Hayat Sırları derinden geliyor

Hayat Sırları derinden geliyor…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Hayata derinden bakmak kolay bir iş mi, diye sorarak başlamak istiyorum söze. Çünkü hayatın zorlayıcı yüzüyle karşı karşıya bırakıldığımız öyle zamanlar içindeyiz ki şimdilerde, derine girmeye kalkıp da boğulmamak imkânsız. Onun için yüzeyde takılmak moda, genel itibariyle. Oysa yüzeysel takıldıkça anlamsızlaşıp yavanlaşan hayatın sırları, derinde gizli… Ve bu derinlikte egolardan arınabilmek, yönlendirmelerden etkilenmeden doğru analiz yapabilmek becerisi yatmakta! Yani kendi kendini kandırmaktan ve tek tipleştirici fikirlerin baskıcılığından kurtulmayı başaran hayatın sırlarına vakıf olabilir sonuçta.

Hayatın sırları dediysek öyle felsefi, manidar takıldığımız sanılmasın sakın. Bizim kastettiğimiz sırlar, en basitinden güzellikleri yaşamak üstüne. Hoş bu da kolay iş değil. Başarmak için öncelikle ayrıntıların bize neler sunduğunu algılayabilmemiz, dikkat çeken özelliklerini takdir edebilmemiz şart. Tıpkı Star’ın ‘Hayat Sırları’nda olduğu gibi!

Görünen o ki; İlk bölümüyle Total’de 16’ıncı, AB’de 10’uncu sırada yer alan ‘Hayat Sırları’ takdire giden yolda kendi derinliğini yeterince fark ettirememiş. Daha doğrusu seçenek bolluğundaki izleyici, derinden gelebileceklerin potansiyelini hissetmek noktasında sabırsız davranıp yeni tadı keşfetmeye çabalamak yerine, önceden bildiklerinin peşine takılmayı seçmiş. Kuşkusuz bu bir tercih meselesi fakat tercihlerin de her zaman doğru olamayacağı bir gerçek. Bu nedenle temel vurgulamalarla insanlara neyin ne olduğunu işaret etmek lazım kimi zaman...

Aksi takdirde haksız yere harcanıp gitmeler söz konusu olmakta. İşte bu nedenle biz de ‘Hayat Sırları’nın derinden gelmesini beklemeden karar verenler ya da başlangıcı tam özümseyemeyip yanlış değerlendirenler için bir yol haritası çizelim dedik. Buyurun ‘Hayat Sırları’nın derinden gelişini anlama kılavuzumuza…

HAYAT SIRLARI’NI ANLAMA KILAVUZU

Beş yıl önce Ankara’ya yapılan tren yolculuğundaki umutla açılıp ‘Çocuk, çocuğum’ diyen Seher’in kötü haberle yıkılışından günümüze geçiş yapan… Ardından ‘şiddetli yağmur-bedava su-paralı küfür’ denkleminde problemlerini halletmeye çalışan baba-oğul tablosundan konuya dalıp çok yönlü bir tablo çizen ‘Hayat Sırları’nı anlama kılavuzumuzda dikkat edilmesi gereken ilk detay, senaryoyu doğru okumak!

‘Hayat Sırları’nın senaryosu ilk bölümüyle bize ne söylüyor derseniz… İşin gerçeği bu dizi de bir Kore uyarlaması. Bu açıdan ele alındığında özgün bir iş olarak görülmeyip eleştirilebilinir. Lakin farkı, uyarlamasında! Önüm arkam sağım solum uyarlama, diyen ekranlarda bir uyarlamaya daha ihtiyaç var mıydı bilemem ama… Emek hırsızlığına girişmeyenler her daim kabulümüz. Most Production bedelini ödeyerek ve jeneriğinde orijinalinin yazarı Lee Jung Sun’ın ismine de yer vererek bunu belgeliyor zaten. Böylece ilk takdiri de alıyor bizden. Öte yandan uyarlama özelliğiyle kendince bir özgünlük yarattığını da görmek lazım. Yani ‘Senaryo zaten uyarlama’ deyip geçmeden, bunun nasıl yapıldığına odaklanmalı diyorum.

Doğruya doğru… ‘Hayat Sırları’nın yerli versiyonu birebir Türkçeleştirme örnekleri gibi değil. Mahinur Ergun kendi tarzını ve yorumunu getirmiş senaryoya. Böylece diziye hem özgünlük katılmış hem de başlangıcı bana göre orijinalinden katbekat güzel olmuş!

Şöyle ki; Yemek işiyle uğraşan bir ailenin günlük yaşam düzenindeki kargaşayla açılışını yapıp pembe dizilerde oynamama kararı alan starın kendisini madara edenlerin peşine takılmasını ve avukat kızımızın fakir gelin alan zengin ailelere yönelik değerlendirmesini vererek gelişen, bir kız kardeş fazlalıklı ‘My Father is Strange’le kıyasladığımızda, kültürel değişimi de yansıtan ‘Hayat Sırları’nın ilk bölümünün çok daha anlaşılabilir ve çekici bir içerik diline sahip olduğu gerçeği açığa çıkmakta. Yani şayet buradan senaryoya kulp takmaya heveslenilecekse vazgeçilsin. Yok, ille dilime dolayacağım deniyorsa da, haksızlık yapmamak adına, orijinali izlenilsin. O zaman ak mı kara mı anlaşılır.

Açılışından gelişimine, hem konuyu hem de karakterlerin derdini anlamanın daha kolay olduğu ‘Hayat Sırları’ kılavuzunu doğru izlemenin ikinci adımında, karakterler var. Burada ilk vurgulayacağım husus, izleyicinin ille de bir kahraman veya anti kahraman arayışına girmemesi gerektiği! Zira bu dizi ‘Bir aileyi aile yapan, beraber geçirdiği zor zamanlardır’ diyen Mustafa Kuzgun’unki başta olmak üzere değişik yapılardaki ailelerin çatışmaları ve farklı karakterler üstünden yürümekte. Burak’ın ailesi ayrı bir hava… Henüz tanışmadığımız Boşanmış kadınların sorunlarına ayna olma kapasitesindeki Banu’nunki de öyle. Dolayısıyla hikâye de tek açıyla değil katmanlar halinde çıkıyor karşımıza. Hal böyleyken kahramanlığın ya da anti kahramanlığın tek karakterde oluşmasını bekleyip peşine takılacak tek kişi aramak abes. Daha net ifadeyle ‘Hayat Sırları’nda herkes kendi kahramanını bulabilir. Kendi hayatını kurmak için çırpınan Kemal’le özdeşleşmek olası mesela ya da kendi özelini filmleştiren yönetmen Burak’la… Ailesini, geçmişindeki sırdan koruma kaygısıyla eve kapanan Kuzgun Usta’yı kahraman gören de çıkar, yıllar boyu kocasına destek olup akıl gücüyle ailesini ayakta tutmaya çalışan İnci Hanım’ın evcimenliğini kahramanlaştıran da... Kötü meraklıları için de Ayşen veya önemli sırlara gebe tek gözlü adam birer seçenek. Hatta Seher-Burak ilişkisini çomaklayacak olan Tuba da mevcut meraklısına. Velhasıl ‘Hayat Sırları’nın iç dinamikleri, herkese kendince kahramanını veya kötüsünü yaratma olanağı sunmakta.

Öyküsünü karakterlerinin sırları üstüne kuran ve geçmişi hemencecik uluorta dökmek yerine merakını derinden derine geliştirmeyi hedefleyerek işi aceleye getirmeden sunan ‘Hayat Sırları’nda bir diğer unsur, öykünün ilginç olup olmadığına takılmamak gerektiği! Neticede ekranda yer alan yapımlardan çoğunun öyküsü aynı klişeler üstüne… Hem izleyicimizin aile işlerine merakı malum... Dahası buradaki öykünün gidişatının neler getireceği de meçhul. Yani ilginç değil diyerek kestirip atmamak lazım. Çünkü en umulmadık noktadan ilginçlik yaratılması mümkün. Bunu da bekleyip göreceğiz.

‘Hayat Şarkısı’nı anlama kılavuzunda final maddemiz, en baştan karakterlerin derinliğine inip onların geçmişine inanmamızı sağlayacak hızlı gelişimler umma hayalciliğine kapılmamak! Nasıl ki, klasik romanlarda da olduğu üzere, derinlikli işlerin başlangıcı her daim ağır tempolu bir süreçle olur. Ortam-karakterler genel çizgilerle tanıtılır önce. Gelişim ve kırılma noktaları devamında çıkar ortaya. Misal, Anton Çehov’un komediyle dramı harmanlayan Vişne Bahçesi’nde en baştan heyecan beklemek ve karakterlere hâkim olup olayın derinliğine inmek mümkün müdür? Bu yapılamış diye Vişne Bahçesi’ni karalamak hak mıdır? Değil tabii.

Ve ‘Hayat Sırları’nın rejisi… Murat Can Oğuz’un yönetmenliğini karmaşık bulanlara sözüm, dizinin bu yönüyle de orijinaline bin bastığı şeklinde olacak. Gerek ev ortamı, gerek mutfak atmosferi, gerekse aile olayı çok daha samimi ve gerçekçi bir yorumla yaratılmış. Öyle ki insanda yabancılık veya yadırgama duygusu yaratmadan izletebiliyor kendini. Bunun ötesinde karakterler de orijinalinden daha çabuk ısınılabilecek türden sahnelerde işlenmiş. Mesela Kuzgun Usta’nın yerini çok sıcak buldum. Hem esnaf yeri gibi hem de otantik bir havası var. Yani sadece çalışan kesimin değil, herkesin rahatça gidip ev yemeği yiyebileceği bir mekân oluşturulmuş. Zaten müşteri profili de bunu destekler türden yerleştirilmiş. Keza üç kardeşin muhabbet ettiği balkon da ‘Ne alaka’ dedirten atmosferiyle, uyumsuzluktan güzellik çıkabileceğinin örneği gibiydi. Ayrıca detayların da iyi verildiğini belirtmek isterim. Misal, tek gözlü sır küpünün Kuzgun Usta’yı Vedat Milor’un programındaki vişneli yaprak sarmadan bulduğunu hissettirmek gibi! Kusur hiç mi yoktu? İki saatlik tempoya sahip her dizide olduğu kadar vardı elbet. Lakin özellikle mimlemeyi de gerektirmeyecek türden.

Sözün özü; Her olayını ve karakterini ilmek ilmek bir yerlere bağlayacağını ilk bölümden ortaya koyan ‘Hayat Sırları’ doğru ve önyargısız kriterlerle izlenmesi gereken bir yapım. Klişeleri minimumda tutan güzel bir uyarlama olarak da ilgiyi hak etmekte!

HAYAT SIRLARI’NIN ÖNE ÇIKAN KARAKTERLERİ

Derdini, gözümüze soka soka anlatmak yerine belli ipuçları verip inceden inceden aktaran ve karakterlerini kısa geçişlerle sunan dizinin yapısını değerlendirdik. Ya oyunculuk yönü? Tüm kadronun rollerini başarıyla yerine getirdiğine kuşku yok.

Ahmet Mümtaz Taylan’ın ‘Hayat Şarkısı’ndan gelen ve şivesinden tavırlarına, Bayram’ı çokça hatırlatan otoriter babacanlığı… Devrim Yakut’un özverili-candan annelik ve eşlik hallerindeki doğallık… Ekin Koç’un kendine has yapısıyla ekranda fark yaratan duruşu… Hazar Güçlü’nün akışına sergilediği canlandırması… Hepsi de ilk bölüm itibariyle göze çarpan güzel performanslar. Ancak her yapımda olduğu gibi burada da özellikle altının çizilmesi gerekenler var. Bunlardan biri Olgun Toker’in Kemal’i, diğeri de Ecem Erkek’in canlandırdığı Şirin…

Olgun Toker, ‘Karadayı’daki Melih Şadoğlu karakterinden bu yana beğeniyle takip ettiğim bir isim… Az ama öz bir rol olsa da Melih’in duygusal ikilemini tam anlamıyla hissettirmişti bize. ‘Şeref Meselesi’nde Nihat’ın kardeşi Seyhan olarak da ilgi çekici bir profil çizmişti. Bir başka başarılı uyarlama olan ‘Tatlı Küçük Yalancılar’daki Güven rolüyle farklı karakterleri gerçekçi canlandırma başarısını iyice açığa çıkartan Olgun Toker’in kendini aştığı rolü, ‘Hayat Şarkısı’nın Mahir’i oldu tabii… Özellikle dizinin finalinde Alamancı Mahir’in izleyiciyi gözyaşına boğup duygu fırtınasına sürüklediği muhakkaktı. Dolayısıyla ‘Çember’in Cumali Apaydın’ı olarak şive yeteneğini yine sergileyen Olgun Toker’in takır takır soğan doğrayan, tencere tencere yemek yapan alçakgönüllü Şef Kemal kimliğinden de hayli umutluyum. Nitekim daha en baştan diziyi çekip çevirecek bir karakter olduğunu koydu ortaya. Baba iyiliğine karşı hissettiği borçluluk duygusuyla kendi hayatını kurma arzusunu çok iyi dengeleyen ve neredeyse bölümün tamamına hâkim olan KPSS mağduru Kemal’in dizideki duygusal gücü, sırların açığa çıkmaya başlamasıyla daha iyi hissedilecektir. Tebrikler Olgun Toker.

‘Hayat Sırları’nın apalak Şirin’ine gelince… Şaşkın ve saf kız rollerine hemen her dizide rastlıyoruz malumunuz. Ama ne yalan söyleyeyim bu denli gerçekçi bir canlandırma pek sık çıkmıyor karşımıza. O nedenle Ecem Erkek’in apalaklığı, gerek mimikleriyle gerekse konuşma tarzıyla bu denli gerçekçi hale getirmesi alkışı hak eden türden. Yataktan kalkışından tutun da televizyon binasında kaçıp abisine sığınışına… Her şekilde ilginç ve doğal bir tip çıkartmış ortaya. Umarım devamında da abartıya gitmeden aynı tempoda sürdürür Şirin’lemesini…

SONUÇTA; Küfür kavanozuyla kendi kendini bipleyen Mustafa Kuzgun’un ortaya karışık şivesi ara ara kulağımı tırmalasa bile ‘Hayat Sırları’nı, kendi tadını geliştirecek güçte bir iş olarak değerlendiriyorum. Reytingleri nasıl gelirse gelsin, ‘Şatafatsız ve iddiasız sunumumla beni takip et’ mesajını yayan ‘Hayat Sırları’nın ekrandaki varlığını da memnuniyetle karşıladım. Karakterlerinin derdini ve sırlarını gözümüze soka soka anlatmak yerine, onların kişiliğine yönelik belli ipuçları verip inceden inceden aktarmasından da hiç rahatsız olmadım. Aksine bu sunumu farklı yapılardaki aileleri özümsemeye bir basamak olarak gördüm. Umarım izleyici de tüm bu ayrıntıları fark eder ve ‘Hayat Sırları’nın derinden gelen gücünü hisseder. Emeklerin her daim hak ettiği sonuca ulaşması temennisiyle bol şans…

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster