Hiç düşündünüz mü, her şeyi ne çabuk unuttuğumuzu, çözümsüz kalan sorunlarla doldurulan gündemi nasıl da hızlı tükettiğimizi? Bir gün operasyon, bir süre sonra komisyon, yetmezse gözü yaşlı ajitasyon… Siyaset algısının bu kısır döngüsü içinde sürekli yeni bir oyalama opsiyonu yaratılırken, kadın cinayetleri ve çocuk gelin olayları da trafik kazalarından daha beter bir yoğunlukta toplumsal tüketim malzemesi haline gelmiş durumda. Basın açıklamaları… Kınamalar… Çocuk gelinlerle ve kadına yönelik şiddetle ilgili bolca laf üretmeler… Ya sonra? Sil baştan.
Hatırlar mısınız bilmem… Bir zamanlar Metin Uca ile Günaydın Türkiye adı altında sabah haber programı vardı. Gaydırı gubbak âleminden Ohaber servisine, her bölümüyle formatı harikaydı. Ama en çok ‘Balık Hafızası’ adını verdiği bölümü dikkate değerdi. Çünkü toplumca zamanı an olarak yaşayıp geçmişteki olumsuzlukları çabucak unuttuğumuz gerçeğini tokat gibi yüzümüze vururdu. Hoş vururdu da ne olurdu? Olan biten meydanda!
Geçmişin balık hafızasından günümüze bağlantı kuracak olursak, her geçen gün daha sık karşımıza çıkan fakat buna karşın, oldubitti unutulup giden ‘Küçük Gelin’ olayı irdelenmeye değer.
DİNLEYEN VAR MI?
İmam nikâhlı kocası askerdeyken tüfekle vurulmuş bir şekilde odasında bulunan Kader Erten de bunun en yeni örneği. Kayıtlara göre 14, beyanlara göreyse 17 yaşında olan Kader’in olayı bir şekilde çözümlenecek neticede. Hepimiz biliyoruz ki Kader, ne ilk ne de son.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı devreye girip davaya müdahil oldu. Gece vakti toprağa verilen Kader’in, olayı internetten öğrendiğini söyleyen ve kaza olarak yorumlayan eşi CNN Türk’e konuştu. Bu beyandan da öğrendik ki, Kader zorla değil sevdiği için evlenmiş. Artık gerekçesi her neyse, nihayetinde ortada çocukluğunu ergenliğini yaşayamamış kızların mutsuzluğu ve ölümü var ya… İşte önemli olan da bu. Ayrıntıları geçiniz bir kalem.
Bugün medyaya yansıdığı kadarıyla 11,5 yaşında evlenen, 13 yaşında çocuk sahibi olan ve 14 yaşında içyüzü bilinmeyen bir biçimde hayata veda eden kadersiz Kader’in hesabını sormak için Abbasağa Liseli Forumu’dan kadınlar Beşiktaş Kartal'da toplandılar.
Ezilen kadınların sesini duyurmak adına iyi ettiler de, erkeklerin ve aşiret türü ailelerin ‘hak’ olarak gördüğü bir konuda hesap sormak mümkün mü? Kimden hesap sorulacak, hesabı kim verecek? Bilemedim.
Bu konuyla ilgili olarak din adamları da ekranlardan telkinlerde bulunacakmış! Hadi bakalım… Dicle Üniversitesi (DÜ) İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu da, ‘Resmi nikâh yapılmadan dini nikâh yapılmamalıdır. Çünkü resmi nikâh kadının güvencesidir. Dini nikâh resmi nikâhtan sonra yerine getirilmelidir’ diyerek, kızların kendi iradeleri ile evlenmeleri gerektiğini belirtiyor. Hayatı ve dünyayı tanımadan evlenmenin kötü sonuçlar doğurduğunu söylüyor.
Çocuk istismarının başını alıp gittiği, kadına eziyetin hak olarak görüldüğü ve tecavüz edenden ziyade tecavüze uğrayan kadının bedel ödediği gerçeğinde… Dinleyen var mı?
AMAÇ DİKKAT ÇEKMEK DE…
Bu hakikatlerin dışında, çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’da yaşanmasına karşın diğer yörelerde de görülen ‘çocuk gelin-çocuk kadın’ dramının bir de diğer yüzü var. O da gerçekten önemsenip önemsenmediği!
Zira medya için adeta akış doldurma nimetine dönüşen bu konu, yapımcılar için de film veya dizilerine verimli senaryo kaynağı. Üstelik bu sorunu ‘sözde’ işleyen yapımlar, izleyiciden de hayli rağbet görmekte.
Nasıl ki, Mahsun Kırmızıgül’ün ‘Hayat Devam Ediyor’ dizisi, ilgiyle izlenmişti… Şimdi de Samanyolu’nun ‘Küçük Gelin’i, Yetenek Sizsiniz’i bile geride bırakarak reytinglerin Pazar lideri durumuna gelmiş bulunmakta.
Bu yapımlardaki görünür amaç, çocuk gelinlerin yaşadıkları sıkıntılara dikkat çekmek! Acaba mı?
Akça pakça kız çocuklarını okul sırasından koca yatağına sürüklemek isteyen çatık kaşlı, erkeklerden daha kara kalpli kadınların desteğiyle varlık sürdüren konak düzeni ve berdel dramı mı, bu tür dizilere ilgiyi yoğunlaştıran?
Yoksa bu toplumsal sorunu, gelir kapısına çeviren yapımların merkezine konan küçük gelinlerin özlemi mi? Dahası, ekran başındakiler özellikle de erkekler hangi gözle izliyor bu yapımları?
Şayet berdelle gelişen evlilikler ve konaklar içinde yaşanan bozuk düzen gerçekten izleyiciyi ilgilendirseydi, o zaman Show TV’nin ‘Adını Kalbime Yazdım’ dizisine de aynı oranda itibar edilmesi gerekmez miydi?
Yani berdel konusu kızın yaşı küçük olunca dikkat çekiyor da, kız çocukluktan çıkmışsa pek önemsenmiyor. İşte kan davası, berdel ve çocuk gelin gibi toplumsal yaraları, üstüne tuz basarak kabullenenlerin nezdinde, dizi yoluyla yanlışı algı biçimi de bundan ibaret kalıyor.
Kaldı ki, ‘Yavvaşşçe gel buraya…’ diyerek Hayat’ı yatağa çağıran kuduruk Abbas’ın gerdek sahnesiyle ilgide tavan yaptıran ‘Hayat Devam Ediyor’ dizisi de, Abbas devreden çıktıktan ve yatağa atılan küçük gelin durumları ortadan kalktıktan sonra eskisi gibi rağbet görmemişti! Bakalım Samanyolu’nun, Zehra’nın berdel kurbanlığından yola çıkılıp geliştirilen ve Melek Öğretmen ile Azad’ın ilişkisini de yöresel yaşamın sorunlarına ayna eden, ‘Küçük Gelin’ dizisi cazibesini nereye kadar koruyacak?
Kadınların dövüldüğü yöresel yapımları baş tacı eden izleyicideki bu küçük kızı gelin görme merakının dışında, çocuk gelinlerin dizilerde ve filmlerdeki sunumu da ayrı bir düşündürücülük taşımakta…
Hayat karakteri gibi Zehra da normalin üstünde renklendirilerek ve masumiyetin ürkek çekiciliğiyle bezenerek, ‘berdel kurbanı’ tiplemesiyle ekrana sürülmüş durumda. Bu aktarım dilinin berdeli ortadan kaldırmak veya çocuk meraklısı erkekleri caydırmak, kadınları da hemcinslerine, kızlarına sahip çıkmak için motive etmek amacını taşıdığına kim inanır?
İnanmak zor. Çünkü küçük gelinleri bu şekilde yansıtanlar, fazlasıyla özendirici bir tablo çiziyorlar. Aklı başında, ahlaklı ve vicdanlı kişiler zaten küçük gelin meraklısı olmadığından sorun değil ama ya böylesi hastalıklı bir yakınlaşmaya tenezzül edecek sapkın erkekler için?
Onlar, şiddetle yoğrulmuş çocuk gelinlerin süslü püslü sunumlarını izlerken ‘Biz de bir deneyelim’ diye düşünmezler mi acaba? Bu potansiyel talep, çocukların gelin yapılmasının dışında hayat kadınlığına sürüklenmesine de kapı aralamayı körüklemez mi? Bunlar hassas konular.
Küçük gelinlerin dramını verip bu yozlaşmışlığı düzeltmeye televizyon yoluyla katkıda bulunmayı amaçlayanlar, doğruyu telkin etmeye niyetlenip eğriyi akla düşürürken, bu ayrıntıları da düşünsünler bir yol. Balık hafızası, uçkur çözme noktasında geçerli değil çünkü!
Anibal GÜLEROĞLU