Yapımcılarımızın eskileri temcit pilavı gibi evire çevire izleyiciye sunma merakıyla paralel, bizim seyirci tayfası da oldum olası iki şeyin çekiciliğine dayanamaz… Yerli komedi filmlerinin ve çocuk karakterlerin!
Ustası tarafından boynuna ip bağlanarak motorun peşinden koşturulan küçük çocuğa karşı işlenen insanlık suçu ‘şaka’ olarak görülüp geçiştirilir ve akıldan silinir. Ama boyundan büyük cevvallikle ortalıkta koşturan, bilmişliği sevimlileştirme becerisi sergileyen çocukların yer aldığı yapımlar hemen gönülleri fethederek başköşeye yerleşir. Nasıl ki, bir zamanların gözde çocuk karakterleri Yumurcak, Ömercik, Sezercik ve de Ayşecik halen ekranlarda ilgi görüyorsa…
Anlayacağınız, izleyicinin bu merakını doğru kullanmayı becerip çocuk karakteri tutturan turnayı gözünden vurmuş olur.
Kanal D’nin yeni dizisi ‘Küçük Ağa’ da bu mantıkla yaratılmış bir yapım olarak çıktı karşımıza. İzleyicinin merakına yıllardır vakıf olan Erler Film’den Tarık Buğra’nın ‘Küçük Ağa’ roman uyarlamasını beklerken, o tür ağır konuların ve uyarlamaların iş yapmadığı görülmüş olacak ki, ‘Küçük Ağa’ Yumurcak figürüne dönüştürülerek getirildi ekrana. Böylece Erler Film, Yumurcak’ı bir kez daha gelir kapısına çevirmeyi başardı. Öyle ya, ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’ye büyük katkıda bulunan Küçük Osman’ın sevimliliği henüz akıllardayken fırsat kaçırılmamalı, Emir Berke Zincidi’nin çocuk çekiciliği enine boyuna değerlendirilmeliydi.
Nitekim evdeki hesaplar çarşıya uydu, Kanal D uzun zamandır hasret kaldığı birincilik koltuğuna kuruldu. Onlar erdi muradına biz buyuralım ‘Küçük Ağa’nın ayrıntılarına…
KENDİ YENİ, ÖYKÜSÜ ESKİ
Dedesinin büyükelçilik yaptığı yerlerde eğitim alarak büyüyen tıbbiyeli Sinem, Urfalı Acaroğlu aşiretinin varisi Ali’ye gönül verince ne olur?
Kültür çatışmasındaki aileler ayak direr… Onlara rağmen evlilik gerçekleştirilir… Oğlan babası parayı silah olarak kullanır… Aristokrat havalarındaki kız ailesi, ezici yakınlaşma taktiği güder… Eşler arasındaki ipler gerilir… Ve sadece anne-babasını değil, inatçı dedesini yumuşatma görevini de üstlenen ‘Küçük Ağa’nın afacanlıkları devreye girer.
Cerrah Sinem, reklamcı Ali ve Mehmet Can’ın bu çerçevedeki komedi öyküsü ne kadar tanıdık değil mi?
Yıllar boyu Yeşilçam sinemasında babacan bahçıvanın, emektar dadının ve tosun aşçıbaşının katkılarıyla zenginleştirilip seyirciye yedirilen bu yemek bir kez daha önümüzde. Sunumu da fena değil hani! Tam izleyici zevkine hitap eden cinsten.
Ağalık övgüsü var… Şive abartısı var… Çocuk absürtlükleriyle yaratılan komedi var… Fındık köpekle hayvan sevgisi var… Son dönem dizilerinin gözde kadın mesleği olan doktorluk var… Aileleri bölen kültür çatışması var… Tarihte verildiği yetmiyormuş gibi, Musul’la Kerkük’ü bir kez daha Margaret Thatcher’a veren oyunbaz Burhan Dede ile duyguları saklamayı hüner sayan tatlı-sert Mehmet Ağa var… Urfa’dan esintiler, batıdan kasıntılar var… Olur, olmaz bağıran deli kadın esprisi, ara bozan kötü kadın karakteri, Ağa’nın kulu, Maho’su var… Komik polisleri, biçare okul müdürü hatta ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’de olduğu gibi huysuz komşu dahi var!
Hatta hatta, ‘Bu ülkede hukuk sistemi iflas etmiş. Hukuk resmen guguk olmuş’ taşlaması da ekstradan var! Bu bonus bile ‘Küçük Ağa’yı sevimlileştirmeye yeter.
Yani ‘Yumurcak’ filmlerinden aşina olduğumuz, izleyiciyi çeken her tür ayrıntı kendi yeni, öyküsü eski ‘Küçük Ağa’da da aynen mevcut. Durum böyleyken tıpkı ‘Akasya Durağı’, ‘Arka Sokaklar’ gibi ince eleyip sık dokumayı gerektirmeyen tempodaki dizinin beğeni toplaması da çantada keklik.
KÜÇÜK AĞA’NIN BÜYÜKLÜĞÜ NEREYE KADAR?
İsmini Tarık Buğra’nın ölümsüz eserinden alarak avantajını sağlayan, içeriğiyle Yumurcak’ın 2000’li yıllara uzanan versiyonu olarak durarak sempati yaratan ‘Küçük Ağa’nın profilini çizip ilk gün başarısını vurguladıktan sonra gelelim asıl meseleye…
Yumurcak karakterini ‘Küçük Ağa’ya dönüştürüp izleyicinin menüsüne koyan Erler Film’in, ‘Küçük Şahit’ durumuyla geliştireceği senaryosu nereye kadar başarılı olacak?
Her şeyden önce 70’lerden günümüze ilgi gören ve bana göre de daha inandırıcı olan ‘Yumurcak’ serisinin sinema filmi olduğunu vurgulamak gerek. ‘Küçük Ağa’ ise 90 dakikalık dizi! Belli sayıdaki filme, ‘Küçük Şahit’te olduğu gibi yabancı yapımlardan da ilham alınarak konu bulmak daha kolaydı. Her hafta 90 dakikayı doldurmaksa zor iş. Bu da demek oluyor ki, bölümler ilerledikçe senaryonun yoldan çıkması ve mantıksızlıkların sergilenmesi kaçınılmaz!
Konunun ilk bölümde kabak çiçeği gibi açılması da iyi olmadı. Hızlı gelişim ilerisi için malzeme sıkıntısı yaratacaktır. Malum, hızlı koşan tez yorulur. O zaman da inceldiği yerden kopar.
‘KÜÇÜK AĞA’NIN MANTIKSIZLIKLARI…
Bu gerçeklerin ötesinde, ‘Küçük Ağa’da sergilenen saçmalıklar da bir hayli fazla. 70’lerdeki Yumurcak filmlerinde dahi böylesine mantıksızlıklar yok.
Anne cerrah, baba reklamcı… Yani her ikisi de eğitimli, aklı başında kişiler ama tavırları cehaletin ötesinde karikatürize edilmiş.
Hangi aklı başında, kültürlü anne baba sekiz yaşındaki bir çocuğu gece vakti evin içinde yapayalnız bırakır? Üstelik de hemen her gece. Bu nasıl bir sorumsuzluk?
Annenin ameliyata giderken çocuğu babasına emanet etmeyi ya da kendi ailesine götürmeyi, olmadı bir bakıcı tutmayı akıl etmediğinin izahı olabilir mi? Normalde olmaz da!
Hani kadın kimsesiz, parasız, tek başına olsa bir derece… Ama bu durumda ‘Küçük Ağa’nın afacanlıklarını ve senaryoyu geliştirmek adına yapılan tam bir zorlama!
Parasızlık derseniz, ayrı bir abartı… Gıcır gıcır görünen eşyaları tamir ettirmek çok mu zor?
Baba çalışıyor, hem de reklamcı. Anne cerrah, para kazanmaması imkânsız. Oturdukları ev hiç de yoksulluk işareti değil. Her ikisinin arabası da var maşallah. Öyleyse neyin para sıkıntısı? Yani zoraki çatışmalarla sunulan aile yapısında hiç inandırıcılık yok.
Çiftin arabalarını arka arkaya park etme anlamsızlığından ve Sinem’in koca alanda yer kıtlığına gelmiş gibi kocasının aracını tamponlama saçmalığından komedi yaratmaya çabalayan ‘Küçük Ağa’da bir zevzeklik de Emniyet’teki tabloda…
Kayıp bildiriminde bulunan adamlar daha sonra neden komiserin yanına getirilir? Bildirimini yapan çeker gider. Hadi getirildi, hangi sıfatla içerideki çocuğun durumunu sual eder? Tut ki çocuğun orada ne işi olduğunu sordu, komiserin kalkıp da üçüncü şahıslara açıklamada bulunması ne derece gerçekçidir? ‘Akasya Durağı’, ‘Arka Sokaklar’, ‘Cennet Mahallesi’ gibi yapımlarda suyu çıkartılan karakol ve komiser muhabbetine alışkın olanlar için bu ayrıntılar önem taşımasa da, göze çarpıyor işte.
Bir şey değil, bu tür dizileri izleyen çocuklar emniyet güçlerinden aynılarını bekleyecekler! Sonra yandı gülüm keten helva. Çocukları gerçekdışı hayallere itmenin, abartılı masal dünyasında yaşatıp gerçekte de benzerlerine heveslendirmenin ne âlemi var?
Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde aşkın gözü kör olmuş… ‘Küçük Ağa’ da evlerin neşesi olmak için ekranın yolunu tutmuş. Urfalı Küçük Ağa, girişini fişek gibi yaptı ama ilerleyen zamanda da menzili tutturup herkesin sevgilisi olabilecek mi? Göreceğiz.
Yeni ve yapay Yumurcak serimiz ekranlarımıza bereketli olsun derken, eskilerin ganimetlerinden nemalanan ‘Küçük Ağa’nın başarısıyla heveslenip başka küçüklerin de yaratılabileceğini hatırlatalım. Büyüklerden hayır yok nasılsa! Biraz da küçük takılalım.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal