Kalp Atışı kendini aştı ama...

Kalp Atışı kendini aştı ama...

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Yeni yılın ilk dizi hüznünü ‘Kalp Atışı’ ile yaşadım. Niye derseniz, sürekli topun ağzına konmaya çalışılan bu diziyle ilgili söylentilerdeki negatiflik, güzel olanı-kendini aşmayı hedefleyeni yok etmekte üstümüze olmadığı gerçeğini bir kez daha hatırlattı bana.

Dünyadaki tüm çabaların temelinde rekabetçilik tutkusu ve başkalarına galip gelme içgüdüsü yatsa da, bu gerçeğe karşın, ‘Başkalarından üstün olman önemli değil, sen dünküne göre kendinden üstün müsün önemli olan o’ der bir Hint atasözü… Lakin değer kriterlerinin yarışçılık üstüne kurulduğu yaşamda, bu sözün derinliğindeki ‘kendini geliştirme’ felsefesi pratikte ne derece geçerli, ayrı bir konu. Bundan ötürü, hangi alanda olursa olsun kendini aşma gayreti gösterenlere özel önem vermek lazım.

Nasıl ki, Cuma ekranına renk katan ‘Kalp Atışı’nın 2017’nin sonuna doğru kendini aşan performansı da bu gözle bakılmayı hak edenlerdendi! Fakat aynı günün diğer yapımlarına kıyasla reyting sıralamasında geride kalma haksızlığına uğrayan dizinin kendini aşma halleri maalesef kimilerince anlaşılamayıp eleştirildi sürekli. Dahası yeni yılla birlikte bir ‘Kalp Atışı’ sendromu da çıktı karşımıza. Senenin ilk haftasında tatil yapan diğer dizilerin özel bölümleri yayınlanırken Show’un ‘Kalp Atışı’nın internetten verilen özel bölümünü ekrana çıkartmaması tepkileri ve final dedikodularını yarattı. Yeni bölüm fragmanının gelmeyişi ve yayın akışında yer almaması da, devamı konusundaki tedirginliği iyice körükleyip ‘Bir dizi daha mı, hak etmediği halde reytinge kurban verilecek’ sorusunu doğurdu.

Dolayısıyla baştan beri sürekli final sözleriyle yıpratılmanın yükünü omuzlarında taşıyan ve Pazar’a alınacağı söylentileri medyada yer bulan dizinin kendini aşan içerik temposunun potansiyeline dikkat çekmekte ve niçin harcanmaması gerektiğini vurgulamakta fayda var.

‘KALP ATIŞI’NIN İLGİNÇ GELİŞİMİNİ ANLAMAK

Bazı şeyleri doğru değerlendirmenin yolunun üstünkörü değil de derinlemesine bakmaktan geçtiğini türlü vesilelerle dillendirmişimdir. Dahası, kimsenin hakkını yememek için sürü psikolojisine kapılıp gaza gelmemek lazım. Bu durum diziler hakkında yorum yapmada da geçerli. Gel gör ki bizde birilerinin ağzına bakarak ahkâm kesme modası had safhada. Hele bugününü, dününden daha geliştirmeye çalışan çıktı mı, kesilen ahkâmlar tavan yapmakta.

Nitekim orijinaline kıyasla okul dönemini kestirmeden verip doğrudan hastane yıllarına dalıp Ali Asaf-Eylül evresindeki gelişmeleri işlemeye başlayan ‘Kalp Atışı’nın, içeriğindeki yan karakterler ve aksiyonla, uyarlama olgusunun önüne geçmeyi başardığı muhakkak. Çünkü bölümlerini, sadece aşk meşk muhabbetiyle sınırlı tutmayan dizi, ‘Acaba nasıl yansıtılacak’ diye merak ettiğim tıbbi olayları da gayet güzel aktardı bize. Karakterlerin dinginliği ve öykünün akıcılığıyla, izleyiciyi yormama özelliği… Aşk ilişkilerindeki üslubunun, pek çok yapımın aksine abartıdan uzak bir doğallıkta olması kayda değerdi doğrusu.

Velhasıl Ali Asaf ile Eylül arasındaki aşkın tatlı sert gidişatı başta olmak üzere her şey istikrarlı biçimde ilerliyordu. Lakin bu tempoyu tekdüze hale getirmemek adına içeriği hareketlendirici çeşni katmak gerekliydi. İşte bu noktada eski eşin sahiplenme hırsı bir süre işlendi ve terk edilmiş evlat olmanın intikamcılığı çıkartıldı ortaya. Sultan karakterinin yarattığı oyun düzenini Ali Asaf ile Eylül’ün düğün gecesinden devreye sokan senaryo, böylece tıpla aşkı iç içe geçiren diziye ‘gerilim’ penceresi açmış oldu. Aynı zamanda şimşekleri de çekti üzerine.

Diziye renk katan Serkan Tınmaz’a çok güzel yakışan Sultan’ın intikam oyunlarından dolayı ‘I want to play a game’ repliğiyle efsaneleşen ‘Testere/Saw’ film serisine dönüşmeye meyledip kendini aşan dizi, rutini kırmıştı öncelikle… Şehrin varoşlarındaki hastane-sağlık anlayışının beş yıldızlı otellerden üstün özel hastanelerin ne denli gerisinde olduğunu göstermek için de Ali Asaf’a yeni bir yol haritası çizdirmişti. Şimdi bu gidişatı yadırgayıp kötüleyen bir dolu. Ancak yaklaşımları çok büyük hata! Çünkü yaşamın romantik aşklardan ve güllük gülistanlık ortamlardan ibaret olmadığı malum… Dolayısıyla yaşamla kurgu mantığını harmanlayan yeni gelişimi de bu gerçek ışığında değerlendirmek gerek. Ayrıca intikam ve suç olgularını merak uyandırıcı bir süreçle aktarmayı seçen senaryonun kısır döngü tehlikesi bertaraf edildi. Bu sayede bir yandan polise dahi kafa tutabilen pervasızlıktaki yaban zihniyetinin yarattığı tehlikelere dikkat çekmesine, bir yandan da Doktor Zeynep’le Eylül’e yeni düşman yaratmasına olanak yaratıldı. Bundan ötürü, Sultan’ın varlığı gibi, yeni hastane olayını da yadırgamamak lazım. Hem zaten Ali Asaf da İpek’le yaptığı konuşmada neden oraya gittiğini gayet güzel açıkladı izleyiciye.

Anlayacağınız ‘Kalp Atışı’nı yazanlar, bazı ufak tefek mantıksızlıklar dışında, baştan beri gayet güzel iş çıkartıyorlar. Hastane atmosferinde inişli çıkışlı aşk halleri sunarken, Sultan’la birlikte araya gerilim ve polisiye tat katmak da gayet yerinde bir fikirdi. Tabii, hayata olduğu gibi, dizilere de at gözlüğüyle bakılmadığı takdirde! Diyeceğim o ki; ‘Kalp Atışı’nın merak uyandıran ilginç gelişimini anlamak için, at gözlüklerini atmak ve kendini dünün ötesine taşıyabilmek yeterli. Ha gayret.

SHOW TV VE İZLEYİCİ ‘KALP ATIŞI’NI DURDURMAMALI!

Yarattığı atmosferle, haftanın tüm yorgunluğunu barındıran Cuma gecelerinin kaçış noktasına dönüşen ‘Kalp Atışı’, su gibi akıp giden temposuyla kalp atışımızı normalleştiren bir dizi oldu ilk günden beri. Ancak ne acıdır, nifak tohumu ekmeye meraklılar tarafından sürekli çelmelenmeye çalışıldı. Öldü süsü verilen Savcı Oktay’ı geri döndürecek olan ‘Meryem’ dizisine yapıldığı gibi, her fırsatta final haberleriyle birlikte anıldı. Bu durumun bir dizi için ne denli yıpratıcı olduğunu tekrarlamaya gerek yok sanırım. Nitekim ‘Kalp Atışı’ için de aynı süreç işlemeye başladı.

Gerçek şu ki; Kore’nin ‘Doctors’ isimli dizisinden, orijinalini katbekat aşan bir üslupla uyarlanan ‘Kalp Atışı’ muhalifleri daha dizi ekrana çıkmadan, fragmanındaki detaylara takılıp eleştiri bombardımanına başlamıştı bile. Oyunculuktan, aşk temposuna her türden haksız eleştiriye maruz kalan yapım, orijinalini izlemedikleri halde orijinaliyle kıyaslama yapanların hedef tahtasındaydı nedense! Eylül’ün dövüş sahnelerine kafayı takanı da vardı, Ali Asaf’ın yaşına mana bulanı da… Öküz altında buzağı bulma hevesiyle kalem oynatanlara göre ‘Kalp Atışı’ çabucak duruverirdi. Tüm bu art niyetli yorumların cevabını, yaz aylarında vermiştik nasıl ki. Zaten ‘Kalp Atışı’ da, yazımız doğrultusunda bir performans sergileyip gerek merak uyandıran gelişimiyle, gerekse daha çarpıcı yaratılan karakterlerinin kendini sevdiren canlandırmasıyla yaz ekranında fark yaratmayı bilmişti. Lakin yeni sezonla birlikte gerilemeye başlayan reyting oranları, diziyi, hakkında çıkartılan final söylentilerinin yükünü iyiden iyiye omuzlarında hisseder hale getirdi. AB’deki reyting oranının 3’ün altına düşmesi de tüyü dikti. ‘Kalp Atışı’nın bu sonuçları kesinlikle hak etmediği muhakkak. Reytinglerin kaliteyle orantılı oluşmadığı, tespitlerin tartışmaya açıklığı da başlı başına sorun zaten.

Şimdi bu durumda Show TV’ye düşen görev, dizisinin arkasında durmak ve içindeki aşkların-arkadaşlıkların yarattığı naif tabloyu sahiplenmek; senaryonun, doktorların dünyasını-tıbbi problemleri yansıtmasına fırsat sağlamak olmalı normalde. Çünkü Show TV’nin yerine koyma hesabına giriştiği yeni yapımın ne oranda verimlilik sağlayacağı kesin değil. Cuma’ya ‘Yuvamdaki Düşman’ geldi diyelim… Arka Sokaklar, İstanbullu Gelin, Payitaht: Abdülhamid, Şevkat Yerimdar gibi rakipler karşısında ‘Kalp Atışı’ndan daha iyi sonuç alıp almayacağı meçhul. Bundan dolayı Show TV, ‘Kalp Atışı’nı durdurmamalı! Peki, bu gerçekleşir mi?

Ruhunun kendisine rutini tekrarlamamasını söylediği gerekçesiyle, kalbinin sesini dinlemek üzere görevinden istifa ettiğini açıklayan haber spikeri Jülide Ateş’le yeni yıldaki ilk yol ayrımını gerçekleştiren Show TV’nin dizinin yeni bölümünü şu an için havada bırakmasına bakarsak, zor gerçekleşir. Şayet Pazar’a alınma haberlerine itibar edersek de, farklı yorumlar getirmemiz mümkün. Zira bu değişimin hem olumlu, hem olumsuz yönleri olabilir.

Şöyle ki; Pazar’ın durumu oldukça çeşnili ve reyting sonuçları da bir garip mantıkta yol almakta. Mesela yeri geliyor AB’de ‘O Ses Türkiye’ zirveye oturuyor. Sonra bir bakıyorsunuz kendi kısır döngüsünü aşmak için boşanma yenilikçiliği geliştiren ‘Çocuklar Duymasın’, birinci olup ‘Savaşçı’nın önüne geçmiş. Yani ‘Payitaht Abdülhamid’in ikiciliğe yükseldiği ve dişli rakiplerin sıralandığı Cuma’ya nazaran daha rahat ortama sahip diyebiliriz Pazar akışı için. Dolayısıyla dikkat çekici hamleler yapmayı başaran ileri sıçrayabilir. Öte yandan gençlere yönelik ‘Dolunay’ın Pazar’la imtihanı ve finali örneği bir yana… ‘Hayat Sırları’nı Pazar’a alan Star yeni rakip yaratmış olacak ‘Kalp Atışı’na. Tabii bir de ertesi günün tatil olmaması dezavantajı var. Ama bu her dizi için geçerli. İlaveten gün değişiminin, ‘final’ çağrışımıyla, ilgiyi düşürdüğü gerçeği söz konusu. Ancak tüm bu kıyaslamada ben, Pazar’ın daha avantajlı olabileceğini düşünüyorum. Yeter ki, Show TV ‘Kalp Atışı’nı durdurmamaya kararlı olsun!

Ve ‘Kalp Atışı’nın gerilemesinde payı olan izleyici kesimi… Olayın bu cephesi de en az kanalın izleyeceği yol kadar önemli. Öncelikle Bahar karakterinin öldürülmesine kızıp ‘Vay efendim Ege Kökenli yoksa diziyi izlemiyoruz’ mantığı gütmek ne demek? Yani dizileri, onca emeği göz ardı edip diğer oyuncuları ve içeriğin işleniş kalitesini yok sayıp, sırf bir kişiyle değerlendirmek doğru mu? Bu mantık izleyici profilimizin algı seviyesinin ne denli düşük olduğunun göstergesi değil de nedir? Yanı sıra senaryonun sadece Ali Asaf-Eylül aşkına odaklanmasını, gelişmelerin yenilikçilikle değil de klişelerle yaratılmasını isteyip Sultan gibi yaratıcı bir karakterin varlığını gereksiz görerek ‘Kalp Atışı’nı örselemek de dizi algısı adına düşündürücü bir mantık olur. Zaten bu mantık nedeniyledir ki, dizi sektörümüzde türlü abukluğun sergilendiği klişeler baş tacı edilirken, kendini ve düzeni aşmaya çalışanların kaderi final olmakta. İzleyici kendi algısını aşmadığı, seyir zevkine çekidüzen vermediği sürece, kalp atışımızı hızlandıracak yenilikçiliğin ekranımızda harcanıp gitmesi kaçınılmaz. Yazık bize.

SONUÇTA; Yarattığı başarılı gelişimle, dünküne göre kendinden üstün olmayı beceren… Ali Asaf’ın sürpriz yeni yıl dileğiyle ve Sultan’ın yeni komplosuyla, mutluluk ve şoku birlikte yaşatarak 2017’yi noktalayan ‘Kalp Atışı’, geleceğine umutla bakmayı hak eden bir yapım. Nitekim ‘Geçen yıl ister iyi, ister kötü geçsin herkes yeni yılı bekler’ diyen Eylül de… İpek ve Oğuz’un terk ettiği yemekte ‘Bu yıl iyi olacak çocuklar’ diyerek moral veren Selim Hoca da… Yeni yılda evli kadın olmayı dileyen Esma da bu umudu aşılıyorlar bize. Peki, Ali Asaf hariç masadaki herkesin yere yığıldığı yılbaşı yemeğinin devamı nasıl getirilecek? Yeni yıldan dileği ‘Bu güzel aileye katılabilmek’ olan Sultan’ın dileği gerçekleşecek mi, yoksa boşa mı çıkacak?

Bu soruların cevabını Show TV verecek nihayetinde. Lakin Sultan karakterinin psikopat hallerini konuya dâhil ettiği için topa tutulmakla birlikte, ‘Kalp Atışı’nın bu yenilikçi mantıkla içeriğine ayrı bir tat kattığını anlamak… Rutin konulara dalan abartılı dramaların, kaba saba erkek dünyasının ve dikteci işler sayesinde beyin yıkama makinesine dönen ekranların böyle zarif dille işlenen farklı kalitelere bolca ihtiyaç duyduğu gerçeğini görmek de şart! İşte bu nedenle Show TV’ye, ‘‘Ekranın Kalp Atışı’nı zamansız durdurmayalım’’ diyorum.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster