Yaklaşık 300 bin metrekarelik alanıyla Avrupa’nın en büyüğü olan SEKA Platosu’nda çekilen ‘Filinta’yla ilgili beklentiler hayli yüksekti. Ancak dönemsel gerçekçilik ve aksiyon adına Hollywood yapımlarını aratmayacak düzeyde bir performans sergileyen dizi, ne yazık ki izleyiciden bu beklentiyi tatmin edecek oranda ilgi göremedi. Total’de 24’üncü sırada yer bulan dizi AB grubunda da ancak 15’inci olabildi.
‘Filinta’yı merakla bekleyen ve ilk bölümünü de, kimi aksaklıklarına rağmen, keyifle izleyen biri olarak dizinin bu sonucu kesinlikle hak etmediği görüşündeyim. Dolayısıyla, izleyici beğenisini yansıttığı farz edildiği için kaliteyi değerlendirmede kıstas alınma yanılgısına da sebep olan, bu puanların ‘Filinta’ya reva görülmesinin kimin adına kayıp olduğuna ve bu durumun neden kaynaklandığına bir göz atmakta fayda var diye düşünüyorum.
EKRANLARIN POLİSİYE DİRİLİŞİ, ‘FİLİNTA’ AMA…
TRT Haber’deki ‘Yarından Önce’ programına konuk olan senarist Altuğ Küçük’ün de dediği gibi, iyi bir polisiyeye iyi bir şehir yakıştığı düşünülerek oluşturulan platosuyla dahi başlı başına övgüyü hak eden türden bir prodüksiyon ‘Filinta’... Lakin TRT’nin desteğiyle yaratılan dizinin bu özelliğinin, izleyici rutinini kırmaya yetmediği de ortada.
Bu nedenle her şeyden önce şunu belirtmek doğru olacak… Dizi anlamında; ‘Küçük Ağa’nın çocuksu komedisiyle, Özcan Deniz’in Yasemin Allen’le çevirdiği ‘Su ve Ateş’ filmindeki konumunu hatırlatma potansiyelindeki ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’ün ‘çocuk’ odaklı dramasını, TRT 1’in ‘Filinta’sına yeğleyen izleyici, kaybeden taraf! Çünkü bu seçimiyle, dizi sektörümüzde istendiğinde neler yapılabileceğini görme fırsatını kaçırıyor.
Ekran başındakilerin diğer yapımlara yönelmesinin arka planına baktığımızdaysa… Keşke hemen ölmeseydi de bıçak atışlarını daha çok izleyebilseydik dediğim Bıçak Ali ile birlikte komplonun hedefi olan Mustafa’nın adalet arayış macerasına giden süreci verip karakterlerini tanıtan ilk bölüm içeriği, anlatım ağırlıklı olmasından ötürü izleyiciye bir parça sıkıcı gelmiş olabilir. Ama unutmamak lazım ki, bütün güçlü eserlerin konuya hâkimiyeti sağlayıcı tanımlamalara dayalı bir giriş kısmı vardır. Bunu aşmadan gelişme yaşanıp mantıklı bir sonuca varılamaz. ‘Filinta’ da bu yolu izledi işte.
Ancak dizi izleyicimizin böylesi detaylardan pek haz etmediği de bir gerçek. Zira dizilerin çoğunun bunca zaman sergiledikleri şey, en basitinden olaya dalma ve iki kadın bir erkek çevresinde gelişen şamatacı aşk çekişmeleriyle kafa bulma alışkanlığı!
Polisiyelerde de durum pek farklı değil hani… Cümle suçlu, şöyle gerçekçi bir aksiyona gerek duyulmadan zahmetsizce yakalanıveriyor. Kahramanların aşk ilişkileri de bu aksiyonsuzluğun ara nağmesi yapılıyor. Bundan sonrası oyuncu şirinliğine kalmış. Şayet kadro kaynaşmışsa sezonlar boyu sürmek garanti. Nitekim geçen yıllara rağmen müşterisini kaybetmeden yoluna devam eden ‘Arka Sokaklar’ bu kadro kaynaşmasından doğan gücün eseri.
Oysa ‘Filinta’da göründüğü kadarıyla ciddi bir senaryo matematiği var. Komploculuğun her dönem geçer akçe olduğunu gösteren öykü, güçlü ve yenilikler vaat edecek türden gelişime açık bir potansiyele sahip. İzleyicinin de dizi seçimi yaparken bu hususa dikkat etmesi gerek aslında. Lakin rutinleri kırmak, iyi yapımlar üretmekten daha zor galiba.
Kısacası; ekranların polisiye dirilişi ‘Filinta’ ama önemli olan izleyicinin bunu algılaması. Umalım da, tarihi dirilişe ‘Diriliş’le destek çıkan izleyici, polisiyedeki kaybını çabuk fark etsin ve bu türdeki dirilişini de, çıtayı dünya standartlarına getiren ‘Filinta’ ile gerçekleştirsin.
Fantastik kurgusunun dönemselliğini, tarihi kişilikler bakımından kısıtlayıcılığa girişmeden oluşturarak bu alandaki olası eleştirilerin de önünü tıkayan dizideki aksaklıklara gelince…
MESAJLARDAN KUSURLARA KÖPRÜ…
Diziler vasıtasıyla tüketiciye haklarını algılatma konusu gündemdeyken, TRT 1’in yeni dizileri içeriklerindeki mesajcılıkla, toplumu bilinçlendirme olayına farklı bir boyuttan yaklaşmakta…
Kanal D’nin ‘Şeref Meselesi’ gibi karakterlerin kendilerini tanıtma sürecinin ardından ilk bölümünü başlatan ‘Filinta’ da, Nisa Suresi 135’inci ayetle açılışını yaptığı andan itibaren mesajcı yönünün, aksiyonu kadar kuvvetli olduğunu çok net ortaya koydu.
Şöyle ki; kundakta terk edilip yedi kuşaktır adaleti koruyan bir aileden gelen Kadı Gıyaseddin tarafından yetiştirilen ve zabitliği sokaklarda öğrenip Londra’daki eğitimle pişen Mustafa’nın ‘Filinta’lık öyküsünde, mesajcılık için kullanılan üç unsur mevcut…
En hafifinden başlayacak olursak… Aşkı, karakterlerini ikilemde bırakarak duygusal çatışmacılık heyecanı yaratmak isteyen dizide, Lara-Mustafa ilişkisiyle, aşkın bir erkeğin yükselme-yönetme gücünü zayıflatacağı yönünde mesajcılık yaşanması kuvvetle muhtemel. Bunun için, insanın din-dil-ırk yerine sadece ‘iyi’ ve ‘kötü’ diye ayrıma tabi tutulabileceğini vurgulayan içeriğin ilerleyen bölümlerdeki sevgi dilini çok iyi analiz etmek lazım.
Mesajcı unsurlardan ikincisi; Serhat Tutumluer’in canlandırdığı Boris… Kötünün neden kötü, iyinin de neden iyi olduğunu izleyiciye tam anlatabilmek için güçlü kılınan bu karakter kötülüğün ve toplumu alttan alta karıştıranların temsilcisi! Kötülerin, kötülüklere sessiz kalan çoğunluk yüzünden bu denli güçlü olduklarını yansıtan Boris, aynı zamanda çok paranın ve gücün kötülükle özdeşleştiğinin de timsali… Boris üstünden her döneme bağ kurmak mümkün. Ekonomi ve ticareti, bir devleti çökertmek için büyük avantaj görenler her devrin geçer akçesi olduğuna göre… Boris de, içerideki hainlerle işbirliğinde bulunarak devletin organlarının altını dinamitleyen, ayrılıkçı isyancıları destekleyen ve bu sayede parasal edinimlerini artıranların ‘Filinta’daki yüzü olarak düşünülebilir. Artık kimler üstüne alınırsa…
En önemli mesajcılık ise Mehmet Özgür’ün oyunculuğuyla yücelttiği Kadı Gıyaseddin ve ona bağlı teşkilatta… Kötülüğün de kolay olmadığını, pek çok fedakârlık gerektirdiğini buna karşılık kötülerin dahi açgözlülükten kaçınmasının önemini vurgulayan dizide Padişah’ı kolundan tutup durduracak kadar adalet düşkünü olan ve Sultan’la görüşme ısrarında belki de tarihin ilk ‘oturma eylemi’ni yapan Kadı Gıyaseddin’in ‘İçimizdeki hainler bize komplo kurmuş’ sözleriyle gerçekleri ortaya çıkartma kaygısı… Ve yalancı şahitlikle günahı boynuna yıkılıp idamına hükmedilen müşir Mustafa’nın, dost bilinen düşmanların hanesine koydukları para ve altınlarla yediği ‘rüşvetçi’ damgası… ‘Kâinatın vicdanı tarihte yatar’ diyen dizide, günümüz yaşanmışlıklarını tasvir eden türden unsurları işlemek için birebir…
Bu üçlü, ‘Bir Osmanlı Polisiyesi’nin öykü çerçevesini oluştururken yarattıkları tablodan çıkan neticeye gelince… İşte ‘Filinta’nın beklenen ilgiyi görmemesine zemin hazırlayan asıl mesele de burada başlıyor. Yer isimlerini, Türkçenin yanı sıra Arap alfabesiyle de yazarak Osmanlıca eğitime ön alıştırma gibi algılanan mesajcılığın yoğunluğu, dizinin ‘dizi’ olma unsurunu ötelemiş gibi!
Bu durum, gerek oyunculuk gerekse içeriğiyle göz dolduran; aksiyon, kostüm-makyaj ve dönemsellik uyumu bakımından övülecek bir netice ortaya koyan böylesi büyük bir prodüksiyonda ilk bakışta önemsenmeyebilir. Ama gerçek şu ki; izleyici de haberlerde sürekli karşısına çıkan konuları, bir de günün yorgunluğunu atmak için izlediği diziden ‘mesaj bombardımanı’ şeklinde yaşamayı pek istemez. Yapımın kalitesi ne denli yüksek olursa olsun, neticede fikirler şayet altları kalın kalın çizilerek bolca dikte edilirse veya bir yerleri iğneleme amacı fazlaca göze batırılırsa izleyicide ters tepebilir. ‘Filinta’ gibi yabancı film tadında, kaliteli bir işin heba edilmemesi adına… İlacı, dozunda vermek lazım! Bizden söylemesi.
Son tahlilde; İngiliz ataşenin öldürülmesi ve yanan arabanın konsolosluk önüne bırakılarak dost ülkeler arasına nifak tohumları ekilmek istenmesi gibi bizlere pek de yabancı olmayan komploculuklar sunarak gelişimine zemin hazırlayan ‘Filinta’da şeytani gerçekçilikle düzenlenen kumpas büyük. Peki, Filinta Mustafa ve Kadı Gıyaseddin bunu bir senede çözebilir mi? Kim bilir! Dizinin ömrü yeterse, kurgusal kahramanlarımızın çözme ihtimali yüksek tabii. Öte yandan dizisel mesajlardan yaşamsal kusurlara kurulan köprüde, soruların cevapsız, ipuçlarının vardığı noktaların karanlık kalma durumunun, yüzyıllardan günümüze erişme ihtimali hep mevcut. Bundan ötesiyse, kibrin ‘bele bağlanmış taş’ olduğunu söyleyen ama abartılı mesajcılığıyla kendi ayağına taş bağlayan ‘Filinta’ya ilgisizliğin reva görülmemesi!
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/gyleranibal