Grinin Elli Tonu’nu izlemek için 7 neden

Romantizmi ve kız arkadaş olayını sevmeyen yalnız adam Grey’in içindeki kötülüğün elli tonunu neden izlemeliyiz?

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Siyasetin en hararetli günleri yaşanır ve insan manzaralarının elli tonu ortalığa saçılırken ön satışlarıyla rekora koşan ve tüm dünyada beklenen film olan ‘Grinin Elli Tonu’ da nihayet kazasız belasız gösterime girdi. Kazasız belasız dedim, çünkü kolay değil bu devirde erotizm izleri taşıyan ve medyada bu yönde bolca konu edilen yapımların sorunsuzca beyazperdeye çıkması. Gerçi +18 denen bir ‘yaş sınırlaması’ çaresi var bu tür durumlarda… Ama erotizmle pornografiyi birbirinden ayırt edemeyen mantıklar için kimi zaman o bile yeterli gelemeyebiliyor.

Öyle ya, gündelik yaşamda yozlaşmanın elli tonu bir arada gelişirken, kafalarında elli tilki besleyenlerin bunların kuyruklarını birbirine dolandırmadan olaylara objektif yaklaşımda bulunması kolay iş değil. Baksanıza Malezya’daki Film Denetleme Kurulu, ‘Grinin Elli Tonu’nun içeriğindeki birkaç detaya kafayı takıp, ‘filmden çok porno’ gözüyle değerlendirmede bulunarak ve ‘kadınlara şiddeti özendiriyor’ diyerek yasağı basıvermiş. Hep işaret ettiğimiz gibi, ‘Algı meselesi’! Gerçek yaşamda kadınlar tecavüze uğrar, taşlanır, dövülerek öldürülür. Kimsenin gıkı çıkmaz. Öte yandan bir filmdeki kıytırık sahnelerden dolayı kadın korumacılığı kaygısı duyulur. Baskıcılığın maskesi, ahlak bekçiliği olmaya görsün!

Neyse ki bizden çoook uzak şeyler bunlar! Malezya nereee, biz nereee… Hani festivallerde oynatılması serbest olan, dahası internet vs. gibi çağdaş gelişmişliklerle herkes tarafından rahatlıkla izlenen bir ‘Nymphomaniac’ yasaklaması örneğini yakın tarihte yaşamışlığımız var ama… Onu da, ‘Beşer şaşar’ diyerek geçiştirelim ve gelelim ‘Grinin Elli Tonu’ndaki manzaraya.

‘HÂKİM’ Mİ, YOKSA ‘İTAATKÂR’ MI?

Kim Kardashian’ın da aralarında olduğu dünyada ilk izleyenlerden olamasak da vizyon öncesi, alışık olduğumuz yüzlerin dışındakilerin de akınına uğrayan bir basın gösteriminde seyrettiğimiz ‘Grinin Elli Tonu/ Fifty Shades of Grey’’ filmini izlenmeye değer kılan nedenlere geçmeden önce, dünyada büyük sansasyon yaratan yapımın erotizm niteliğine kısaca değinmekte fayda olduğu görüşündeyim. Çünkü Wall Street’in iş biticisi John ile sanat galerisi çalışanı olan Elizabeth’in sıra dışı aşk-cinsellik öyküsünde Mickey Rourke ile Kim Basinger’ı buluşturan ünlü ‘9,5 Hafta/9,5 Week’ ile benzeşen ve pek çok unsuru bünyesinde barındıran filmin ‘erotik’ etiketinden fazlasını hak ettiğine inanıyorum.

Bilindiği üzere bu film, Alacakaranlık Kuşağı serisinden ilhamla bir ‘fun faction’ sitesi için yazılan ve gördüğü ilgi sonrasında kitaplaştırılıp ‘Harry Potter’ı dahi geçerek çok satanlar arasına giren romanın uyarlaması. Bir yıl içinde 37 ülkede 40 milyondan fazla satılıp, üçlemesini ‘Karanlığın Elli Tonu’ ve ‘Özgürlüğün Elli Tonu’yla tamamlayan ‘Grinin Elli Tonu’nun ana teması da, gizlilik çerçevesinde yaşanan cinselliği cesurca ele alan erotizm…

Ancak Grey şirketler topluluğunun sahibi olan 27 yaşındaki yakışıklı Christian Grey ile İngiliz Edebiyatı okumuş Anastasia Steele arasında geçen sıra dışı bir ilişkinin hikâyesini konu alan ‘Grinin Elli Tonu’ ilk bakışta abartılarla süslenmiş basit temele dayalı bir erotik yapıt gibi algılanmaya müsait olsa dahi, içeriği çok daha derinlere uzanmakta… Aşkın, duygusallığın, şiddetin, acının, nefretin, romantizmin, hüznün harmanlandığı konunun özünde esas olan, hâkimiyet ve itaatkârlık rollerinin yattığı bir kadın-erkek oyunu! Bu oyunu asıl çekici kılan ise rollerin süreç içindeki değişimi. Öyle ki, ava gidenin gardını düşürdüğü anda avlanabileceğini gösteren gidişatta kimin ‘hâkim’, kimin ‘itaatkâr’ olduğu yoruma açık halde.

‘Hâkim’ kişi, salt dürtülerle hâkim olup ‘itaatkâr’ını cezalandırmak veya ödüllendirmekten gerçekten hoşlanıyor mu? Yoksa geçmişteki ‘itaatkâr’lık günlerinden gelen hıncını ve bağımlılık çaresizliğini ‘hâkim’ olma gücüyle kırmaya çalışırken, aslında içten içe kendi ‘itaatkâr’ının baş kaldırmasını, bu çarkı kırmasını mı arzuluyor? Tam bir kısır döngü hali!

Tıpkı gerçek yaşamdaki ‘Ezilmişlerin gücü eline geçirdiğinde daha ezici olabileceği’ gerçeği gibi, ‘Grinin Elli Tonu’ da, konusunun odak noktasındaki bu kısırdöngüyü ‘hâkim-itaatkâr’ ikileminde yaşatıyor bize. Hani kaynanalarından eziyete gören gelinler, kaynana olduklarında kendi gelinlerine daha çok çektirirler ya… ‘Grinin Elli Tonu’ndaki eleştirilere maruz kalan seks oyunlarının ‘Hâkim mi, yoksa itaatkâr mı’ dedirten halleri de işte öyle bir şey!

Şimdi kitabını okumadan filmi izleyecek olanlar, ‘Grinin Elli Tonu’na baştan sona erotizm izleme hevesiyle gitmesin babında bu yorumu da yaptığımıza göre, sıra geldi izlemeyi gerektiren nedenleri saymaya.

BU FİLMİ İZLEMELİYİZ ÇÜNKÜ…

Romantizmi ve kız arkadaş olayını sevmeyen yalnız adam Grey’in içindeki kötülüğün elli tonunu neden izlemeliyiz? Gerekçeler herkesin özeline göre değişir veya ‘Ünlü bir işi görme’ hevesiyle genelleşebilir tabii… Ama bize göre bunları 7 başlıkta toplamak daha bilinçlendirici olacak. İşte size madde madde ‘Grinin Elli Tonu’nu izleme nedenleri…

1-Zengin avlamak isteyen üniversiteliler için formül sunuyor

Üniversiteyi bitirmek üzere olan bir kız öğrenci misiniz? Geleceğiniz ne olacak diye kaygılanmayın. Doğru yolu izlediniz mi hiç sorun değil. Derhal varsa, okul gazetesine girin… Yoksa da herhangi bir mecrada muhabirliğe soyunun. Okuduğunuz bölümün yazın hayatıyla bir yakınlığı varsa bu aşamayı geçmek çok daha da basit olacaktır. Ardından ‘röportaj’ ayağına, zengin ve ünlülerden randevu kopartmaya bakmak şart. Bu aşamayı da geçtikten sonra artık her şey sizin göz süzüşünüze, dudak ısırışınıza, buğulu bir sesle ürkekçe konuşmanıza ve erkekleri cezp edecek sevimli sakarlıklar yapma maharetinize kalmış demektir. Bu taktikler sihirli değnek gibi etkisini gösterir ve bingooo…

Bunları nereden mi biliyoruz? Gerçekte çokça rastlamışlığımız vardır ya, rastlamayanlar için kaynakçamız ‘Grinin Elli Tonu’!

Grip olan arkadaşının yerine Grey House’a giden ve röportaj komedisiyle anında Christian’ı tavlayan Anastasia en masumane tavrıyla bu süreci sergileyip taktik öğretirken filmi izlemek için de bir sebep yaratıyor size. Hayatta hızlı ilerlemek istiyorsanız o zaman siz de ‘Grinin Elli Tonu’nu mutlaka izlemelisiniz. Kitabını okumuş olsanız da fark etmez. Çünkü görsellik çok daha akılda kalıcıdır neticede.

2-Yaşça büyük kadınların tacizine uğrayan genç erkek gerçeğine yer veriyor

Hani hep küçük yaştaki kızların erkek tacizine uğradığını, cinsel istismar yaşadığını konuşup dururuz ya… Oysa asıl üstünde durulması gereken ‘kadınların erkeklere tacizi’. Zira bu konu da en az diğeri kadar önemli olduğu halde göz ardı edilmekte.

İşte E.L. James ‘Grinin Elli Tonu’nda yarattığı Christian Grey karakteriyle bunu hatırlatıyor bizlere. Dolayısıyla şiddeti zevk aracı olarak kullanmayı seçen, arada ‘gay’ damgası da yiyen bu zengin adamın seks alışkanlığının arka planını ve geçmişten gelen öyküsünü işlerken, henüz ergenlik döneminde kadın tacizine uğrayan erkeklerin derinliğine inme olanağı yaratması da, bu filmi izlenmeye değer kılan nedenlerden biri haline geliveriyor.

3-‘Gizlilik sözleşmesi’ denen şeyin bilinenden farklı türünü sergiliyor

İş başvurularında veya televizyon yarışmalarının arka planında sıkça gündeme gelen ‘gizlilik sözleşmeleri’, sayfalar dolusu içeriklerinde ‘hâkim’ olan taraf lehine pek çok detay barındırır. Ancak bunların üstünde durmak, imzayı basan ‘itaatkâr’ın haddine değildir çoğu zaman. Bazen maceracı birileri çıkıp gizlilik sözleşmesini hiçe sayarak açıklamada bulunma cesaretini gösterse bile genellikle bu tarz sözleşmeler ‘itaatkâr’ı ezme ve susturma gücüne sahiptir.

Peki, geneldeki bu bilinirliğe karşılık ya özel yaşamlardaki gizlilik sözleşmeleri? Cinselliği, bir iş-oyun haline getiren zenginlerin kapalı kapılar ardındaki dünyalarında kendilerini garantiye almak için yasal savunma aracı olarak imzalattıkları anlaşmalar var mıdır, neleri kapsayabilir?

Yumruklu, tıpalı sıra dışı fantezi maddeleriyle ilginçleşen gizlilik sözleşmesinden zenginlerin şımarık ve özgür dünyalarına pencere açan ‘Grinin Elli Tonu’ tam da burada merakımızı tatmin ederek masum kâğıt parçalarının ne yaman şeylere dönüşebileceğini sergiliyor.

4-Erotik film çevirmenin erotik kitap yazmaktan çok daha zor olduğunu görmek için birebir

Kitaplardan uyarlama yapmak kolay değil. Birçok ayrıntıyı, ne kadar uzun olursa olsun, film sürecine sığdırmanın imkânı yok. Bunun ötesinde erotizm işin içine girdi mi daha beter. Erotik kitapta yazarın kelimeleriyle yansıtılanların okuyucunun hayal dünyasına göre şekillenmesi avantajı var çünkü. Oysa yönetmen eliyle şekillenen filmde, kelimelerden ziyade görsellik ve oyun gücü ön plana çıkıyor.

Yönetmenin talimatıyla hareket eden karakterlerin rolleriyle bütünleşerek yansıttığı erotizm inandırıcı olabilecek ki beyazperdedeki olay memiş, popiş görüntülü çıplaklık cinselliğinin ötesine geçebilsin! Ama gel gör ki, uzun süresinin çok azında erotizme ve cinselliğe yer veren ‘Grinin Elli Tonu’nda bundan pek eser yok.

Konuşmaların yoğunluğundaki duygusal çatışmacılığa ağırlık vermeyi tercih eden film, kitaptaki şehvet dolu sayfalardan damıtarak erotizmini aktarırken Grey’in ‘oyun odası’ndaki cinselliği fazlaca minimize etmiş. Yanı sıra filmdeki seksi sahneleri izlerken, romandaki duygusal zarafetten nasiplenmenin de mümkünü yok. Bu nedenlerden dolayı ‘Grinin Elli Tonu’, erotik film çevirmenin erotik kitaptan çok daha zor olduğunu görmek için ideal!

5-Model ve şarkıcıdan her role uygun oyuncu yaratmanın yanlışlığını ispatlıyor

Bizim dizilerimizde ve dizileri aratmayan nitelikteki filmlerimizde karşımıza çıkan model veya şarkıcıdan oyuncu yaratma modası bu kez ‘Grinin Elli Tonu’nda kendini göstermekte…

ABC televizyon kanalının ‘Once Upon a Time’ adlı dizisinde Şerif Graham’ı canlandırırken ‘Grinin Elli Tonu’na terfi edip Christian Grey olarak karşımıza çıkan James Dornan da manken ve şarkıcı kökenli bir oyuncu. Yakışıklılığı ve kaslı bir vücuda sahip olduğu kesin de… Grey’in cinselliğiyle, onun oyunculuğunun bağdaştığını söylememiz imkânsız. Tutkuyu veya benzeri derin duyguları seyirciye aktarma gücünü yeterince gösteremiyor.

Kameranın yüzünden çok odaklandığı vücut üçgenlerine bakıp ‘Oh ne âlâ’ diyenler çıkacak olsa dahi gerçek şu ki, oyunculuktan modelliğe geçiş yapan partneri Dakota Johnson’ın karşısında James Dornan’ın heykelvari performansı fazlaca yavan kalmakta... Fantezilerle heyecan dozu yükseltilen seksi içeriğin sıcaklığını ve gerçekçiliğini hissettirebilmekten çok uzak! Bizde de pek çok örnekle vücut bulan bu model-oyuncu yavanlığı hakikatinin Hollywood ayağını gözlemlemek adına ‘Grinin Elli Tonu’ izlenmeye değer.

6-Zengin avcının, fakirin avına dönüştüğü masalcılığın evrenselliğini yansıtıyor

Ekrandaki ‘Kiraz Mevsimi’, ‘Aşk Yeniden’, ‘Kara Ekmek’ gibi yapımlar başta olmak üzere dizilerimizin pek çoğunda işlenen ‘zengin erkek-fakir kız’ ilişkileri gerçek yaşamın aksine bir masalcılık sunmakta bizlere… Tesadüflerle gelişen süreçte fakir kızla karşılaşan erkekler bir şekilde onların duygusal girdabına kapılır ve imkânsızın çatışmacılığıyla yola çıkıp, romantizmi buluşturan büyük aşk sahnelerindeki hayalcilik bir anda avcının, ava dönüşümü halini alıverir. Biz de el mahkûm veya canı gönülden tanıklık etme durumunda kalırız bunlara.

‘Grinin Elli Tonu’ da bu masalımsı gelişime ayak uyduranlardan… Elini sallasa ellisi pozisyonundaki genç-yakışıklı-zengin Grey Efendi bir görüşte çarpılıp ‘İlle de Ana’ diyor. Masumiyetini, bolca dudak ısırarak gösterme kurnazlığındaki Ana da ‘İstemem yan cebime koy’ kıvamında olunca… Zengin avcının, fakirin avına dönüştüğü masalcılığın evrenselliği de ‘Grinin Elli Tonu’ndan yansıyarak tanıdıklaşıyor ve bir izleme nedeni daha yaratıveriyor size.

7-Kadınlara kendi renklerini bulma zemini yaratıyor

Ve son olarak devamları da gelecek olan ‘Grinin Elli Tonu’nun en baba izlenme gerekçesi… Bu filmi seyretmeliyiz çünkü yapımın içeriği kadın-erkek ilişkisindeki tonlamaları algılamak için çok katmanlı bir zemin durumunda. Grey karakterinin geçmişinden gelen karanlık tonları, oyunlarla bezeli cinsellikle buluşturan yapım, sağ gösterirken sol vuruyor adeta. Erkeğin, zorunlulukmuş gibi uyguladığı sapkınlığını deşifre eder görünüp kadının yönlendiricilik olayını ön plana çıkartır nitelikte…

Kendisine hangi oyunların yapılabileceği, hangi oyuncakların bedeninde kullanılabileceği konusunda söz sahibi kılınan Anastasia karakteri, kimilerinin iddia ettiği gibi kadına eziyeti tetikleten bir simge olmaktan çok uzak. Hâkimiyet-teslimiyet dengesinde ibreyi kadından yana kaydıran ‘Grinin Elli Tonu’, ruhunda doyumsuzluk yaşayan bir erkeğin uygulayıcı pozisyonda kılındığı süreçte, kadınlara hâkimiyeti ele geçirip kendi zevklerini sorgulama fırsatı yaratıyor. Bu ise filmi oldukça çekici kılan bir detay! Zaten kadın eliyle yazılmış öykünün dünya genelindeki okuyucu ağırlığının ‘kadın’ olması da bunun ispatı.

Neticede; İster romanından sinemaya pazarlama dehası deyin, ister ‘yasak ve sıra dışı’ olanın dayanılmaz çekiciliği… Merkezine zevk ve doyum olayını alarak büyük hediyelerle göz kamaştırma alışkanlığını sürdüren ve hayatına giren pek çok kadınla ilişkisini, ‘sevişmek’ değil ‘becermek’ üstüne kuran Christian Grey ile zenginlerin ve dahi erkeklerin dünyasına bakış attıran… Bu esnada sunduğu yol gösterici masalsılığıyla, erkek avcılığı ve seks konularında kadınların ufkunu açan… Ve tüm bunları yaparken, korkulduğu gibi pornografik özellikler taşımak şöyle dursun, erotizmin tutkulu yüzünü dahi fazlaca ihmal ederek cinselliği görselleştirme muhafazakârlığına kapılan ‘Grinin Elli Tonu’nu izleyip hayatımıza farklı bir sinema tonu kazandırmak için bir dolu neden var. Biz, gözlemlerimize dayanarak birkaçını sırladık. Gerisi size kalmış. ‘Grinin Elli Tonu’nun keyfini çıkartın.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster