Dört bir yanı cevher dolu olan güzel yurdumuzun kimi yöreleri diğerlerine oranla daha ayrı bir yere sahip. Hava kirliliğinin ardından şimdi de, özelleştirme kararıyla tepkilere sebep olan termik santraliyle medyada sıkça yer bulan Muğla-Yatağan bunlardan biri.
Ancak bu yörenin özelliği sadece böylesi toplumsal olaylarla sınırlı değil. Şivesinin ve doğasının şirinliğinden faydalanmak isteyen diziciler ile filmciler sayesinde aynı zamanda doğal plato olma yolunda. Bu işin doğasında var… Bir yerde çekilen işler şayet piyasada ilgi görmüşse, peşi sıra takılan çok olur.
Yönetmen Mustafa Şevki Doğan da buraların cazibesinden faydalanmayı bilenlerin başında gelmekte… Baba Ocağı, Dürüye’nin Güğümleri gibi yapımlarda Muğla’yı kullanan yönetmen, bir kez daha benzer türden bir yaz işiyle ekranlarda. Yöresel yapımların çoğunun vazgeçilmez gerçeği olduğu üzere şivenin dibine vurduran, duygusunu ve doğallığını sorgulatan ama tüm bu rutinleri bünyesinde barındırmasına karşın yine de yaz aylarının sevimlisi olmayı başaran ‘Güzel Köylü’!
Gül’ün yattığı yataktaki çarşafı, akşamdan sabaha değiştirip pembeleştirerek sergilediği sahne devamlılığı hatasıyla ‘Acaba Gül gece altını ıslatma doğallığı mı yaşadı’ diye düşündürerek falsosunu veren… Cemal’in inişli çıkışlı şivesiyle göze batan ‘Güzel Köylü’, yayınlandığı bölümlerle Ankara’nın Dikmeni’ni geride bırakıp birinciliği yakalamış olmayı başarsa bile gerçek şu ki, hataları ve dikkat çekici ayrıntılarıyla eleştirilmeyi de hak ediyor.
ORGANİKLİĞİN DOĞALLIĞINI BULAN BERİ GELSİN
Köy yaşamlarının ortasında aşk öyküleri kurup bunları mizah unsurlarıyla süsleyen dizilerin genelinin doğallıktan alabildiğine uzak olduklarını saptayarak başlayalım ‘Güzel Köylü’ kafasıyla uçmayıp ayakları yere basan eleştirimize…
Neymiş efendim… Daha çok yaz aylarında devreye sokulan bu tür işler, İstanbul’un büyükşehir hayatından bunalmanın yarattığı tükenmişliğe karşı duyulan ‘organik’ özlemini gideren ve yaşamlar arasındaki farkı işaret eden yapımlarmış! Sırf bu özelliklerinden dolayı da damga vururlarmış.
Hani derler ya ‘Ufak at da civcivler yesin’… Biz de bu tür yorumlara aynını diyoruz. Şimdi önce göz, sonra yansız nizam, daha sonra da akıl insafı lazım bu tarz dizilerin veya filmlerin yarattıkları atmosferin ‘doğal’ olduğundan söz edebilmek için. Zira görünen köy, doğal mekân güzellikleriyle olduğu kadar insan faktörlü hormonlu kurgu sunilikleriyle de meydanda…
Bu gerçeği fark etmek için çok büyük gayret harcamak da gerekmiyor. Sanıldığının aksine konusu ve doğallığından ziyade Zerrin Sümer ile Berk Cankat başta olmak üzere, Gizem Karaca ve diğer isimlerin uyumlu oyunculuklarıyla kendini sevdirdiği aşikâr olan ‘Güzel Köylü’de sergilenen doğallıkları(!) gerçekçi bakışla irdeleyince, doğal görünümlü yapaylıklar hemencecik kendisini gösterecektir. İşte birkaçı…
Öncelikle, ‘Güzel Köylü’deki bir sahneden dolayı, henüz hayatı dizilerdeki pembe tablodan ibaret sayanları özel olarak uyarmak isterim. Çünkü gecenin karanlığında harıl harıl giden trafiği tehlikeye sokacağına aldırmadan yolda durup hiç doğal olmayan bir biçimde asfalta oturarak ağlama triplerine girerek klasik dizi saçmalaması sergileyen Gül Sümbül’ün yardımına koşan saf köylü Cemal’in yaptığı hiç de iyi bir şey değil. ‘İnsanlık ölmüş’ türünden laf vurmalarla sergilenen bu sözde doğallığın, günümüzde ne derece geçerli olduğu konusu bir yana, güvenli olmadığı kesin! Dizi içeriklerine çağdaş yaklaşım bu tür ayrıntıları doğru yansıtabilmektir. Oysa yanlış örnek teşkil eden bu yardımsever tanışma halleri, belli ki yollarda bu şekilde kurulan tuzakların ve vahim sonuçların gerçekleri düşünülmeden yaratılmış. O nedenle siz siz olun, doğallık gazına gelip de Cemal’in yaptığını yapmayın.
Bu açıklamadan sonra gelelim ‘Karılığa kabul edip durun mu’ sorusuna, bir görüş bir bakış vurulduğu Gül yüzünden ‘Hayır’ diyen Cemal’in ‘Güzel Köylü’ hallerine…
Elli tane inek için köyün öküzü olmayı kabul etmeyen Cemal’in kazık kadar adam olduğu halde yaramazlık yapmış çocuk edasıyla odasına kilitlenmesi, sonra damatlığıyla camdan kaçması özlem duyulan organik yaşamın doğallıklarından mı dersiniz? Yoksa tutarı olan klişeleri kullanma organikliğindeki dizilerin izleyici avcılığı için başvurdukları yollardan mı?
Dudağının ve yanaklarının kırmızı boyası gibi aklı da gidip duru, gelip duru Sultan Ana diziyi sırtlanan sıcak bir tip ama ona bakıp da, doğallığı yakalamak mümkün mü? Şayet ‘Efelerde silah olur’ sözüyle, taşınması ve ateşlenmesi normalleştirilmeye çalışılan silah merakı… Ya da ısırgan otlu gözlemeyi, kızarmış köy tavuğunun budunu avuçlayıp Gül’ün ağzına tıkma abartısı doğallık sayılıyorsa o başka. Neyse ki, oyunculuğu güçlü de durumu kurtarıyor.
Yanındaki adamın ‘Hayır’ dediğini anlamayan Kamuran’ın yaptıklarına ne demeli? Sanırsınız evlilik çağında genç kız değil de üç yaşında şapşal bir bebek. Hoş onlar bile daha bilinçli ve akıllı konuşur. Öyleyse Kamuran’ın Cemal’le abuk sabuk aşk sohbetinin ardından saçma sapan hareketlerle ‘Çişim geldi’ eylemini gerçekleştirmesi doğal mı? Aynı mantıkla hareket edenler için doğal sayılabilir. Ama yazım programlarının dahi argo veya kaba sözcük olarak işaretlediği bu söylem, gerçekte doğallık değil terbiyesizlik ve banalliktir!
Nihal-Sude-Kaan üçgeniyle verilen İstanbul ayağı, köydekinden çok daha doğal olan ‘Güzel Köylü’de daha niceleri var. Ancak ağır aksak gelen arabanın önünden kaçmak yerine armut gibi durup bir başka doğallık sergileyen Gül’ün doktora götürülmemesi, en olumsuz doğallık.
Zira gezmek için hemencecik gidiliveren Muğla’nın burnunun dibindeki köyü sanki Van’daki Muharrem’le daha net anlaşılan mahrumiyet bölgesi gibi sunma mantığı, doğallığın ölçüsünü anlamak için son nokta! Yakınlarda doktor olmama garabeti bir yana, ne kadar faydalı olursa olsun kocakarı yöntemlerini tıbbi müdahaleye yeğleyen sahnelerin yaşatılması, kimilerindeki ‘Doktor da neymiş’ mantığını geliştirici türden. Bir uyarı da buradan çıkartıp ‘Aman, kimseye oranızı buranızı teslim edip çekiştirtmeyin ve steril ortamlarda hazırlanmamış şeyleri vücudunuza sürdürüp içmeyin’ diyelim. Çünkü Anadolu benzer şifacıların sakatlıklarıyla dolu.
Şimdilik bu kadar doğallık yeter sanırım. Yetmeyenlere de tezekler, inekler ve dahi muhtar odasından ayaküstü yazma basitliğindeki çalakalem yazı yetiştirme halleri tavsiyemiz.
İSTANBULLU ‘PAŞA GÖNLÜM’DEN MUĞLALI ‘GÜZEL KÖYLÜYE’…
Aile kütüğünü çıkarttırıp dede-nine şeceresini bulmayı akıl edemeyecek kadar doğal dizi karakteri olan Gül’ü, İstanbul’dan Güzel Köy’ün en doğal ortamına yollayan yapımın karakterlerine ve öykü omurgasına baktığımda ilk aklıma gelen şey, ‘Güzel Köylü’ kafasının kısa sürede ekrandan sırra kadem basan ‘Paşa Gönlüm’e fazlasıyla benzediği oldu.
Sanırsınız Bursa’dan İstanbul’a gelen Türkan, İstanbul’dan Güzel Köy’e giden Gül olmuş… Yani gerçeğiyle İstanbul’u çok ferahlatacak tersine göç gibi. Birisi, büyük şehrin nimetlerini komediyle sunmuştu. Diğeri, kırsalın taze köy tavuğu tadında, odaklanmış köylü saflığına.
Mal varlığına konmak için her sözü dinlenip peşinden koşturulan Paşa Dede, Güzel Köy atmosferinde cinsiyet ve silah farkıyla olmuş Sultan Ana… Her ikisinin akıllarının gider gelir havada olduğu, dediklerini yaptırmak için saf ayaklarına yatmaları bu dönüşümün denklikleri.
Malları kapmak için birbiriyle çekişip akıl oyunlarına girişen ve bu konuda karılarıyla görüş alışverişinde bulunan Mesut ile Bahtiyar da, ‘Güzel Köylü’de mevcut. Nikâhın olmayan kerametinden faydalanmak isteyen uyanık Hüsnü ile Yusuf kimliğine bürünüvermişler.
Paşa Dede’nin peşindeki paragözlere karşı can simidi olarak sarıldığı ve yoktan var ettiği ‘torun’ olayını, Sultan Ana’nın ninelik iddiasıyla torun konumuna sokulan Gül’de yaşatan ‘Güzel Köylü’, bu kalıbı başarı garantisi Dürüye’nin Güğümleri’nden tecrübeli Ege şivesi ve Yatağan havasıyla harmanlamış… Allah’ın Hikmeti’ni, Sınır Tanımayan Doktorlar’dan Diş Hekimi Kaan’ı ve İstanbullu ablaları da araya farklı renkler olarak katmış… Sonra da yeni bir yaz dizisi olarak ekrana çıkmış. Hatırlattığı dizinin aksine, hayli ilgiyle de karşılanmış. Ne güzel.
Hani yaz doğallıklarının alabildiğine yaşandığı tatil köylerinde bitmeyen pastaların, yemeklerin birbiriyle harmanlanıp yeni bir pastaya veya spesiyaliteye dönüştürülme yaratıcılığının müşteriler tarafından daha bir iştahla tüketilme doğallığı vardır ya… İstanbullu ‘Paşa Gönlüm’den Muğlalı ‘Güzel Köylüye’ uzanan dizi kafasının doğallığı ve dahi duygu yönü de işte o hesap! Yazdan kışa uzar mı? Yeni sezon yoğunluğunda, doğal olarak bir yere kadar.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal