Yaratıcılık ve yenilik… Birbirleriyle iç içe ama bir o kadar da ayrık kavramlar. Zira yaratıcılık söz konusu olduğunda mevcutların dışında özgünlükler üretmek, var olanın ötesine geçebilmek akla gelir. Yenilik olayındaysa, mutlak yaratıcılık şart değil. Buradaki olay, salt yeni şeyler yapmaktan ibaret. Tercihim yaratıcılıktan yana olsa da, günümüzde yaratıcılığa rastlamak bir hayli zor. Dolayısıyla karşımıza çıkartılan yeni şeylerin yarattığı umut ve heyecanlarla idare etmek durumundayız. Ne var ki, her yeniliğin umut verici güzellikler yaşatmadığını da hatırdan çıkartmamak lazım. Hoş zaten bu hakikati unutmamız olası değil. Çünkü güncelimiz nahoş yeniliklerle dolup taşmakta. Ucundan kıyısından dokundurmalar yapacak olursak…
Günümüzün yenilikçilik-yaratıcılık mantığında en çok kafama takılan ve beni kızdıran, başkalarının düşüncelerini kendi ürünleri gibi ortaya koyanlar… Misal, birinin yazdığı bir yazıdan, bir senaryodan, bir konuşmadan alıntı yapılıp bunun ‘yeni’ fikir diye sunulması. İnsan, yeni diye yedirilmeye çalışılan bu kopyacılık karşısında ‘Daha önce aklınız neredeydi? Biz yazınca, söyleyince mi bilmem kimin ne iyi oynadığına veya falanca konuya merak sardınız’ diye haykırmak istiyor ama… İşlerin ‘Al takke ver külah’ yürüdüğü yerde ne çare.
Bu taklitçiliğin ötesinde kimi yenilikler de var ki, fikri gelişimin önünü tıkayan komedilerin sahnelenmesi veya biat edicilik mantığını dayatmak üstüne gelişebiliyor mesela… Yeni olan hikâyeden yansıyan durum ‘Ha Ali Veli, Ha Ali Veli’ tablosunu aşamıyor. Tek tipleşmenin yolunu açan bu tarz yeniliklerin umuttan ziyade karamsarlık hissettirdiği aşikâr!
Bir kez daha tartışmaya yol açan çocuk tacizcilerindeki cezalara dair yeni düzenleme önerileri deseniz, ayrı bir örnek. Pişirilip pişirilip ortaya getirilen ve akla-vicdana sığmayan rezillikleri kollayıcı imaj yaratan… Çocuk yaştaki kızları, okul yerine koca evine yollama hevesiyle dolu böylesi yeni düzenlemeler kime umut ve memnuniyet verebilir ki? 6-7 yaşındaki bebek kızlarla evlenilmesini caiz görenlere, sapkın düşüncelere sahip olanlara tabii!
Kısacası; her yenilik, gönül rahatlığıyla kucak açılacak türden olmayabilir. Bize düşen bunları hatırlatıp ‘Allah, cümle yenilikçilere ve izleyicilere akıl fikir versin; eski heveslisi yeniliklerden korusun’ demek. Peki, yaşamdaki ‘yenilik’ algısı bu doğrultuda pupa yelken yol alırken ekranın beyinleri yeniden yapılandırıcı dünyasında durum nasıl? Yenilikler, gani gani. Sırası geldikçe hepsine değineceğiz. Bugünkü hedefimiz, ‘Hayat Sevince Güzel’ kafasında takılmak. Bu yenide umut var mı derseniz… Kesin cevap, sonraya. Şimdilik avantajlardan yola çıkarak FOX, ‘Hayat Sevince Güzel’ dedirtebilecek mi’ diye sorgulamak en iyisi. Buyurunuz…
‘AŞKIN EGE HALİ’NDE AVANTAJ ÇOK!
İnsanların türlü yenilik halleri olur da, aşkın olmaz mı? Bittabi olur. Hele de mevsim yazsa… İmbatın püfür püfür estiği İzmir mekân tutulmuşsa… ‘Hayat Sevince Güzel’ diyenler için, aşkın Ege hali de tüm renkliliğiyle kucaklanmaya, insanların ruhuna sızmaya hazır olur. Ne kadar kışkırtıcı değil mi? Siz de hazır mısınız, sevince güzel olan hayatta aşkın Ege halimi yaşamaya peki? Hazırsanız yapacağınız şey basit. Öyle uzun uzadıya çaba harcamaya, Ege yollarına dökülmeye gerek yok. Çünkü ‘‘Yüzlerde kocaman bir gülümseme, kalplerde buruk bir tat, evlerde neşeli bir ses yaratacak olan son derece samimi biri dizi çalacak kapınızı... Ege’nin denizi gibi sıcacık, yeşili gibi ferah, kızları gibi işveli, otları gibi sağlıklı bir dizi... Haydi, açın kapılarınızı AŞK girsin içeri’’ diyerek bu renkliliği ayağınıza getirmek ve size hoş saatler yaşatmak için kollar sıvanmış. Televizyon izleyicisine, İstanbul’dan başlayıp İzmir, Çeşme, Ildır ve Köseder köyüne uzanan bir macera tattırmak için yola çıkılmış. Bize düşen de, yayın sonrasında eleştiri hakkını saklı tutarak, FOX’un yeni dizisindeki aşk hallerine olumlu gözle bakıp yayınını beklemek ve ‘Aşkın Ege hali’ndeki artıları sıralamak.
Çeşme-Ildır’daki setine davetli olduğum, ancak özel nedenlerden dolayı çok yoğun bir dönem yaşadığım için davete icabet edemediğim ‘Hayat Sevince Güzel’, tanıtımlarından da görüldüğü üzere, aşkla eğlenceyi buluşturan romantizmle yöreselliği harmanlayan… Yaz atmosferine uygun eğlenceli bir iş. Dahası türüne uygun avantajlara da sahip. Nedir bunlar?
Yapımcılığını Limon Film/Hayri Aslan’ın üstlendiği dizinin senaryosu, Hülya Koper’e ait… Bana göre bu detay dizinin ilk avantajı. Çünkü severek izlediğim ama ne yazık ki Kanal D ekranında hak ettiği ilgiyi göremeyerek erken veda eden ‘Hayat Yolunda’, ‘Derin Sular’ gibi yapımların yazar kadrosunda da bulunan Hülya Koper’in İzmirli yönünü, aşkın Ege halini anlatma iddiasındaki senaryosunda konuşturacağını düşünüyorum. Hadi bakalım.
‘Hayat Sevince Güzel’in ikinci avantajı, yönetmen koltuğunda oturan isim… Geçtiğimiz yıl yine bir Limon Film yapımı olan ‘‘Kalbim Ege’de Kaldı’’nın yönetmenliğini de üstlenen Eray Koçak, Ege işlerine aşina biri. Nitekim ‘‘Dürüye’nin Güğümleri’’ ve ‘Güzel Köylü’de ikinci yönetmen olarak de görev almış kendisi. Yani içerik, türüne uygun detaylarla yansıtılması bakımından emin ellerde diyebiliriz. Umudumuz, yanılmamaktan yana.
Yüreklere dokunmayı hedefleyerek ekrana bir aşk komedisi daha kazandıracak olan dizinin oyuncu kadrosu da mükemmel… İlk etapta gençler yapımın elini güçlendirenlerden… Başka işlerde de birlikte rol almış olan isimleri buluşturan kadroda, özellikle erkek oyuncu kanadının çekiciliği oldukça güçlü. Kimler var diye baktığımızda… İsim ve kalite tastamam.
‘Not Defteri’yle başlayıp ‘Çilek Kokusu’yla hayran kitlesini artıran Ekin Mert Daymaz öne çıkıyor. ‘Çilek Kokusu’ndaki duruşunu beğenmiştim. Rolünü canlandırmasını, başrol arkadaşına kıyasla daha inandırıcı bulmuştum. Burada nasıl bir performans sergileyecek göreceğiz. Onun dışında ‘Çilek Kokusu’ndan bir diğer isim, orada Erdem’i oynayan Anıl Çelik… Bulunduğu konumu dolduracağına inanıyorum. Dizinin yürek hoplatan bir başka sürprizi, ‘Karagül’ün Serdar’ı Burak Çelik… Hayranlarına özlem çektirmeden ekranda yerini alacak. ‘‘Kalbim Ege’de Kaldı’’nın Cabbar’ı Lemi Filozof da ayrı bir renk… ‘‘Dürüye’nin Güğümleri’’yle Ege işlerine aşina olan oyuncu eminim burada da orijinal bir karakter sunacaktır bize. Ayrıca Samanyolu’nun sevilen dizilerinden olan ‘Ötesiz İnsanlar’ın Deniz’i, Batuhan Aydar… Kalbim Ege’de Kaldı’nın Halide’si, Neşem Akhan… ‘Not Defteri’nde de izlediğimiz Seda Telciler… Hepsi de kendilerine göre özellikleri olan, sevdiğimiz isimler.
Gelelim dizideki aşk olayını yansıtacak kadın kanadının lokomotiflerine… Ki, yapımın sevilmesinde onların rolleriyle uyumları büyük etken olacaktır. Tanıtımlardan da görüleceği üzere, burada iki isim var… Algı Eke ve Öykü Çelik. Dizide aşık olmak için evlenmenin şart olmadığını vurgulayan Zarife kızı canlandıran Algı Eke, aile ve Ege üstüne kurulu komedi işlerine yatkın bir isim. Ablasının evlenmesini bekleyen Emine’yi canlandıracak olan Öykü Çelik de, birbirinden farklı içeriklere sahip yapımlarda rol alarak her türden karaktere uygun olduğunu göstermiş bir oyuncu. Dolayısıyla ‘Hayat Sevince Güzel’e katkısı büyük olacak.
Öte yandan hayran kitleli gençlere karşın, dizinin usta oyuncular kanadı da yabana atılacak gibi değil. Tiyatro kökenli ustaları bünyesinde toplayan yapımın ağır toplarını oluşturan isimler, oyun güçleriyle oldukça etkili sanatçılar… ‘Maharet aşkta’ diyerek kalbe giren serçeyi anlatan sevimli-bilge dedeyi canlandırarak ‘Poyraz karayel’deki psikopat intikamcı Adil Topal’ın tam tersi bir tablo sunacak olan Macit Koper… Aralarında ‘‘Dürüye’nin Güğümleri’’nin de bulunduğu pek çok sevilen dizide rol alıp ‘Osmanlı Tokadı’nda harikalar yaratan Uğur Çavuşoğlu… ‘Kurtlar Vadisi’nden, ‘Kaderimin Yazıldığı Gün’e çeşitli dizilerde etkili rollerle karşımıza gelen ‘Yalan Dünya’nın renkli yüzü Çağatay’ı, Hakan Meriçliler… ‘Hanımın Çiftliği’nin Kabak Hafız’ı olup gerçek gücünü tiyatroda ortaya koyan Ali Düşenkalkar… ‘Güzel Köylü’nün Esma’sı, Deniz Baytaş… Çeşitli işlerde kendini gösteren Şennur Nogaylar… Hepsi de ‘Hayat Sevince Güzel’in gençlerle yükselecek öyküsünü ayakta tutacak temel direklerinden…
Neticede; Ayşen Sezerel, Onur Özaydın, Sema Atalay, Ömür Özdemir, Hasan Denizyaran, Yeliz Akkaya, Tolga Öztürk gibi isimlerin de yer aldığı ‘Hayat Sevince Güzel’in kadrosu samimi ve ilgi çekici. Temel direkleri de güçlü olduğuna göre… Mesele yok.
‘HAYAT SEVİNCE GÜZEL’ FARK YARATACAK MI?
Limon Film imzalı FOX’un yenisinin avantajlarını sıralamanın ardından gelelim en önemli detaya… Yani içerik kısmına. Ege ve yaz işlerinin içeriklerini, şamatalı bir üslupla yarattıklarını şimdiye dek ekranda yer bulan yapımlardan gördük. Genel çerçeveden gözlemlediğimizde aralarında öyle büyük farklılıklar olmadığını, temelde aynı kalıplarla işlendiklerini de izledik.
Kuşkusuz aynı yörelerde geçen, birbirlerinden aşağı kalmayacak oranda renkli ortamlar sunan, amacı eğlendirmek olup yöre insanlarının yaşamlarından da kesitler vermeyi ihmal etmeyen şiveli yapımların birbirleriyle benzeşmesi kaçınılmazdır. Eski köye yeni adet getirilecek değil ya! Ne var ki, bu eski köylerdeki benzeşmeleri sergilerken kabak tadı vermemek için araya değişik lezzetler serpiştirmeyi bilmek de gerekir. İşte bu noktada, aynı türden dizilerin yenilik yaratıcılığını konuşturma becerisi giriyor devreye. Yapan yapıyor, yapamayan izleyiciyi yeni bir tat adına boşa umutlandırıyor.
Peki, ‘Hayat Sevince Güzel’ bunu becerebilecek mi? Bize kendini diğerlerinden ayrıştıran argümanlar sunup, klişeleri kullanmaya rağmen klişelikten sıyrılmayı başarabilecek mi? Dizinin genel konusuna baktığımızda manzara şöyle…
Göçerler, dolandırıcılık yaparak belaya bulaşmış bir aile. Peşlerindekilerden kaçmak için İstanbul’dan uzaklaşan bu ailenin vardığı nokta, Ege’nin Şıpıldak köyü. Bela, belayı çekermiş ya… Burada da başlarına gelen ilk şey, kaza yapmak... Üstelik yağmurdan kaçayım derken doluya tutulma misali, Zarife’nin koyunlarına çarparak. Ancak her şerden bir hayır doğarmış derler. Bu kaza da, Zarife-Savaş-Barış aşk üçgeninin başlangıcı olur, tabii öykünün de! Yanı sıra diziyi diğerlerinden ayıracak tadın nereden geleceği de, bu kaza sayesinde çıkacak ortaya. Çünkü Zarife’nin, kazada yaralanan Şinasi’nin tedavisi için kullandığı Şıpıldak otundan yapılan merhemin mucizevî iyileştiriciliği, Göçerler tarafından bu aşamada keşfedilir.
Konunun sonrası elbette ki dizinin yayınıyla kendini gösterecek. Ancak Zarife’nin aşk arayışı, Emine’nin muradına ermek için ablasının evlenmesini beklemesi, Şıpıldak otunu iyileştiriciye dönüştüren maharetin formülünü elde etmek için dalavereler çevrilmesi gelişimi belirleyecek desek… Ve aşk acısıyla karışık eğlencenin kalplerimizi fethedip Ege komedisine yenilik getirme umudunun yarattığı beklenti moduna girsek yeridir. Dedik ve girdik bile.
Anlayacağınız FOX, rahatlıkla ‘Hayat Sevince Güzel’ dedirtebilir. Çünkü ‘Hayat Sevince Güzel’, şu aşamada sadece yöresel motiflerle süslü bir aşk komedisi değil, aynı zamanda şehirleştikçe toprağın nimetlerini unutan bizlere, Ege’nin şifacı yüzünü de gösterebilecek özgünlükler sunma kapasitesine sahip nitelikli bir iş durumunda. Sonrası tamamen diziyi yaratanların takdirine ve hedeflerine kalmış. Onu da izledikçe değerlendiririz.
Sonuçta; ‘Hayat Sevince Güzel’in içeriğini, yüzeysellikle kotarmak yerine kapsamlı bir mantıkla geliştirdiği… Gün ve rakip seçimin iyi yaptığı takdirde yaz aylarında fark yaratabileceği kesin. Yazdan kışa sarkması bile muhtemel. Ama kalkıp da rekabetçilikte hırs yaparak yanlış adım atarsa… Misal, Star’ın ‘Hanım Köylü’sünün karşısına dikilme gibi bir hataya düşerse… Karakterleri, rakip Ege’cilerle yarışa sokma kaygısıyla abartıp çizgilerinden saptırırsa… O zaman işi zor derim. Akılcılıkla çizilecek yol haritasında, yolları açık olsun.
Anibal GÜLEROĞLU