Karagül’den bir dolu mesaj var…
Vedalar, yaşamın en acıtan yönü. Sevilenlerin yitip gitmesi… Yaşanmışlıkların bir anda mazide kalması… Hiç sevmem vedaları. Gidenin yerine yenisi gelse bile veda edenlerin yokluğu her daim kalır akılda. Telafisi olmayan bir boşluk yaratır insanda. Ama ne yazık ki, hayatta her şey bitmeye mahkûm ve vedalar kaçınılmaz. Dahası, gidene dur denemeyeceği gibi, her vedadan geriye kalan mesajlar olduğu da bir gerçek. Dolayısıyla içimizde hüzün olsa bile vedalara ağıt yakmaktan ziyade bıraktığı mesajlardan nasiplenmeyi bilmek gerek.
Nasıl ki, 125 bölümün ardından kendilerini anlatıp ‘Veda’ diyen ‘Karagül’ de bir dolu mesaj bıraktı ardında. Bize düşen görevse; bunların akıllarda yer etmesine katkıda bulunmak… Sezonlar boyu bizimle birlikte olup kâh ağlatan, kâh düşündüren ‘Karagül’ün sonrasında! Ancak bunun öncesinde de izleyiciden gelen mesajları aktarmak vazifemiz. Zira bir dolu mesaj var, ‘Karagül’ün neden devam etmediği konusunda.
‘KARAGÜL’ÜN DEVAM POTANSİYELİ ÜSTÜNE TEPKİLER…
Yaz ayları yeni başlangıçların ve bitişlerin olduğu bir süreç. Sezonu az ama öz diziyle idare etmeyi seçen FOX TV de, yaz ekranını romantik komedilerle şenlendirirken kendisine bir hayli getiri sağlayan eski dizilerini finale yollamayı tercih etti. ‘Aşk Yeniden’in ardından ‘Karagül’ de mendil sallayıp hesabı kesti. Peki, bu gidiş gerekli miydi? Gerçek şu ki, ‘Karagül’ün bitmesi gerekmezdi ve tıpkı Mesut Akusta gibi ben de bir sürpriz beklentisi içindeydim. Ama olmadı. Olabilir miydi peki? Neden olmasın.
Aynı beklenti ‘Karagül’ün sevenlerinde de oluşmuş nitekim. Dört sezondur rakipleriyle başa çıkmayı bilen dizinin devamının neden getirilmediğini merak edenler tepkililer. Bu konudaki görüşlerini duyurmak için de beni aracı ettiler. Elçiye zeval olmazmış diyerek özetleyeyim…
‘Fox niye reyting getiren dizilerini bitiriyor anlamıyorum’ diyerek başlayan Mine Hanım şöyle devam ettiriyor yakınmasını… ‘Aşk Yeniden ne güzel güldürüyordu bizi. Şahane bir aile işiydi. Onu yolladılar. Yetmedi bir de Karagül final oldu. Hâlbuki aldığı sonuçlar düşük değildi. Oyuncuların arasında kavga gürültü de yok. Bitirme kararı niye? Uzakta çekmek zor olduysa İstanbul için devam yapılabilirdi. Muhteşem Yüzyıl nasıl devam ediyorsa öyle yapılamaz mıydı? Sevilen dizileri bitirmek güzel değil. Keşke geri dönüşü olsa’…
Bir diğer mesaj; ‘Onca zaman Ebru ölmüş oğlunun acısını taşımış. Sonra yaşadığını öğreniyor. Sonra onun Baran olduğu ortaya çıkıyor ve Narin kavgası başlıyor. Ebru oğluna doyamadan da dizi bitiyor. Biz niye hep kavgaları, üzüntüleri izledik? Ebru ile Baran mutluluğunu görmek için. Ama final kararı alanlar bu sahneyi yat gezmesiyle kestirip attılar. Hep kavga içinde olan, gergin yüzle bakan Ece Uslu nasıl mutlu olurmuş doya doya göremedik. Bu final hiç olmadı hiç’ diyen Özlem Hanım’dan…
‘Ada’ rumuzlu bir izleyici de; ‘Bir sezon da sevinç ve mutluluk içindeki Ebru ve çocuklarını izletebilirlerdi bize. Gençlerin aşklarını yaşamalarını görmek hakkımızdı. Kendal olmasa dizi izlenmez diye mi korktular. O zaman Kendal da iyileşir miras filan gibi yeni bir kavga başlatırdı. Yapımcı mı istemedi, kanal mı? İstanbul kısmı uydurmadan kesildi. Birkaç sezon daha Karagül seyretmek isteyenler kızgın. Hepsinin buradaki hayatını görmek istiyorduk. İnşallah Avşar film sesimizi duyar da bize bir sürpriz yapar’ şeklinde arzusunu duyurmakta.
‘Kendal sevenler’ rumuzuyla gösterilen tepki de öneri niteliğinde… ‘Dizi Kendalın dönüşü olarak yeni sezonda tekrar başlasın. Dolu malzeme çıkar. Biz dizimizi geri istiyoruz. Yapımcı bu isteği dikkate alsın. Hem İstanbul ayağı da gençlik dizisi gibi olabilir’ diyen satırların devamında senaryo gelişimiyle ilgili uzun uzadıya yol gösterimleri mevcut.
Nihayetinde; İzleyicinin görüşleri böyle. Bence de ‘Karagül’ün finali çok güdük kaldı. Her ne kadar tekne gezisi, Ayşe-Baran karşılaşması gibi detaylarla başladığı gibi bitme konusunda hassasiyet gösterilmiş olsa dahi dört sezon süren aile problemlerinin böylesine kestirmeden ve ‘Karagül’ün şanına uymayacak biçimde sonlandırılması dizinin takipçilerinde boşluk yarattı. Ayrıca cevaplanmamış soruları da beraberinde getirdi. Elimiz değmişken bunları da vurgulamadan geçmeyelim.
‘KARAGÜL’ÜN FİNALİNDE EKSİK KALANLAR
Temel öyküsünü, çeşitli yan konularla geliştiren yapımların finalleri zordur. Çünkü pek çok detayın sonuca ulaştırılması gerekir. Hele bir de devam potansiyeli varken finale gidilmek istenirse durum iyice zora girer. Zira acele işe şeytan karışır ve gözden kaçan, mantığa sığmayan bir dolu durum çıkar ortaya. ‘Karagül’de de böyle oldu. Birçok konu unutuldu.
Finalde Ayşe ile Baran’ı evlilik yolunda gördük… Kasım’ın ‘damat’ övgüsünü duyduk. Ama Baran’ın ölümden kurtarmak için nikâhlandığı Nazlı’dan bir haber yoktu. Sahi ben mi gözden kaçırdım yoksa dizi mi es geçti, Baran’ın nikâhlandığı kıza ne oldu? Arka planda boşandıklarını varsaysak, abisinin Baran’a tehditleri boşa gitmiş olmadı mı bu durumda? Aynı şekilde Melek’in ölmesine sebep olan Merdan’ın ailesi de onca esip gürledi, sonrası tatminsiz kaldı. Peki ya Kendal’ın gerçek babası? O açıdan da dizi ‘Adam sen de’ havasını estirdi. Kenan da İstanbul’a bir gitti pir gitti.
Yanı sıra mantığa uymayan gidişat da yaşadık. Misal, Asım’ın iyileşmesine hiç mana veremedim. Tamam, Kendal’a ders niteliğinde bir final yaşatılmak istendi ama Asım olayındaki mantık hep aklıma takıldı. Hatırladığım kadarıyla Asım’ın doğuştan rahatsız olduğu vurgulanmıştı başlangıç bölümlerinde. Emine ile Kendal’ın bebek Asım’la oynayışını izlemiştik. Sonra ondaki tepkisizliği fark edip doktora götürünce gerçeği öğrenmişlerdi. Emine de Kendal’ın sağlam bir oğlan doğuramadığı için kendisine kızdığını anlatıp duruyordu. Özlem’le de bundan dolayı evlenmişti. Ayrıca Asım’ın Ayşe’den okuma yazma dersi aldığını da hatırlayalım. Yani Asım’ın doğuştan rahatsız olduğunu hep birlikte kabullenmiştik. Sonra birden Kendal’ın babasını boğma sahnesiyle gelişen olumsuzluk çıktı. Neticesinde aslında sağlam bir çocuk olan Asım’ın sonradan düşüp sakatlandığı hikâyesi uyduruldu. O zaman okul çağında görünen Asım’ın okuma yazma bilmesi gerekmiyor muydu peki?
Yani yemeğini dahi kendi kendine yiyemezken birden bire filozofça söylemlere başlayan, kalem tutamazken CD’leri bilgisayara takıp izleyen, silah doğrultabilen ve ilk zamanki halleriyle çelişir bir tabloda sunulan Asım konusunda dizi süresince tutarsızlık diz boyu. Bunlara ‘Karagül’ün yüzü suyu hürmetine ve Can Atak’ın alkış hak eden engelli canlandırmasının hatırına eyvallah dedik de… Ardından bir düşüş daha yaşatılıp sapasağlam çıkartılınca karşımıza merakımızı yenemedik. Asım nasıl iyileşti, ağa oldu böyle? Bu nasıl bir tıp mucizesiydi? Gerçek hayatta var mıydı örneği?
Bunun ötesinde diğer konular da muallâkta kaldı ‘Karagül’de… Hani fabrika batmıştı? Borçlar nasıl ödendi? Ebru ve çocukları hangi parayla, nasıl kurdular hayatlarını? Diziye ismini veren Karagül neden unutulup gitti. Özlem’in Kendal’dan yürüttüğü paralar mı hepsine yetti? İnsaf yani. İlaveten Kasım hapisten kaçmıştı ya, o durum nasıl çözüldü? Üstlendiği suçtan nasıl aklandı? Öldü biliniyorlarsa, Özlem’le Kasım nasıl evlendiler? Hem Kasım da Kendal kadar suçlu değil miydi ki, Kendal’a oğlunu kaybetmenin üzüntüsü ve felçli adam olma durumu reva görülmüşken Melek’in sevdiğini öldürerek mutluluğunu elinden alan, Sibel’in hayatını karartan Kasım’a iki çocuklu aile babası mutluluğu yakıştırıldı?
Bunca soruyu orta yerde bırakan final karşısında ‘Apar topar noktalanma kararı alan dizi, sözde herkesi hak ettiğine kavuşturdu ama sanki izleyiciyi aptal yerine koyan bir final yaptı’ dememek mümkün mü? Dahası, her biri ayrı gelişime olanak tanıyacak potansiyele sahip karakter varken ‘Karagül’ü finale yollamak yazık olmadı mı, diye sorgulamamak da elde değil. Dolayısıyla ben de dizinin sevenleri gibi Avşar Film’in akılcı bir planlamayla sürpriz yapıp ‘Karagül’ü İstanbul etabıyla devam ettirmesinden ve finalinde eksik kalanların hakkını vermesinden yanayım. Karakterleri yerli yerine oturmuş bir işin devamını getirmek, yeni dizilerin tutmasına çaba harcamaktan daha kolaydır ne de olsa.
‘KARAGÜL’ BİZE NELER ÖĞRETTİ?
‘Karagül’ün devamını isteyen izleyici mesajlarının ve akılda kalan sorularla eksikleri vurgulamanın ardından gelelim dizinin dört sezon boyu izleyicisine verdiği mesajlara…
Ece Uslu, Mesut Akusta ve Şerif Sezer’in güçlü performansları başta olmak üzere tekmili birden alkışı hak eden ekibiyle FOX ekranına damgasını vuran ‘Karagül’ün bize hatırlatıp öğrettikleri öyle çok ki, nereden başlayacağımı bilemiyorum. Kadını bol dizinin mesajlarını sıralarken galiba en iyisi toplumun yumuşak karnı olan ‘kadın’ konusundan söze girmek.
‘Kadın; ne o, ne bu, ne köçek, ne hamur yoğuran, ne yatak, ne döşek… Kadın; ayağım, kolum, gözüm, dilim, annem, kız kardeşim, hayat arkadaşım’ demiş Nazım Hikmet… Peki, yaşamın içindeki insanlar da bu gözle mi bakıyorlar kadına? Edebi dünyanın aksine, gerçek yaşamda kadına bakış açısının hiç de böyle olmadığını 125 bölüm boyunca izledik ‘Karagül’de…
-Kadın oğlu varsa değerli
Erkek çocuğun ön planda tutulduğu kafa yapısında, kadının sadece erkek çocuk sahibi olduğunda değerli sayıldığı gerçeğini bilmemize rağmen, ‘Oğlummm’ diye haykıran ve tek arzusu, yerini emanet edebileceği bir erkek çocuk sahibi olmaktan ibaret kalan Kendal sayesinde çok daha derinden hissettik. Kadın oğlu varsa değerliydi erkek gözünde ama işin fenası bizzat kadınların kendileri de bu yanlış bakış açısını oğlan çocuğa gösterdikleri ayrıcalıklı davranışlarla körüklemiyorlar mıydı? Kadınlar, bunu da düşünsün derim.
-Kadının en büyük düşmanı, kadındır
Ayrıca ‘Kadın, kadının kurdudur’ sözü de, gayet net biçimde işlendi ‘Karagül’de… Dizinin masum ve mağdur kadını Ebru, Ece Uslu’nun duru ve kararlı oyunculuğuyla can bulurken, aile içinde dost bilinen kadınlardan umulmadık kötülükler gelebileceğini… Özellikle ağalı mağalı ailelere gelin gidenlerin daha temkinli olması gerektiği hakikatini pek güzel hatırlattı bize. Kumalık varsa, bunda kadınların kabullenişinin de payı büyük.
-Kırsalın kadını namus timsali değil
‘Karagül’ün kadın hususundaki bir başka mesajcılığı, kırsaldaki kadınların tüm baskıcılığa rağmen daha evlenmeden erkeklerle işi pişirdikleri; aile içinde de çarpık ilişkiler yaşadıkları yönünde… Başka dizilerde de rastlanan bu durum ‘Şehirli kadınlar kolay olur, buna karşılık köydekiler el değmemiş goncadır’ mantığının ne derece beyhude olduğunu… Kırsalın dar alanlı ortamında şehirlere bin basan yamuklukların yaşandığı gerçeğini, Kadriye’den Fikriye’ye… Özlem’den Sibel’e cümle kırsal kadın karakteriyle tam pekiştirdi ‘Karagül’… Buna karşılık ‘sosyete gülü’ olarak aşağılanan ve dışlanan Ebru namusuyla dimdik ayakta durdu. Namus, ne yörede ne bedende… Namus, insanın fikrinde!
-Güçlü kadının yüzü, Ebru
‘Dimdik ayakta durmak’ demişken… Ece Uslu’ya çok yakıştırdığım Ebru karakterinin ‘Karagül’ün en önemli mesajcı yüzü olduğu bir gerçek. Şöyle ki; Alıştığı ortamdan kopartılıp yaban topraklarında kök salmaya zorlanan Ebru’nun, kocasından ve akrabalarından yediği onca darbeye rağmen yılmayıp savaşması… Baskılara göğüs gererek çocuklarının geleceği için çabalaması, kadını ezen toplum yapısı içinde ‘Kadın isterse her şeyi başarır’ kıvamında önemli bir motivasyon görevini üstlendi. Bu nedenle Ebru, dört sezonun en güçlü kadın karakteri ve aynı zamanda en özverili annesi!
-Güvenilir erkek olmadığı gerçeği
‘Karagül’ün mesajlarından biri de; en sevilen ve güvenilir görünen erkeğin bile saman altından su yürütebileceği, ailesiyle birlik olup karısının arkasından iş çevirebileceği! Özcan Deniz’in paraya endeksli Murat’ı bu açıdan cuk oturdu. Hem zaten Kendal’ı yoldan çıkartıp kötüleştiren de köye gelip mirastan payını isteyerek Baran’ı alıp götüreceğini söyleyen Murat değil miydi? Dolayısıyla ‘Karagül’ün asıl kötüsü olarak gördüğüm, sözde baba baskısıyla hareket ettiği öne sürülerek masumlaştırılmaya çalışılan Murat karakteri… Ve bana göre erkek ikiyüzlülüğünün bariz göstergesi. Karısını gerçekten seven bir erkek köyde imam nikâhlı karısı olduğunu saklar mıydı, sırf miras uğruna yeni doğan oğlunu verir miydi? Tabii ki hayır. Muratlar olduğu sürece Kendalların olması kaçınılmaz.
-Her kötülüğün ardında bir başka kötülük vardır
Mesut Akusta’nın oyunculuk gücüyle efsaneleşen Kendal’ı günah keçisi yaparak öyküsünü diri tutan ‘Karagül’den açığa çıkan mesajlardan biri de, kötü kişilerin çoğunlukla durup dururken kötü olmadıkları! Her ne kadar finalde ‘Kendal yandı kavga bitti’ durumu yaratılsa da… Kadriye Ana günah çıkartan söylemlerle düşüp ölse de… Ve biz, sürekli Kendal’ı kötü kişi olarak düşünsek de ‘Karagül’ün iki gerçek mağduru vardı bu süreçte… Bunlardan biri Ebru ise diğeri de Kendal’dı. Ebru’nun payına, dizinin iyi yüzü olmak düştü… Kendal’a da ‘Her kötülüğün ardında bir başka kötülük vardır’ gerçeğini akıllara kazıyan baş kötü olmak! Bu tezadı bize layıkıyla yaşattıkları için her ikisine de teşekkürler.
-Ve orada Halfeti diye bir yer var uzakta
Nihayetinde ‘Karagül’ün en büyük mesajlarından biri de, sürekli kötü olaylarla haberlere malzeme olan bölgelerde de gizli cennetlerin var olabileceği! Yurdumuzdaki güzelliklerin sadece öne çıkartılan bölgelerden ibaret olmadığını… Gözümüzün görmediği, bize söylendiği kadarıyla haberdar olduğumuz bölgelerde işlenmeyi bekleyen yerler bulunduğunu dokunaklı tınıları eşliğinde beynimize işledi ‘Karagül’. Çok değerli güzelliklerin varlığını hatırlatarak ‘Ve orada Halfeti diye bir yer var uzakta’ dedirtenlere de ayrıca teşekkürler.
Sonuçta; ‘Karagül’, gelip geçenin bol olduğu ekranlarda kalıcı izler bırakmayı başaran nadir işler sınıfında yerini alırken yüreğimize özlem ekip giden bir yapım olmayı başardı. Dizinin temposunun ağırlığından şikâyet edenler veya ‘başkasına verilen çocuk’ konusunu özgün bulmayanlar çıksa bile… Yeri geldiğinde biz de eleştirilerimizi sıralamış olsak dahi… Halfeti’nin ortamında özgün müziği ve oyunculuğuyla farkını fark ettirdi hepimize. Emeği geçenlere, ‘Karagül’ün özünü hissettirenlere gönül dolusu teşekkürler. ‘Yolları açık olsun’ diyorum.
Aslında gönlümüz, bu işin tıpkı ‘Dallas’ gibi nesiller boyu sürerek entrikalarını aşkla buluşturan bir dizi olmasından yanaydı… Ama bunu yapabilecek potansiyele sahip olsa bile neticede takdir yapımcının ve kanalın. Hem vedalardan hoşlanmasak dahi, en kestirmesinden final de oldu bitti. Yine de ne yalan söyleyeyim, ben umudumu halen koruyorum. Bir ihtimal, istekler dikkate alınır da ‘Karagül’ün İstanbul ayağı çekilir diye… ‘Karagül’, Kendal’ın Dönüşü olarak devam etse fena mı olur? Mis gibi olur. Umut işte!
Anibal GÜLEROĞLU