Star’ın iki dizisine ortak kurtarma formülü!
‘Araba devrilince yol gösteren çok olur’ demiş atalarımız. Bu sözün doğruluğunu ispat için çok uğraşmaya, araba filan devirmeye gerek yok. Proje aşamasındaki işlerin derinliğine inmeden çalakalem reklamcılığına girişip övgüler dizenlerin takındığı tutumu gözlemlemek yeterli. Ne yapıyorlar zat-ı muhteremler? Arabanın düz gidemeyeceği meydandayken bunu görmezden gelip yola çıkmasını hararetle teşvik edenler, start almasıyla devrilmesi bir olunca hemen ağız değiştiriveriyorlar. Meryem’li ‘Gecenin Kraliçesi’ ve Beren’li ‘Kösem’ için takınılan tavır gibi! Meryem Uzerli’yi göklere çıkartanlar, Beren Saat’ten harika Kösem olacağını yazanlar birdenbire hidayete erip gerçekleri görüverdiler. ‘İlginç’ demeyeceğim. Zira senaryolarda olduğu gibi fikirlerin, yazıların kopyacılığından ibaret onların hidayeti ve gerçekleri.
Şöyle ki… Takke düşüp kel göründükten sonra ortalığa dökülüp ‘Gecenin Kraliçesi’ ve ‘Kösem’ dizilerinin neden başarısız olduklarını sıralamaya başlayanlara bir bakıyorsunuz, sizin çok önceden yazdıklarınızın temel eleştiri öğelerini alıp maddeleştirmişler… Sanki kendileri akıl etmiş gibi hava atmaktalar. İnsanın bunlara dönüp ‘Biz bu dizilerin tutmayacağını daha ortada fol ve dahi yumurta bile yokken defalarca yazmıştık. İlk bölümlerinin hemen sonrasında da, okların hedefi olmak pahasına, tüm eksiklerini-hatalarını detaylandırmıştık. Buna karşılık sizler yağlı ballı yazılarla gaz vermenin, yapımcılara-oyunculara-takipçilere göz kırpmanın peşindeydiniz. Şimdi mi aklınıza düştü, yazılarımızın derinliklerinden çapalayarak aldığınız fikirleri maddeler hallinde sıralayıp topa tutmak’ diye sorası geliyor… Ve dahi emeğe saygı göstermeyenlerin cümlesine, ‘Fikir kopyacılığıyla başkasının yazdıklarını ufaktan değiştirip kendinize mal etmek izzet-i nefsinize dokunmuyor mu’ şeklinde soruyorum da!
Var mı bu sorularımın cevabı? Tık yok. Neyse, bu kadar iç döküş yeter… Ötesini ilahi adalete teslim edelim ve ‘Gecenin Kraliçesi’ ile ‘Kösem’in ortak noktalarını sıralayıp kurtarma formülümüze geçelim… Tabii son kez taşımızı gediğine oturtup ‘Hadi yazı çapalayıcılar, buradan da fikir alıp köşelerinize taşıyın. Ha gayret’ diyerek!
‘GECENİN KRALİÇESİ’ VE ‘KÖSEM’İN BAŞARISIZLIKTAKİ ORTAK NOKTALARI
Bir konuda çözüme ulaşmak için öncelikle sorunun tespit edilmesi gerekir. Bu açıdan Star’ın her iki dizisini mercek altına yatırdığımızda, başarıyı engelleyen pek çok ortak nokta çıkıyor karşımıza. Şimdilik üç madde halinde özetleyelim…
1-Bunlardan ilki, başroldeki kadınların yani Meryem Uzerli ve Beren Saat’in rolleriyle bütünleşememeleri! Neden derseniz… Çünkü her iki dizinin senaryosu da, karakterin özelliklerine önem vermekten ziyade oyuncuların popüler ismine sırtını dayamış. Kısacası oyuncunun performansını göstermesine fırsat sağlamak yerine, onun isminden medet uman bir mantık hâkim. Böyle olunca da oyuncular, duygusal bağlamda uyuşamadıkları karakterleri size aktaramıyorlar.
Yani ne Hürrem olarak kulaklarımızda yer eden konuşma tarzıyla Meryem’e, ne de ağzını gere gere bozuk Türkçe yaratma çabasıyla iyice rolden çıkan Beren’e bakıp sahnelerin derinliğine inemiyorsunuz. Her ikisinin sunumu da ‘soğuk duş’ etkisi yaratıyor neticede. Bunları izleyip karakterin duygusunu yakalayabilene aşk olsun.
2-İkinci ortak olumsuzluk… Mantık hatalarıyla dolu senaryoların inandırıcılığının olmaması! Müthiş bir samimiyetsizlik havası esiyor her iki dizide de. Başlangıçtaki bir dolu mantıksızlığa yenilerini ekleyerek devamını getiren ‘Gecenin Kraliçesi’, ilk bölümde babasının yaptıklarını detaylandıran Selin’e şimdi ‘Babasız büyüdüm’ dedirterek kendi kendisini yalanlar hale geliverdi mesela… Dahası, inandırıcılığı yerle bir eden senaryo, bu yolda duygulara yer olmadığını söyleyen ‘telefondaki ses’in intikam talimatçılığını çıkarttı karşımıza. Hoppalaaa… Biz bu hatunun ‘Ailemi gidip tanıyayım’ kafasındaki bir turist edasıyla Karadeniz’e gelişini izlememiş miydik? Dahası, Selin Aziz’i tesadüfen tanımadı mı? Kartal’dan ve Esra’dan yaşananların iç yüzünü öğrendiği halde Kartal’ı ‘Çektirdiğin üzüntüyü unutmadım’ tripleriyle bırakıp Aziz’e yamalanmak neyin nesi? Zorla senaryo yaratmak böyle bir şey olsa gerek.
Öte yandan ‘Kösem’in mantık durumu ‘Gecenin Kraliçesi’nden de beter. Zira ne kadar kurgu diye baksak bile nihayetinde özü, tarihi gerçeklere dayanmakta. Allah aşkına tarihte böylesine laubali bir saray yaşamı, padişah halleri ve pıtır pıtır sağa sola yetişip her konuya karışan bir Kösem var mı? Dizideki zorlama aşk halleri de mantıksızlıkların tüy dikenleri!
3-Üçüncü ortak nokta, dizilerin kendilerini gösterme hırsıyla yarattıkları abartılar... ‘Gecenin Kraliçesi’ne, Fransa ayağından itibaren gözümüze sokulan alabildiğine boş sahnelerin şişkinliği hâkim. Hangi birini sayayım bilemiyorum. Arabası bozulan dedektifinden, onca adamın ve babasının gözü önünde kocasının kucağına atlayan Esra’ya… Abartı gırla. Hele mezar taşı parçalayan Aziz’in buldumcuk olmuşluğu! Sahi kulüpte yaptıkları neydi öyle? Milyonlarca liralık anlaşma imzalama derdindeki adamların abuk sabuk konuşması bir yana, Aziz’in ‘Selin görsün de senaryoya malzeme çıksın’ niyetini yansıtan kafa atıcılığı ‘ufak at da civcivler yesin’ babında cuk oturmuştu uydur bozdur giden akışa.
‘Kösem’deki abartı tablosu da bundan farksız değil doğrusu. Gözlerini kocaman kocaman açıp hırslı konuşma tavırları bir yana, halvet niyetine sunulan sahneyle bile izleyiciyi coşturmayı başaramayan Beren Saat’inkiler başta olmak üzere replikler felaket. Önceden de söyledik ama değişen bir şey yok. Şimdi bir de nur topu gibi Katerina’mız oldu. Artık onunla bir dolu zorlama çatışmanın abartısını yaşatırlar bize. Kafayı yemeden kalabilirsek ne âlâ…
‘GECENİN KRALİÇESİ’ VE ‘KÖSEM’E ORTAK FORMÜL
Star’ın büyük beklentilerle ve reklamla yola çıkıp hedef tutturamayan iki dizisindeki ortak olumsuzlukları özetlemenin ardından sıra geldi kurtarma formülümüze… Bu kurtarma formülünün ana mantığı, Hürrem’in performansını yakalamak! Zira her iki dizi de Hürrem’den alınan gazla çıktı yola. Hayal kırıklıklarını da bu noktada yaşadılar neticede.
Bunun için en iyi formül Hürrem ruhunu yeniden canlandırmak… Daha net ifadeyle, defalarca tekrara ve onca sosyal medya desteğine rağmen ancak ‘O Ses Türkiye’nin biraz gerilemesiyle bir gıdım kıpırdayan ‘Gecenin Kraliçesi’ ile Beren Saat’in estirdiği merak rüzgârını bir bölümde tüketerek hızlı düşüş evresine giren ‘Kösem’i kurtarmaya yönelik formülümüz, diziler arasında bağ kuracak oyuncu dönüşümü!
Ekrandaki örneğini FOX’un iki dizisi, ‘Lale Devri’ ve ‘Yer Gök Aşk’ arasındaki oyuncu git-gelleriyle görmüştük daha önce. Burada da iki dizi aynı kanala ait olduğuna göre neden olmasın? Yapımcılar konuşup anlaşır, oyuncuları ‘zamanda yolculuk’ sürecine sokacak senaryo gelişimleri yaratılır. Nasılsa öyle olağanüstü çabayı gerektiren öyküsel durumları da yok, istenildiğinde kolayca şekilleniverecek yapıdalar.
Biz bir fikir verelim mesela… Meryem Uzerli’nin Selin’i, Aziz’in o labirent benzeri koridorlu evinin garajındaki arabalardan biriyle yolculuğu başlatabilir. ‘Gecenin Kraliçesi’nden çıkıp Kösem’in yüzyıllar sonraki akrabası olarak ‘Kösem’ dizisine gidebilir… Ve tıpkı Hürrem gibi bağrış çağırışla ortalığı birbirine katabilir. Böylece hem Hülya Avşar’ın ezici sükûnetiyle dizinin en gözde karakterine dönüşen Safiye Sultan karşısında yırtınmak durumunda kalan Beren Saat’e destek çıkar. Hem içindeki Hürrem’i yeniden canlandırır. Hem de diziye ilgi çıtasını bir anda zıplatır. Selim Bayraktar’ı da götürebilir ayrıca. Ne de olsa ‘Muhteşem Yüzyıl’da Sümbül Ağa mazisi bulunmakta. Rahatlıkla o da, Nadir Sarıbacak’ın canlandırdığı Bülbül Ağa’nın günümüzdeki üst soyu olabilir. İsimleri de benzeşiyor zaten. Aynı şekilde Beren Saat için de karakter değişimi yazılabilir. Sinema filmlerinde zamanda yolculuk oluyor, millet alt ve üst soylarına gidiyor da bizim mantık uçuran dizilerimizde neden olmasın? Üstelik bu zamanda yolculuk kombinasyonundan hayli şenlikli bir fantastiklik de çıkar ortaya. Bizden söylemesi.
BÜYÜK PRODÜKSİYONLARA FİZİBİLİTE ŞART!
Sonuçta; Kim gider, kim kalır bilemeyiz. Ancak gerçek olan şu ki, bu iki diziden çıkartılacak baş ders ‘fizibilite’nin önemini öğrenmek! Fizibilite raporu nedir bilir misiniz? Bize okulda öğretilmişti de… Bilmeyenler için en basitinden söyleyelim… Fizibilite raporu, başlanması düşünülen işin sonuçlarını öngörmektir! Yani riskleri, maliyeti, müşteri cephesini, satış potansiyelini kısacası başarı ve kazanç olgusuna etki edebilecek tüm detayları masaya yatırıp rapor hazırlamaktır. Böylece yatırımın işlevselliği görülür. Boşa emek-para harcanmaz.
İşte biz de, İktisadi İdari Bilimler ve Radyo-TV Programcılığı eğitimlerimizin harmanından çıkan yazılarımızda dizilerle ilgili değerlendirmelerimizi bu fizibilite mantığıyla yapıyoruz. Kısacası, ne oyunculara ne de diğerlerine karşı art niyet kesinlikle yok. Bu böyle biline.
Nitekim henüz ekrana çıkmadan ‘Kösem’ dizisinin başarı getirmeyeceğini ve bu rolün Beren Saat için fiyasko olacağını yazarken de… Uzun zaman senaryo derdine düşen ‘Gecenin Kraliçesi’nin sadece Meryem Uzerli ismine odaklanmasının yanlışlığını vurgularken de bakış açımız aynı mantıklaydı! Çünkü her ikisi de büyük risklere açık büyük yapımlar olarak, böylesi bir değerlendirme sonrasında yola çıkması gereken işlerdi bana göre.
Gel gör ki; dostun acı gelen eleştirisi yerine, yağcı sözlerin görüşsüzlüğüne itibar edenler her daim bu mantığın gerçekçiliğini es geçip ‘Ya tutarsa’ kafasıyla bildiklerini okuduklarından fizibiliteye değer vermeyen büyük projelerin büyük balonu da ilk andan gümleyiveriyor her daim. Onca emeğe yazık oluyor lakin ders alan yok. Böylesine vurdumduymaz bir ortamda biz de çareyi, ciddiyeti esnekleştirip absürt kurtarma formülleri türetmekte bulduk. Bir de böyle deneyip Star’ın iki projesine destek babında bir çentik atalım dedik. Hem belli mi olur, baştan yaptığımız ciddi uyarıları dikkate almayanlara belki böylesi daha iyi uyar. Hadi kolay gelsin.
Anibal GÜLEROĞLU