Kıvanç Tatlıtuğ ve Kurt Seyit gerçeği…

Profesyonel basketbolculuktan mankenliğe ve oradan da ‘Gümüş’le oyunculuğa geçiş yapan Kıvanç Tatlıtuğ, ‘Kurt Seyit ve Şura’daki rolüyle daha ilk günden beri hedef tahtasında…

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Büyük işler, büyük sorumlulukları ve büyük korkuları da beraberinde getirir. Çünkü böyle bir işe girişeninin başarı kaygısı ve kusur bulma meraklısı da çok olur. Her alanda geçerli olan bu hakikat, dizi ve oyunculuk dünyasında da pek çok hayal kırıklıklarına sebep olmakta… O nedenle, ‘Gücünü aşan rolü üzerine alırsan, bu rolü iyi oynamadığın gibi yapabileceğin rolü de terk etmiş olursun’ diyen Epiktotes’in mantığıyla hareket etmekte fayda var.

Ama gel gör ki, bizde her şartta büyük oynamak esastır! Hani o büyüklüğün hakkı yeterince verilse sorun değil de… Lakin sadece birkaç unsurun büyüklüğüne sırt dayanıp gerisine boş verilerek ‘büyük başarı’ beklendiğinden, elde kalan sadece büyük sıradanlıklar veya fiyaskolar olmakta. Bu durumda da; ‘Plansız, programsız gaza gelip büyük işe soyunur musun? Çekeceksin o zaman ceremesini’ derler adama. Artık bu cereme, ünlü oyuncuların kariyerine işlenen ‘başarısızlık’ mı olur yoksa yapımcının zarar hanesine yazılan bir harcanmışlık mı? Duruma göre değişir. Örnekleri, her geçen gün hızla çoğalmakta nasılsa…

Nermin Bezmen’in kitabından uyarlanan ve ‘İyi dizinin Rusya’da çekim yapmakla değil, samimiyetle olacağını’ söyleyen Zeki Alasya’nın da iğnelerini yiyen ‘Kurt Seyit ve Şura’ da, bu ‘büyüklük’ sendromuyla yola çıkıp türlü etkenlerle tökezleyerek ilerleyen ve hedefine varmakta zorlananlardan. Onun başarısızlığının ceremesi için seçilen kurban ise en medyatik hedef olarak görülen Kıvanç Tatlıtuğ!

KIVANÇ TATLITUĞ’U ELEŞTİRİP LONDRA’YA YOLLAMA MERAKI

Profesyonel basketbolculuktan mankenliğe ve oradan da ‘Gümüş’le oyunculuğa geçiş yapan Kıvanç Tatlıtuğ, ‘Kurt Seyit ve Şura’daki rolüyle daha ilk günden beri hedef tahtasında…

Bölüm başı 2 milyon dolar harcandığı söylenen dizinin hedefi tutturamama gerekçesi olarak öne çıkartılan Kıvanç hakkında; oyuncu koçunu bırakmasından dolayı gerileme yaşadığından tutun da, Kurt Seyit’i Kuzey karakteri gibi canlandırdığına kadar bir dolu eleştiri yapıldı.

Milletin ağzı torba değil ki büzesiniz. Her durumda bir günah keçisi bulunur elbet. Buradaki de Kıvanç Tatlıtuğ işte… Hem günah keçisi, hem de verimli magazin malzemesi!

Baksanıza, çıkan haberlere göre, eleştiri oklarına hedef olan Kıvanç, dizinin sezon finalinin ardından Londra’ya gidip üç ay boyunca oyunculuk dersi alacakmış. Artık bu söylenti ne derece gerçek bilemeyiz. Zira ‘Kuzey Güney’in ardından da bizim laf üretmekte mahir magazincilerimiz, Kıvanç’tan net bir açıklama gelmediği halde, Londra’da hayatı sorgulayıp oyunculuk dersi alacağı yönünde haberleri sıralayıvermişlerdi… Nasıl ki şimdi yapılıyorsa!

Zaten bu Londra cümle ünlü oyuncularımızın vazgeçilmezi… Her boş kalındığında çat kapı Londra’ya oyunculuk öğrenmeye koşulur. Sanki bizim burada oyunculuğu bilip de öğretecek gerçek sanatçılar yokmuş gibi… Ama baştan dedik ya… Bizde her şartta büyük oynamak ya da büyük oynuyor görünmek(gösterilmek) esas olduğundan bu tarz eleştiriyle karışık reklam dedikoduları da sürekli magazin gündeminde yer bulmakta.

Peki, Londra meselesi bir yana, özellikle magazin medyasının iştahını kabartan bu oyunculuk eleştirileri gerçekçi mi? Bana göre Kıvanç’ın 2005’ten bu yana yaşadığı gelişim apaçık meydandayken Kurt Seyit rolünden dolayı doğrudan onu suçlamak büyük haksızlık olur.

Kıvanç Tatlıtuğ oyunculukta ne kadar yol aldığını ve alabileceğini ‘Kelebeğin Rüyası’nda gayet net ortaya koymuştu. Genç yaşta veremden ölen Zonguldaklı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun hayat hikâyesini anlatan ‘Kelebeğin Rüyası’ filminde, Muzaffer’i canlandıran Kıvanç, karakteri seyirciye aktarmayı çok güzel başarmıştı. Sahne neyi gerektiriyorsa, onu kendine has bakışları ve duruşuyla yerine getirmişti. Tabii yönetmenin katkısıyla!

Bu filmin ardından gelen Kurt Seyit karakterinde de, filmindeki performansından bir gerileme yok. Burada da, çekilen planların ve yönetmenin yönlendiriciliğinde rolünü sergilemekte… Kaldı ki, Kurt Seyit’in nasıl biri olduğunu içselleştirmesi için yeterli doneler olduğunu da pek düşünmüyorum. Dolayısıyla bu konuda çıkan eleştiri haberlerine itibar etmek anlamsız.

Öte yandan bir oyuncunun rolüne adapte olabilmesi için koçlardan ve derslerden ziyade, karakteri hissedebilmesi gerektiği gerçeğini de unutmayalım. İnsan istediği kadar ders alsın, kendi iradesi olmadığı ve oyunculuk fikriyle bütünleşemediği sürece o rolün içine giremez.

Yani sözün özü; nasıl ki, resim yapma yeteneği olmayan kişi istediği kadar eğitim alsın doğru düzgün bir şey yaratamazsa, rol yapma yeteneği(adı üstünde yetenek) de sonradan kazandırılamaz. Sadece var olan bir beceri, bireysel çalışmayla geliştirilir. Aksi takdirde herkes üç beş ay ders alır, bir de koç tutar danaya, pardon oyunculuğa girerdi kolayca. Giren çok ya…

Hem canım sanki tüm dizi oyuncuları her dizide veya filmde farklı bir canlandırma mı sergiliyorlar da, Kıvanç Tatlıtuğ Kurt Seyit’te Kuzey’deki gibi oynamakla eleştiriliyor? Gözü ve de insafı olanlar, çoğunun(istisnalar hariç) her karakterde tıpkısının aynısı rol kestiğini görür.

‘KURT SEYİT VE ŞURA’ NİYE BAŞARISIZ?

İlk bölümüyle Türkiye’de olamasa da Rusya’da nefesleri kestiği belirtilen ‘Kurt Seyit ve Şura’nın reytinglerde neden geride kaldığını irdelerken, neyin nasıl geliştiğini görebilmek için, öncelikle diğer büyük umutlu başarısızlara kısaca göz atmak lazım.

Bu sezon büyük projelerin, büyük hayal kırıklıklarına maruz kaldığı bir sürece dönüştü malumunuz. ‘Fetih 1453’ filminin gişe başarısından iştaha gelip yaratılan ‘Fatih’ dizisi, fiyaskonun fiyaskosunu yaşadı. Niye? Okuldaki tarih derslerinin ezberciliğinde ve kurgusal yaratıcılıktan uzak sertlikteki ‘ders verme’ mantığının yönetiminde ekrana sürüldü de ondan. Yani burada oyuncu performansından ziyade, yapımı kabul edilebilir olmaktan uzaklaştıran senaryosunda ve yönetiminde aksaklık vardı. Her şey fazlasıyla yapay kalmıştı, hele ki ‘Muhteşem Yüzyıl’ın kurgusal yönü ağır basan tarihi sunumuyla kıyaslanınca!

Beren Saat başta olmak üzere kadrosunu ünlü isimlerden oluşturan ‘İntikam’ da bir başka başarısızlık örneği olarak geçti dizi tarihimize. Onun hezimetinin sebebiyse, ‘Fatih’in aksine tamamen canlandırmayla ilgili… Tabii bunda da en büyük hata payı, kadroyu oluşturanlarda. Sırf Beren Saat isminin büyüklüğüne kapılanlar, onun performansının, orijinalindeki Amanda karakterinin gerek kanlı canlı haline, gerekse sunumuna denk düşmeyeceğini önceden kestirmeliydi. Ama ünlülerle büyüklük sergileme merakı gözleri kör etti. Sonuçta da, başarı için isimlerin değil role uygunluğun önemli olduğu alınan neticeyle bir kez daha ortaya çıktı.

Şimdi tarih ve uyarlama dizisi yapmaya heveslenenlere ders niteliğindeki bu iki önemli örneğin ardından, ismine İstanbul’u da ekleyerek değişim sergilemeye çalışan ‘Kurt Seyit ve Şura’ya gelecek olursak, buradaki tablo da ‘Fatih’ örneğine benzemekte!

Dizinin Rusya’da çekilen bölümleri, atmosfer zenginliği, oyunculuk ve sunum olarak övgüyü hak edecek oranda göz doldursa bile yabancılara çekici gelen bu özellikler ne yazık ki, küçük çaplılığın basitliğini, samimiyetle özdeşleştiren toplam izleyici kimyasıyla pek uyuşamadı. Kıvanç Tatlıtuğ’u bol entrikalı ve kabadayı havalı tiplerde görmeyi yeğleyenler, Farah Zeynep Abdullah ile yaratılan masalsı anlatımdaki halini benimseyemedi.

‘Kurt Seyit ve Şura’nın İstanbul ayağı ise bana göre dizinin asıl kırılma noktası oldu! 23 Nisan molasının ardından ‘Kurt Seyit ve Şura İstanbul’ olarak ekrana gelen dizi, uyandırılan merak doğrultusunda ilgiyi artırsa bile ilerleyen bölümlerde AB grubunda dahi gerileme yaşadı.

Bunun en büyük sebebi, Rusya’nın aksine İstanbul’da sergilenen kısıtlılık… Sözüm ona üç beş asker ve silah sevkiyle işgal yıllarının yansıtılmaya çalışıldığı İstanbul sürecinde olayların ve mekânların cılızlığı, Kurt Seyit’in düğününü engelleyen tuzağın ve bundan kurtuluşun basitliği, yaşanmışlığından dem vurulan öyküye inancı iyice aşağılara çekti.

Temponun düşüklüğüyle tavan yapan cansızlığa bir de ikinci kuşağın dezavantajı eklenince Kurt Seyit’in ‘Küçük Ağa’ya yenik düşmesi kaçınılmaz oldu. Yani bu yenilgi, ‘Küçük Ağa’nın olağanüstülüğünden değil, ‘Kurt Seyit ve Şura’nın İstanbul’da iyice mıymıylaşan ve uyutan akışından! Kalıcılık için tek çare, süreyi düşürüp içeriği heyecanlı bir canlılığa kavuşturmak.

Şimdi bu gerçekler ortadayken sadece ‘Kıvanç Tatlıtuğ, Kuzey gibi oynuyor da ondan başarısız olunuyor’ demek ne derece gerçekçi düşer? Biz tabloyu çizdik, ötesini varın siz değerlendirin.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster