Kırgın Çiçekler'de mantık dışı hatalar

Linet’i konuk oyuncu yaparak yeni döneme adım attığı bölümünde aynı bakış açısını sürdüren dizi, ‘Felaket halinde öğretmen böyle yaparsa eğitimsizi ne yapmaz’ diye düşündüren bir mantık yoksunu açılışla karşı karşıya bıraktı bizi.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Kırgın Çiçekler’de ipin ucu kaçmasın!

‘Düşünce kabiliyetini öldüren en büyük düşman, alışkanlıklardır’ demiş İngiliz yazar Maugham. Oysa insanları alışkanlıklarla duyarsızlaştıran ne çok dayatma var şu hayatta… Sürekli hale gelen ve ‘rakam oldu’ mantığına indirgenen şehit haberleri, çıkar derdine düşen ülkelerin başka topraklarda yarattıkları kargaşalarda dizi film misali sergilenen hüzün öyküleri… İnsan eliyle yaratılan felaketleri kadercilik safsatasıyla kabullendirme komedisi… Ve haksızlıklar, sorumsuzluklar karşısında suskun kalma öğretisi.

Bunlar ilk etapta aklıma gelen, düşünce kabiliyetimizi kısıtlamak üzere yaygınlaştırılmış alışkanlıklar. Çelik’in sosyal medyadaki video paylaşımında ‘Üzüntü belirtip çekirdek çitleyerek TV izlemeye devam’ ironisiyle saptadığı toplumsal duyarsızlık olayına elbette ki herkesin ilave edeceği alışkanlık halleri vardır kendince. Önemli olan ‘Alışmış kudurmuştan beterdir’ atasözümüzle de işaret edildiği gibi, insan zihnine nüfuz ettikçe zararını zirveye taşıyan alışkanlıkların cümlesinin ‘Duyarsızlık’ noktasında kesişiyor olması! Medya aracılığıyla yaygınlaştırılan alışkanlıkların günümüz insanını ne denli duyarsızlaştırdığını kim inkâr edebilir? Sürekli yıkımlarla, entrikalarla iç içe yaşamaya başlayan insanların duyarsızlaşması sonucu heyecanın da, hüznün de anlık göstermeliklerden ibaret hale gelişi, topyekûn yaşanan gidişatla ortada değil mi? Ortada ama alışkanlık duyarsızlığıyla beslenenlerin ağır bastığı hayat düzeninde, kimin umurunda? Hem ‘Alışırlar, alışırlar’ denmemiş miydi zamanında? Alışıldı, hatta alışmakta tüm sınırlar aşıldı! Müjdeler olsun.

Kuşkusuz olay bu kadarla sınırlı değil. Yaşamın içinde kimine yıpratıcı, kimine de müjde gelen bu gerçeğin bir başka alışmışlık yansıması, dram dozunu artırmak için sergilenmedik saçmalık bırakmayan diziler cephesinde karşımızda. Öyle ki, karakterlerinin başına gelen felaketlerle sözde merak yaratıp devamında animasyonlardan-süper kahramanlardan beter ölümsüzlük sergileyen yapımlarda ipin ucu iyice kaçmış durumda. Her bir karakter için durmadan yenisi türetilen olumsuzluklardan ve yaşanan kötülüklerden hiçbir gerçekçi netice çıkartılmamasının izleyicide yarattığı alışkanlıksa, ‘Nasılsa hallolur’ duyarsızlığı kıvamında.

Peki, bu duyarsızlıklarla nereye kadar yol alınabilir? Gerçek hayatta, iyice dibe vurup akıllar başa gelene ve dahi onulmaz yaralar açılana dek sürebilir. Dizi dünyasındaysa, farklı tat sunan bir rakip çıkana kadar işler yolunda gider. Şayet rakibin alışkanlık sunumu daha ağır basarsa, eskinin forsu söner. İşte, dramdan beslenerek gelişen senaryosuyla izleyicide alışkanlık yaratmayı başaran ‘Kırgın Çiçekler’ şimdilerde böylesi bir rekabetçiliğin pençesinde. Pazartesi savaşından bir kez daha galip çıkabilecek mi, hep birlikte göreceğiz. Ama bu arada ipin ucunu kaçırmada sınır tanımayacağını ispatlayan diziye yönelik eleştirilerimizi sıralamadan da edemeyeceğiz… ‘Bir ihtimal, ilerleyen bölümlerde düşünce kabiliyetini sıfırlayan saçmalama alışkanlığından vazgeçilir’ diyerek.

SABRI SINAYAN ‘KIRGIN ÇİÇEKLER’İN DOZ AŞIMI ALIŞKANLIĞI

Dizilerin mantık olayını iyiden iyiye sıfırlama, karakterlerini komik dönüşümlerle sunma alışkanlığı bu sezonun modası. Nitekim tıpkı ‘Kertenkele’ gibi sezon finallerini eleştirdiğim dizilerden olan ‘Kırgın Çiçekler’ de, aklın sıfırlandığı bir final sahnesinin devamını yine mantıksızlıkla getirdi. Bu süreçte öyle şeyler yaşatıldı ki takılmamak imkânsız.

Linet’i konuk oyuncu yaparak yeni döneme adım attığı bölümünde aynı bakış açısını sürdüren dizi, ‘Felaket halinde öğretmen böyle yaparsa eğitimsizi ne yapmaz’ diye düşündüren bir mantık yoksunu açılışla karşı karşıya bıraktı bizi. Yatış pozisyonlarındaki farklılıklara rağmen karın bölgesinde tek hizadan vurulmayı başaran kızların(hak yemeyelim, biri göğüs kısmından da vurulmuştu) durumu karşısında sağa sola koşturup haykıran Feride’nin hali tam bir şoktu. Neyse ki, sakin tavırla ‘Ne oldu burada’ diyen Toprak, yaralıları sarsarak kötü bir alışkanlığı sürdüren Feride’nin hatasını kapattı da bu şok ucuz atlatıldı. Ama bu arada da dakikalarca oyalanıldı tabii. Öte yandan böylesi bir kurtarma-yardım trajedisinin arasında ‘Kırgın Çiçekler’in komedi yüzü çıktı açığa ve tuhaf konuşma biçimiyle ‘Bu kelepçeler de çok sıktı jandarma kardeş’ diye zırvalayan Kemal’in sabır testine maruz kaldık. Olayın, Hediye-Rüstem yakınlaşmasını kıskanan Neriman’ın laflarıyla sulandırılarak, yaralanma-ölüm karşısındaki duyarsızlığımızın perçinlenmeye çalışılması da cabası.

Ancak tüm saçmalığına karşın, bunca zaman yapımcıyla ters düşülmediği sürece senaryonun hiçbir karakterini öldürmeyeceğini öğrenememiş izleyicide, ‘Acaba kızlardan ölen olacak mı’ merakını yaratmaya müsait olan bu anların iş yaptığı da garantiydi. Zaten biz de vuruluşları baştan sona faul olan kızların ambulansla götürülüş evresinde sergilenenleri bu mantıkla sineye çektik. Ta ki, Mesude’nin tavrına dek. O noktada ipler koptu. Tepemizin tası attı. Onca ispata rağmen halen ne mal olduğunu kabullenmediği Kemal’in boynuna sarılıp ‘Biz sensiz ne yaparız kocacığım’ diye mal mal gözyaşı dökmesi yetmedi, bir de aile resmi verdi adama. Kemal’in bile ‘Salaklıkta dünya markası oldun’ diyerek notunu verdiği Mesude, sergilediği mantıksız tavırlarla hem kızdırmakta hem de alışkanlık yaratıp aklı bu türden çalışmaya müsait kadınları, erkek rezilliğine karşı iyiden iyiye duyarsızlaştırmakta birebir. Dolayısıyla gerçek hayattaki benzerlerine olumlu yol göstericilik yapması adına, Nazan’a koşup saldıracak, Eylül’e sulanmayı sürdüren Kemal’i kaçırtmaya uğraşıp kızını tartaklayacak kadar yoldan çıkan Mesude’nin bir an önce bu gerzeklikten kurtarılıp toparlanması gerek diyorum. Gerçi milletin donlarını yıkatan Kemal’in hesabındaki parayı alarak ve ona ‘yalancı’ diyerek akıllanmada ilk adımı attı ama bu yetmez. Gerisi gelmeli. Özellikle Eylül konusunda.

Kanaması olan ve Kemal’in dişi versiyonu gibi davranan Banu için bedava ambulans çağırıp kolayca acile gitmek varken taksi derdine düşen Mesude’yi sömüren uyanık Kemal deseniz, alışkanlık yaratma hususunda başlı başına tehlike! Zira şimdilerde eskiye oranla daha sevimleştirilmiş halde. Ne o öyle, yumoş konuşmaların arasına bir de İngilizce sözcükler katmak? O saçmalıklarını döktürdükçe döktürüyor. Biz de İngiliz Kemal havalarında şişirilen karakteri izledikçe, Eylül gibi kafayı yiyecek hale geliyoruz. Yani Kemal’in bu tavırlarıyla sanki üvey kızına sarkan çocuk tacizcisi değil de, ailemizin komedyeni gibi bir kıvama sokulması; onun sarkıntılığına, düzenbazlığına yönelik duyarsızlık yaratılması mantıklı mı? Mantıklı değil ama bu esnada ‘Gerçek hayattaki tacizcileri mahkemeler serbest bırakırken biz hapse tıktık ya’ diye senaryonun kendini savunması da mümkün tabii.

Onca zaman kızların vurulduğu kanlı yatakları, belediyenin ev atıkları toplayan aracını çağırıp ortadan kaldırmak yerine temizlikçi kadına havale edecek kadar bilinçsiz ve komik hareket eden Toprak Öğretmen’in… Ve dahi karalar bağlayıp hayattan el etek çektiği halde tırnaklarını maviş maviş boyamayı ihmal etmeyen Feride’nin aranağmeleriyle boşlukları dolduran ‘Kırgın Çiçekler’de vurulmalarıyla hiçbir heyecan yaratmayan… Feride’nin ve ‘Dişi kitlendiği için entübe edemedik’ diyebilecek kadar acemi olup tıbbi açıklamalarıyla mantığı yaran sağlıkçıların elinden sağ salim kurtulduktan sonra ‘Daha bunları hiçbir şey öldüremez’ dedirten kızlar cephesine geldiğimizde…

KIRGIN ÇİÇEKLER’İ DAHA NE KADAR KIRACAKSINIZ?

Saldırganın en net hedefi olmasına rağmen gözünü hemencecik açacak kadar diri kalmayı beceren Kader’e yaralı haliyle hastanede fink attıran… Çatıda çekirdek çitlemekti, tabuttu, açılmayan kapılardı ve yerde Zombi misali sürünen Kemal’di derken korku filmine dönüşen ölüm kalım evresinde masalsılık yaratıp herkesi yaşama döndürerek(ki senaryo, bunun böyle olacağını zaten kafaya sıkmayan tetikçi şapşallığıyla göstermişti) takipçilerinin gönüllerini hoş eden dizinin yetimhane çiçekleri bu sezon da atarlı, ağlamalı. Peki ya karakterlerin mantığı?

‘‘Kırgın Çiçekler’i daha ne kadar kıracaksınız’’ dedirten sezonun Songül yönünde, olduğu yerde dönüp duran hamamböceği dışında mantıksızlık yok. Koca düşkünü annesine tahammül göstermesini saymazsak, Eylül de sorunsuz sayılır. Kızların emeğini anasına yedirme sinsiliği yapıp ‘Verdimse ben verdim’ babalanması taslayan ve kız kardeş sahibi olan Kader deseniz… Dürüstlere kazık atıp çıkarcıların peşine takılma acizliğinde, Mesude’yle eşdeğer yol alıyor. Meral’i hemen iyileştirmeyerek sonrasına merak yaratmaya niyetlenirken, vara yoğa saçma yorum getirip renklilik katmaya çabalayan tiki Lalin’i yeni kan olarak ortaya süren dizinin Cemre ayağıysa, tam gaz mantıken sakat bir süreç içinde.

Kızcağızı kör yapmak da nedir kardeşim? Karnından vurularak kör olup Yeşilçam filmlerine fark atışı ‘psikolojik’ bahaneye bağlandı ya, yedik biz de. Ayakların yere bastığı havuzda Defne tarafından boğulmaya çalışılırken onca su yutup sonrasında hiçbir şey yaşamamış gibi öksürmeden normal durmayı başaran Cemre, psikolojisi en bozuk kızmış demek ki! Dahası, körlüğün dünyanın sonu olmadığı noktasında felsefe üretip mesaj vermek ve hafiyelik yaptırarak Defne cephesinde ortalığı karıştırmak için seçilen Cemre’nin sırrı açık edip kendisine güvenen Feride’yi riske atan yalancılığını da sevemedim doğrusu. Hele amatörlüğün ötesinde yaratılan uçurum sahnesiyle ‘Bu kadar da olmaz ki’ dedirdi.

Sır demişken, birdenbire bol ulanlı ve yumruklu Mert-Güney kıskançlığı türetilmesini, ‘Canısı’ Meral’e tutkun Can halleri çıkartılmasını da çok yapay bulduğum dizide kazık kadar olana dek benzerlik olup olmadığını sorgulamayan Serkan ile durup dururken odasını resimlerle dekore etmeye kalkan Defne’nin evlatlık olma sırrına nasıl bir yorum yapmalı? İnsaf, insaf, insafff… Tamam, dizilerde herkes aynı yere toplanıyor; sanki koskoca İstanbul’da yer kalmamış gibi sürekli karşılaşmalar yaşanıyor; zengininden fakirine aileler ilişki yumağı yaratıyor ama… Başlangıçta gayet havalı ve ukala hallerle karşımıza gelen, yetimhane kızlarına tavır alan Nazan’ın çocuklarını tombaladan çıkartır gibi ‘evlatlık’ diye önümüze koymak; bu da yetmiyormuş gibi koca ülkede yegâne yetimhaneymişçesine Neriman’ı bundan haberdar etmek akla uygun mu? Tut ki diğer kurumdan dosyalar bir tesadüfle buraya geldi, Neriman neyi okuyup ilgileniyor da, onca dosya içinde oturup bunu okumuş? Hadi canım siz de… Yani Nazan’ı bomba ihbarcısı hırsız haline bile sokmaktan çekinmeyen yeni sezon senaryocuları gelişim için bula bula bunu mu bulmuşlar? Bölümler boyunca mantıksız dram yaratmak için harika bir buluş. Tebrikler. Hatta daha ileride Cemre’yi de Defne-Serkan ikilisiyle kardeş çıkartsalar yeridir. ‘Bir bakmışsınız Feride de bu üçlünün annesi çıkar’ diyeceğim ama…

Sonuçta; Hani öyle de yeniyor, böyle de yeniyor fakat… Dram da, komedi de dozunda olunca güzel oluyor. Oysa yeni sezonunda dramatik abartıda doz aşımı yaratma alışkanlığına cumburlop dalıp çiçeklerinin duygusal tadını iyice solduran… Devamında öküz-maymun-erkek denkliğinde karar kılmak için lügat parçalayıp gençliğe oynayan… Ebeveyn izni diye sunulan kâğıdı, gerçekliğini teyit etmeden kabullenip DNA testi yapılmasını, sağlıkçılara güveni sarsacak bir detay olarak mimlediğim ‘Kırgın Çiçekler’, karakterlerini ve mantığı kırabildiği kadar kırıyor. O esnada da, mendilleri tükettirmek veya tatlı manyaklıkların dibine vurmak için tüm kozlarını oynayacağını gösteren senaryonun bu yaratıcılıklarına(!), gençlik mantığından ziyade akıl gözüyle bakanların sabrı iyiden iyiye sınanıyor.

Bu sabır sınamasıyla paralel olarak, ‘‘Uçurumdan düşme sahnesine malzeme yapılıp meraklara oynayan Cemre’nin üstünden epeyce ekmek yeneceği ve düştüğü sudan gözleri açılarak sağ salim çıkacağı kesin’’ diyerek noktayı koyuyorum. Nasılsa alışkanlıklar ve duyarsızlıklar konusunda ipin ucu iyice kaçtı. Sırasıyla her bir kızımızın başına gelmedik kalmaz artık. Bakarsınız kızlardan biri de kötürüm olur. Ama ‘Kırgın Çiçekler’ bu tarz zorlamalarla kırılırken ya izleyicinin de sabır taşı çatlayarak gözleri açılıp diğer dizilere yönelirse? Onun için ipin ucunu kaçırmamakta fayda var!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal



Tüm yazılarını göster