Güllerin Savaşı'nı Gülfem'in performansı taşıyor

‘Güllerin Savaşı’nın ilk ekrana çıktığı günden beri işaret ettiğim bir ayrıntısı var… O da diziyi cazip kılan unsurun Gülfem karakteri olduğu… Daha doğrusu Canan Ergüder’in harika performansının gücü! ‘Role yakışmak’ olgusunu, Canan Ergüder’in mimikleri ve beden diliyle can verdiği Gülfem karakterindeki doğallıkta rahatlıkla...

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Güllerin Savaşı şaşırtamadı!

Yeni başlangıçların her durumda iyi geleceği düşünülür genellikle. Hele bir de öncesinde sağlam bir temel atılmışsa, niyetlenilen yeni başlangıçtan olumlu sonuç alınması büyük ihtimal. Nitekim umulmadık bir sezon finali yapan ‘Güllerin Savaşı’ da, son bölümündeki akılcı senaryo taktiğiyle, tıkanan konusunu tazelemenin yolunu açarak umut vermişti bize.

Bana göre geçtiğimiz dönem en başarılı sezon finalini yapan dizi olmuştu ‘Güllerin Savaşı’… Zaten görüşümü de, ‘‘Lars Von Trier’in beğendiğim yapımlarından olan ‘Melancholia’ filminin finalinde kullandığı ‘Ave Maria’nın duygusal ve etkileyici tınılarında sezon finalini yapıp izleyicisini şok eden ‘Güllerin Savaşı’, gerek Gülru-Ömer konusunda gerekse Cihan’da umulmadık bir kırılma yaratarak yeni sezon için büyük avantaj yakaladı’’ diyerek vurgulamıştım o zamanki yazımda. Beklentimse, ilgi çekici ve şaşırtıcı yeni başlangıçlardı.

‘Bir şeyin ilginç olabilmesi için onun henüz hiç söylenmemiş olması ya da başkaları tarafından vurgulanmamış bir yanından ele alınması yeter’ demiş Goethe… Ancak kafayı makineye dayayan tırlak Sipahi’nin tetiği çekip kanlı bir nokta koyarak farklı senaryo gelişimlerine kapı açan ‘Güllerin Savaşı’ söylenmemişi söyleyemedi. Dolayısıyla beklentimi de karşılayamadı. Oysa o sezon finalinden rahatlıkla yeni yol haritaları türetilebilinirdi. Bu da ‘Güllerin Savaşı’nı tazeleyerek ilginçleştirebilirdi. Şimdiyse durum, ilginçlikten ziyade sil baştan!

CİHAN’IN ÖLMEMESİ SÜRPRİZ OLMADI

Geçen sezonun finalindeki intiharı, Cihan’ı hipoksik şokun etkilerinden kurtaran bir mucizeye dönüştüren yeni sezonun ilk bölümünü hızla geçen ayların kopan takvim yaprağıyla ve hamileliğini sergileyen Gülru’nun ‘Nerede kalmıştık’ sözüyle başlatan dizi, ekrandan uzak kalınan süreyle paralel bir zaman atlaması yaşayarak girdi konuya. Peki, ‘İlişki Durumu Karışık’ın ardından ikincilikle adım atılan sezona yenilik adına neler getirdi bu başlangıç?

Öncelikle Cihan’ın öldüğünü ve yeni sezonda yer almayacağını söyleyenleri yanılttığı ve yalancı çıkarttığı bir gerçek. Demek ki neymiş? Görünenin arkasını da yorumlayabilmek gerekirmiş. Neyse ki bu alışkanlık bizde mevcut. Dolayısıyla Cihan’ı canlı görmek benim için sürpriz olmadı. Zaten böyle bir gelişme olabileceğini ‘‘Silahtan çıkan kurşunu ölümcül olmayan bir noktadan geçirterek Cihan’ı sadece yaralamış ve öldürmemiş olmaları imkân dâhilinde. O takdirde daha bakıma muhtaç veya eskisinden güçlü bir Cihan da görebiliriz yeni sezonda’’ diyerek işaret etmiştim sezon finalinin ardından.

Nasıl ki, senaristler de Cihan’ı oyunda tutmuşlar ve yarım yamalak güçlendirmeyi tercih etmişler. Yani zihinsel olarak iyileşen Cihan bu kez de beynindeki kurşundan dolayı ‘her an her şey olabilir’ tarzında yansıtılan bedensel ve yaşamsal risk altında. Eh bu kadarcık sapma da senaristlerin takdiri diyelim. Şimdi buraya kadar iyi güzel de, ya sonrası?

GÜLLERİN SAVAŞI’NDA YENİ BİRŞEY YOK!

Cihan’ı, hayatını elinden alan kamburdan kurtarıp gençliğini yaşama hevesinde iyileşmiş bir genç adam yapan senaryo, çiçek kız Sevgi karakterini de devreye sokmuş. Şu an için yeni sezonun en ilginç yönü de bu katılım. Savaşçılığa karşı barışın enerjisini ortama yaymak istercesine gelen Sevgi ile analiz etmeye giriştiği Sipahi Ailesi, özellikle de Cihan arasında nasıl bir etkileşim olacak göreceğiz derken Cihan’ın Gülru sevdası önünü tıkadı pek çok şeyin. Bunun ötesinde de dişe dokunur değişim yok zaten. Müştemilat asalaklarının para ve altın tutkusunu baba ocağında sürdüren başlangıçta, tüm karakterler eski tas eski hamam.

Kendi kararlarını verip ayakları üstünde durabilecek hale getirilen Cihan’ın değişim adına umut vaat edici bu halini çok çabuk tornistan ederek hayal kırıklığı yaşatan senaryonun bana göre en büyük yanlışı, Cihan’ı yine Gülru’nun peşine takması! Hani hasta halindeyken daha kabul edilebilir bir durumdu, Ömer’e olan aşkını bile bile Gülru’yu istemesi. Ama şimdi olay çok farklı. Hem kendisi sağlıklı bir erkek hem de Gülru Ömer’den hamile. Anlaşılan, senaryo sözde aşkta kural olmaz ayaklarına yatıp Ömer’in attığı kazığa karşı korumacı erkek havasına bürünen Cihan üstünden Gülru’yu öne çıkartmak hedefinde… Kim bilir belki buradan Gülru’nun Cihan’a tutulması ve gerçek bir evlilik tablosu dahi doğabilir. Ancak yine de tüm bu pozitif detaylar bile Cihan’ın yine gurursuzlaşmasını hoş göstermeye yetemez. Anlayacağınız Gülleri birbirine düşüren erkeklerden biri olan Cihan cephesinde değişim hak getire.

Türkiye’nin en seksi erkeği seçilen Barış Kılıç’ın canlandırdığı Ömer deseniz… Eski havası tastamam yerinde. Yoğun tempoya başlamadan önce tatil yapıp herkesi görmek isteğiyle kız arkadaşını Amerika’da bırakıp dönen Ömer, Gülru’yla arasında geçenleri ‘Biz neyi hak ettiysek bize o oldu’ şeklinde yorumlayarak bir anlamda ilk sezondaki eleştirilerin dikkate alındığını gösteriyor ama… Aslında buna itibar etmek hata olur. Zira dili başka söylüyor, aklı ve kalbi başka. Yani kamuflaj duruşun altına bakıldığında, onun cephesinde de her şey aynı.

Emanet kalan soyadıyla medyatikleşen, buna karşılık maddi açıdan dara düşen Gülru’ya gelince… Şirinlik muskası gibi yine… Bebeğine odaklanmış gibi görünen Gülru’nun masum kız halleri geri getirilmiş. Ömer’in bir daha karşısına çıkmamasını dilerken Cihan’a karşı da vicdan yapar görünüyor ama bir yandan da ‘istemem yan cebime koy’ havasını hissettiriyor. Yani bir gecelik ilişkiden kalan hatıra dışında Gülru cephesinde de yenilik yok.

İsmail’i hor gören Yonca, sinekten yağ çıkartma derdinde yine… Eski meraklı ve şamatacı konuşmaları, abartılı halleriyle ortalığa dökülmüş birilerini yolmak için fırsat kollamakta. Anaç tavuk modundaki Mesude bildik tavırları ve idareci kişiliğini alabildiğine sergilemekte. Dış görünüm itibariyle değişim yaşayan Çiçek, aynı somurtuk suratla ortalıkta dolanmakta. Mebrure, gelininden de aldığı güçle daha bir aktifleşmiş. Şevket ve annesi kuzu görünümündeki kurtluklarını ortaya çıkartmak için planları ilmek ilmek örme peşindeler. Tarz yaparak façayı düzelten Mert de görselliğin dışında değişim yaşamayanlardan. Onur ise Gülfem’in yanında ama bir yandan da onu kızdıracak türden ortalık karıştırmakta.

Kısacası; ‘Güllerin Savaşı’nda yeni bir şey yok. Heyecanlı bir finalin ardından tornistan devam ediyor yolculuğuna. Herkes bırakılan yerde az buçuk alabora olsa da başlangıç hallerini sürdürürken heyecan doğurmayan senaryo cazibesini nasıl korumayı başaracak göreceğiz.

CANAN ERGÜDER YİNE HARİKA

‘Güllerin Savaşı’nın ilk ekrana çıktığı günden beri işaret ettiğim bir ayrıntısı var… O da diziyi cazip kılan unsurun Gülfem karakteri olduğu… Daha doğrusu Canan Ergüder’in harika performansının gücü! ‘Role yakışmak’ olgusunu, Canan Ergüder’in mimikleri ve beden diliyle can verdiği Gülfem karakterindeki doğallıkta rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz.

Tezgâhtarlığa başlayan ama bir türlü girdiği işte dikiş tutturamayan Gülru’yu ucuzcuya kadar düşürüp Gülfem’e ‘Nereden nereye’ deme zevkini tattıran yeni sezonun yükseleni de yine Gülfem karakteri haliyle…

Cihan’ı hastanede beklerken sanki psikolojik bunalıma düşmüş imajı yaratarak yeni sezonda karşımıza çıkan Gülfem’in her duruma göre değişen ruhsal yansımalarını Canan Ergüder öylesine doğal bir üslupla aktarıyor ki, dizideki diğer tüm klişeler görünmezleşiyor. Aslında bu öykünün en çok acı çekeni de yine Gülfem. Hem çocukluk hatasının yükü, hem sevdiği adamı kaptırmanın yıkımı, hem de iş dünyasının çekişmeci ortamında kendi özelini yaşayamamanın gerilimi Gülfem’i dizinin alta giden karakteri konumuna soktu hep. Ancak görünen o ki senaryo Gülfem’e mutluluk yaşatmak yerine streslere boğup, fasulyesine ilk olarak vicdanı öğreteceğini söyleyen ama kendisine komşu gelen Cihan’a yaptığı vicdansızlığı bir kalemde silmeye hazır olduğunu da hissettiren Gülru karşısında yine epeyce ezecek. Gönül isterdi ki, böylesine güçlü bir oyunculukla hayat bulan Gülfem’e ‘Güllerin Savaşı’nın kaybetmeye mahkûm kötücül kadını olma basitliği yerine daha farklı bir değer biçilseydi! Böylece hiç olmazsa ‘erkekler güçlü kadını sevmez’ klişesi yıkılmış, erkek egosunu tatmin eden arabeskliğe oynamaktan vazgeçilmiş olunurdu. Umalım da ilerleyen bölümlerde bu açıdan olaya bakılarak Gülfem’e de mutluluk layık görülsün.

Neticede; Yeni sezonun ilk bölümünün finalindeki zincirleme tamlama hali, ‘Güllerin Savaşı’nda hayallerini ve arzularını öldüremeyenlerin öyküsünü sil baştan izleyeceğimizin habercisi oldu. Güllerin hayatlarının en kötü gününün üstünden üç ayın geçmesinin ardından suyun aynı biçimde akıp bildik yolu bulduğu dizide, herkesin içinden bir türlü uğurlayamadığı gidenlerinin şaşırtma yaratmadan yeniden gelişi hayırlı olsun diyelim.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster