Her şeye rağmen olamayanlar...
‘Ders alınmış başarısızlık başarı demektir’ demiş ünlü Malcolm Forbes. Gel gör ki bazıları başarısızlıklardan ders alıp bunları başarıya çevirmeyi bir türlü beceremiyor. Başarıya ulaşmak için derinlikli düşünmek ve özenli gayret yerine en kestirme yoldan gitme kafasını sürdürüyor.
Nitekim, ekonomiden toplumsal sorunların çözümüne, gerçek hayatta bolca örnekle kendini gösteren bu inatçı kolaycılık ve ‘Ben yaptım oldu’ zihniyeti kurgularda da hüküm sürmekte. Son dönemlerde sıkça karşılaşılan ‘Her şeye rağmen olamayanlar’ tablosu da bu zihniyetin ürünü maalesef. Çeşitli işlerle görüyoruz ki iddialı kadroya sahip olmak başarı için yetmiyor. Yanı sıra sürükleyici bir akışa ve izleyici algısına hitap edebilen bir içerik diline sahip olmak gerekiyor. Hatta bu özellikler kadronun ve kalitenin çok çok önüne geçiyor. Bu doğrultuda bir yılı daha noktalarken ‘Ders alınası başarısızlık’ örneklerinin yeni sezondaki yansımalarını ele alalım dedik biz de. Buyurunuz...
‘ARAK’ DERSİ VEREN KARA’NIN DEĞERİ BİLİNİR Mİ?
Hayatın içindeki küçük hırsızlıklarla, gözümüzün içine baka baka yapılan ama her durumda cezasız kalan hatta alkışlanan büyük hırsızlıkların kıyaslamasına dair mesajcı söylemlerle yüzünü gösterip cesaretini ortaya koyan... Bölüm boyu çeşitli dokundurmalar yaparak ilerleyen ‘Arak’, bir intikam ve gerçeği arama hikayesi hesapta. Evdeki hesap çarşıya uydu mu o ayrı hesap ama...
Haksızlıkların karşısında durmayı vazife edinen Kara ile gazeteci Zeynep’in tanışma hikayesini geçmişle günümüz harmanında yansıtarak veren dizinin başlangıç performansını genel çerçeveden ele aldığımızda müthiş bir ikilem çıkıyor karşımıza.
Şöyle ki; Öncelikle kadro gayet iyiydi. Öykünün mesajcılığı tam isabetti. Akış temposu yüksekti. Oyunculuk performanslarına diyecek yoktu. Peki ya ekranlardaki başarının yegane göstergesine dönüşen reytingleri? Merakla beklenen dizi, Show TV’yi tatmin edecek ölçüde bir sonuçla noktalamış mıydı ilk bölümü?
Ne yazık ki hayır. İlker Kaleli ile Öykü Karayel’i buluşturan ve mesajcı söylemleriyle adeta Kara’nın öğretmenliğinde ‘Arak’ dersine dönüşen bu bilinçlendirici başlangıcın reyting karşılığı Total’de 2.57 puanla 15’inci, AB’de 2.44 puanla 12’inci, ABC1’de 2.98’le 11’inci sıra oldu maalesef.
Bu sonuçlara sebep neydi peki? Uyarıcı ve iğneleyici mesajlara bolca yüklenilirken, hikayeyi en baştan anlatmaya başlayan Kara’nın ve kendisini aldatan sevgilisine kapıyı gösteren Zeynep’in derdinin izleyici algısına uygun tarzda anlatılamamış olması! Yani ‘Arak’, hedefi fark yaratmak olsa bile, kendini ifade etme yönüyle zayıf kaldı. Kurgusu ve karakterleri farklılıktan ziyade basitliği tercih kriteri olarak görenlerin algısına hitap edemedi. ‘Bu ne anlatıyor’ dedirtti.
Dahası kurgusal mantıksızlıklar diziye ilgi gösterilmesini engelleyecek türdendi. Mesela öğrenciye uyuşturucu satan kuyumcunun dükkanında yaşananlar... Kendisi gitmeden gelmeyen polisi çekmek için harekete geçen Kara gelen müşterinin inci kolye almak istediğini önceden nasıl biliyordu da cebinde sahtelerini taşıyıp gerçekleriyle değiştirdi? Yaşlı adamın kaybettiği parayı üç kağıtçıdan geri almaya çalışan Zeynep’in kendisinin de harıl harıl karayı bulmak için para basması garip değil miydi? Bir gazetecinin buradaki hileyi bilmemesine imkan var mıydı? Keza balıkları denize geri atma sahnesi... Orada balık tutanlar spor olsun diye tutmuyordu nihayetinde. Ya evine yemek götürmek ya da satıp üç kuruş kazanmaktı amaç. Ama dizi bu hususu es geçip yaşamdan kopmuştu. Balıkların hayatını düşünme bahanesiyle ‘Bile bile oltaya gelme’ olayı üstünden felsefe üretilirken denize atılan balıklardan dolayı evdeki çocukların aç kalacağı gerçeği göz ardı edilmişti bir kalemde.
Sözün özü; Bu tarz ayrıntılarla üst perdeden bir işe dönüşen ‘Arak’ın benimsenmesi ve beklenen ilgiyi görmesi güçtü. Öyle de oldu. ‘Arak’ dersi veren Kara’nın değeri bilinmedi. Sosyal medya gazlarının aksine eğitimli-elit görünenler bile pek itibar etmedi. Geçmiş olsun.
ZORLAMALARLA ‘NE GEMİLER YAKTIM’ DENEMİYOR!
Mağdur kadın-çocuk öyküleri... Anneyle hastalıklı bir ilişki tablosu sergileyen şiddet düşkünü dengesiz erkekler... Tarihi eser kaçakçılığıyla servetine servet katan güçlü aileler... Bu ortama meze yapılan kadına destek çıkma mücadelesi veren diğer kadınların karıştığı olaylar... Ve bu olayların peşine düşerken kendini aşkın kıskacında bulan erkek kahramanın yaşadığı ikilem... Ne kadar tanıdık değil mi?
Elbette tanıdık olur zira başrollerinde Deniz Baysal, Devrim Özkan, Berk Hakman ve Erkan Kolçak Köstendil’in yer aldığı ‘Ne Gemiler Yaktım’ bunların cümlesini bünyesinde barındıran bir iş olarak ekranlarda. Lakin tüm bu özellikleriyle orijinal bir çalışma olmadığı gerçeği de orta yerde durmakta. Çünkü hikayesine temel teşkil eden ne varsa daha önce de ele alınmış unsurlar.
Misal 2021 yapımı uyarlama dizi ‘Alev Alev’den aşinayız hepsine. Aslında ‘Ne Gemiler Yaktım’ için ‘‘Alev Alev’in zorlaması’’ demek bile mümkün. Çünkü her ne kadar ‘Kadın kadının yurdudur’ mesajını verse de Rutkay’ın annesinin tavırları ve bir noktadan sonra kendini-kızını düşünmek durumunda kalıp Rutkay’a boyun eğen Yasemin’in Fidan’ı teslim etmesiyle ‘Kadın kadının kurdudur’ gerçeğini fazlasıyla yansıtan dizide, yapaylık had safhada. İçerik unsurları çerçevesinde ‘Alev Alev’le aynı düzlemde yol alan dizide eski İstanbul beyefendilerinin zorlama kopyası gibi görünen Rutkay’ın manyakça tavırlarından, Yasemin’in terk ettiği babasının ev ve işine dair anlamsız tasarruflarına... Suç aleminin ortasında olduğunu bildiği kuzeni için aşırı kaygılanan Komiser Toprak’ın abartılı öfke sahnelerinden Halil’in cinayetiyle ilgili delil toplama aşamasına... Doğallıktan ve inandırıcılıktan eser yok.
İlaveten tüm bu süreçlerde mantığın varlığından söz etmek de zor. İnsan izlerken ister istemez sorgulamay başlıyor. Mesela Fidan’ı ve kızını bulmakla görevli Halil’in elinde resim yok muydu da Yasemin’in kızını aldı arabaya. Fidan nasıl bir anneydi ki, Halil’in amacını bile bile Yasemin’in kızını bindirdi arabaya. Kızının kaçırıldığını gören Yasemin doğrudan polisi arayıp plakayı vermek yerine niye Halil’in aracını takip etti? Hadi tüm bunlar suç ortaklığı yaratıp konuyu geliştirmek için diyelim. Peki ya iki kadının cesedi ormana gömme şekline ne buyurulur? İki karış yer kazıp gömmek neyin kafası? Anladık yeni dizi modası da... Cesedin ortaya çıkacağını nasıl düşünmezler? Bu yetmezmiş gibi adamın telefonunu alıp eve getirmek çocukların bile yapmayacağı bir şey. Hele Komiser Toprak’ın olay yerinde lastik ve kan izi bulması? O günün gecesinde şakır şakır yağmur yağmamış mıydı? Yağmura ve geçen zamana rağmen nasıl kalmıştı o izler? Nihayetinde Toprak’ın Yasemin’e havaalanındaki müdahalesi... Ortada net delil ve emir yokken tek polisle ne bu hamle? Gel de ‘zorlama’ deme.
Anlayacağınız mantığa ters düşen zorlamaların yoğunluğunda içerik akışının iler tutar yanı yok. Dolayısıyla zorlamalarla ‘Ne Gemiler Yaktım’ denemiyor. Nitekim ilk gününde Total’de ve AB’de 14’üncü, ABC1’de 12’inci sırada yer alan... Devam merakının sonucuyla ikinci bölümünde Total’de ve ABC1’de onuncu sıraya, AB’de dokuzunculuğa yükselen... Ancak zorlamalarını hissettirmenin ardından bu yükselişin devamını getiremeyen dizinin üçüncü bölümüyle Total’de 17’inci, AB’de 13’üncü, ABC1’de 15’inci sıraya gerilemesi de bundan dolayı. Sonrasını göreceğiz.
‘BİR DİZİ NASIL OLMAMALI’ DERSİ ‘ALTIN KAFES’...
Her yeni yapım büyük iddialar ve havalı sözlerle gündeme getirilir. ATV’nin yeni dizisi ‘Altın Kafes’ de öyle oldu. Ancak daha ilk bölümden iddialar gerçeklerle ters düştü. Total’de 14’üncü, AB’de 23’üncü, ABC1’de 20’inci sırada yer aldı. Devamı daha da kötü geldi. ARC Film imzalı dizi beşinci bölümde final kararı aldı.
Rahşan Çiğdem İnan tarafından ‘The Last Empress’ adlı Kore dizisinden uyarlanıp ülkenin önde gelen zenginlerinden Beyoğlu ailesinin varisi Onur ile aynı ailenin okulunda öğretmenlik yapan idealist Zeynep arasındaki büyük fedakarlıklarla dolu aşk hikayesini anlatmaya soyunan ‘Altın Kafes’in ekran yolculuğunu noktalama kararına şaşırdık mı peki? Kesinlikle hayır. Dahası bu çok yerinde ve hak edilmiş bir karardı.
Zira ilk bölümden itibaren gerek karakterleriyle, gerek akışıyla, gerekse içerik mantığıyla bir dizinin başarısız olmasına sebep olacak ne varsa yerine getiren yapım, parodi niteliin ötesinde adeta ‘Bir dizi nasıl olmamalı’ dersi verir gibiydi. Sanırsınız özellikle böyle çekilmiş. Yanı sıra ‘Öne çıkan isimlerle ve çatışmacılıkla izleyiciye ne versek yer’ mantığı da devrede olabilirdi. Neyse ki izleyici bu kez önüne öylesine konanı yemedi. Seçici oldu. Tabii bu seçicilikte bilinçli tercihten ziyade yarıştığı yapımların güçlü varlığının etkili olduğu da aşikar. Artık her neyse...
‘BİR DERDİM VAR’ HARCANIP GİDENLERDEN...
2019 yılı İtalyan yapımı ‘Oltre la soglia’ dizisinden uyarlanarak altıncı bölümde sonlanan ‘Bir Derdim Var’, bir diğer başarısızlıktan başarı çıkartma örneği. Tek farkı, harcanıp gidenlerden olması!
Güçlü kalemlerine ve Birce Akalay-Mert Fırat ikilisi başta olmak üzere başarılı oyuncu performanslarına rağmen değeri bilinmedi baştan itibaren. Total’de 13’üncü, AB’de 7’inci, ABC1’de 12’inci sıradan açılışını yapan dizi devamında daha da geriledi. Buradaki sebebe gelince... En kestirmeden ifadeyle, içeriğin izleyicinin ilgi alanına girmemesi!
Malumunuz her ne kadar ruhsal etkileşim inceliklerine, gençlerin psikiyatrik durumlarına yönelik bolca kelam edilse de... Mangalda kül bırakmayan söylemler havada uçuşsa da uygulamada genel itibariyle bu önemli detaylara değer verenlerin sayısı çok değil. Gerçek hayattaki mantık böyle olunca bu tarz öykülerin kabulü zorlaşıyor. Dolayısıyla entrikadan, kavga kıyametten, şiddetten-aldatmadan beslenen kurguları baştacı edenlerin ‘Bir Derdim Var’ demesi beklenemezdi. Rakipler de devreye girince olumlu niteliklerine rağmen harcanıp gitti.
NİHAYETİNDE; Başarı göreceli bir kavram elbette. Lakin yaşanmışlıklar gösteriyor ki, başarıya giden yolda başarısızlıklardan ders çıkartmayı bilmek çok önemli! Dahası başarı kriterlerini oluştururken algılarla şekillenmeye müsait toplum yapılarında, basitliklerin ve sansasyonel içeriklerin rağbet gördüğü de unutulmamalı. Aksi takdirde her şeye rağmen olamayanların sayısı gittikçe artıyor.
İşin gerçeği kurgular, toplumun aynası oluyor genellikle. Hani FOX Ana Haber’de Selçuk Tepeli her daim gerçek hayattaki gelişmelere yönelik uyarılarda bulunup bastıra bastıra ‘Patron sizsiniz’ diyor ya... Kurguların başarısı da, reytinglerle patron kılınan izleyicinin yaşamsal bilinci ve algısıyla kesişiyor... İzleyicinin algısına hitap eden içi boş coşkular, farklılıkları ve yaratıcı zekaları ezip geçiyor. Albert Einstein da ‘Coşku, zekadan daha önemlidir’ dedikten sonra... Koyuver gitsin.
Günümüzde zekanın ve gerçeklerin derinliksiz coşkulara heba edildiği gerçeğine inat... Yapılan hatalardan ders çıkartılması umudu ve yeni yılda herkesin hak ettiğini bulması temennisiyle...İyi seneler.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal