Oktay Kaynarca’ya.

DENİZ ÇAKIR İLE KADININ YERİ…

Silahların ve entrikaların dünyasına yönelik dizilerde, her geçen gün daha çok yer edinmeye başladı kadınlar. En az erkekler kadar acımasız olduklarını, rakiplerini alt etmek için planlar geliştirdiklerini bolca seyreder olduk. Kimine hiç yakışmıyor, çok yapmacık duruyor böyle sert tavırlar. Ama bazılarına da cuk oturuyor, erkek gibi racon kesmeler.

Deniz Çakır, ikinci kategoride. Farklı yapımlarda hep mücadeleci karakterler canlandırarak adeta bu konuda ihtisas yapan Deniz Çakır’ın canlandırdığı Meryem de bu nedenle Hızır Çakırbeyli ile uyum içinde. Omzuna attığı ceketle ‘ana’ya dönüşen Meryem karakterinin tehditkâr duruşu da, hırsla hata yapması da erkeklerin dünyasıyla aynı. Anlayacağınız Oktay Kaynarca ile Deniz Çakır’ın kimyası tutmuş, rol birlikteliğinde hiçbir sıkıntı yok.

Öte yandan Deniz Çakır’ı ekrana döndüren Meryem’i aldatılan kadın konumunda hüzün ve mücadeleye sokan dizide, geleneksel aile çarkları hatalı yönlendirmelerle dolu. Hızır Çakırbeyli’yi karıların arasında bırakan senaryonun bu açıdan yaptığı hatalar nedir derseniz… Aldatılan kadının gururunun, diğer kadını vurma eylemiyle izah edilmesi ilk hata. Karadenizli mafya ailesinde bu söylem normaldir denilebilir. Ben de bunca şiddetin kol gezdiği zamanlarda hiç olmazsa kadınlar silahtan ve şiddetten uzak tutulsaydı derim.

Ayrıca erkekler koltuk derdindeyken adama mahşer günü yaşatmaya ve sonuna kadar savaşmaya niyetlenen kadınlar arasında da çekişmelerin alabildiğine süreceğini gösteren dizide köçek aşağılaması… Hızır Çakırbeyli’nin aldatma olayını masumlaştırmak için Meryem’e ‘no frost’ yakıştırması da kadınlar adına hoş olmamış. Hele bir kadının kuluçka makinesi olarak görülmesi ve daha çok çocuk istemediğinde kocasının başka kadına yönelmesinin kaçınılmaz olduğunun vurgulanması tam itici. Erkek gözüyle aldatmak bu şekilde yorumlanabilir ve evli bir adamın ikinci aileyi kurması doğallaştırılabilir belki. Ancak etekle kefeni özdeşleştirip Deniz Çakır ile ailesini-çocuklarını korumaya çabalayan güçlü kadının yeri işlenirken, olaya bir de kadın açısından bakılmalı ve yanlış motivasyondan kaçınmalıydı! Buradaysa ne yazık ki erkek gözü fazlasıyla hâkim kılınmış.

Sonuçta; Dünya hali bu belli mi olur? Kendinden gayet emin bir tavırla ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dersin, bir bakarsın her türden eşkıyayla çevrilmişsin. Silahların gölgesindeki konjonktürel durumda ‘Adı Mutluluk’ diyenlerle rekabete tutuşurken aslansan, avını yersin… Kurtsan, düşeni yersin… Çakalsan, artık yersin… Böceksen, her şeyi yersin… İnsansan da bazen kendini, bazen de umduğunu değil bulduğunu yersin. Hadi bakalım… Kurtlar sofrasında ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ niyetine masaya kurulanlara afiyet olsun. Reyting sonuçlarının mideye oturmaması temennisiyle…

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster