Habercilik, medya… Günümüzün en önemli algı yaratma araçları. Dahası istismara açık yönlendirme gücü elde etme potansiyeliyle de egosu şişik aslanlar düzeni kurdurma özelliğinde. Üstelik tüm bu unsurlar, habercilik ilkelerinin arka plana atılıp algı olayıyla yol almaya odaklanılan, günümüz medya düzeninde daha bir keskinleşmiş ve netleşmiş durumda.
Velhasıl parayla özdeşleşen medya ve ‘halk’ı bilgilendirip bilinçlendirme adına yapıldığı iddia edilen habercilik fazlasıyla yoruma açık bir olay. Hani filozof- bilişsel bilimci Noam Chomsky ‘‘Medyaya hükmeden zengin seçkinler, ‘Halkçılık’ taslayarak ‘kitleler’ adına konuşuyormuş gibi davranırlar’’ demiş ya… İşte aslanların savaş alanına dönüştürülen medyanın ve internet sayesinde istismara daha açık hale gelen haberciliğin gerçeği, istisnalar hariç, tam da bu!
Hal böyleyken bu tabloya eleştirel yaklaşan ve arka plandan gerçekleri dillendirmeye yönelik mesajcılığa yeltenen kurguların varlığı ayrı bir önem kazanıyor tabii. Nasıl ki, ‘Gerçek neyse haber odur. Haberci, bir yerde gizleneni bulup çıkartır ve haberleştirir. Bu haberin kimi üzdüğü, kimleri rahatsız ettiği haberciyi ilgilendirmez’ şeklindeki söylemle yüzünü gösterip daha en başından gerçek dünyadaki medyaya ayna tutarak taş atan ‘Kuş Uçuşu’ da bu bağlamda izlenip değerlendirilmesi gereken yapımlardan biri.
Peki, X ve Z kuşağı çatışmacılığını konu eder gibi görünürken özünde aslanların iç dünyasını yansıtan dizi, içerik hedefini tutturabiliyor mu? Her an rakiplerini parçalamaya hazır bekleyen aslanların eziciliği ve görünmez varlıklarını avantaja çevirip rahatça zarar verebilen kuşların akılcılığı üstüne oynayan ‘‘Kuş Uçuşu’yla medyaya bakış’’ bize hangi mesajları aktarıyor? Değerlendirelim hemen…
ASLANLARLA SAVAŞAN KUŞUN MESAJLARI
Güçlülerle zayıfların kıyasıya mücadele ettiği bir dünyadayız. Sonucun genellikle güçlülerin lehine olduğu muhakkak. Ancak ‘Savaş Sanatı’nın yaratıcısı Sun Tzu, ‘Kurnazlık ve gizlilik denilen kutsal sanat! Senin sayende görünmez olmayı; senin sayende duyulmaz olmayı öğrenip, düşmanın kaderini elimizde tutuyoruz’ sözüyle kurnazlığın ve gizliliğin savaş alanındaki en büyük güç olduğunu belirtmiş. Çok doğru bir yaklaşım.
Dolayısıyla güç timsali aslanların egemen olduğu bir düzende kuşların yani zayıfların kafa tutması ve hedefine ulaşmak için gözüne kestirdiği aslanın ayağını kaydırması gayet mümkün. Hele de işin içine oyunbozan kurnazlık dahil edilmişse… Aslanlara kafa tutmayı kafasına koyan kuş, ürkütücü derecede görünmez olup etik kaygılardan uzak davranıyorsa… Yalancılıktan güç alan hileli savaşçılığında aklını kötülüğe çalıştırıp kuralları hiçe sayarak ahlak dışı numaralarla her yolu denemekten kaçınmıyorsa… Egosu şişik aslanların hatalı davranışlarını rahatlıkla kendi lehine çevirip giriştiği mücadelede kolayca başarıya ulaşabilir. Tıpkı bir solukta izlediğim ‘Kuş Uçuşu’nda olduğu gibi.
Dizide aslanların dünyasını altüst etmeye yeminli kuş, ‘Haberin peşinden koş, kişilerin değil’ nasihatiyle umduğunu bulamamanın hırsına kapılan ve hayranı olduğu sunucu Lale Kıran’ı tahtından etmek için sinsi bir süreç başlatan Aslı. ‘Savaşı, doğru ve iyi olan değil daha çok isteyen kazanır’ mantığıyla gelişen yıkıcı mücadelede ‘Aslanlarla savaşan kuş’ olmanın hakkını fazlasıyla veriyor. Dahası bu gerçeği unutan yüksek egolu aslanlara, kendilerini çevreleyen hayran ordusunun çok matah bir şey olmadığını söyleyip bu kalabalığın aslanın olası tehlikeleri görmesine engel yarattığı gerçeğini en acısından hatırlatıyor.
Şimdi bu doğrultuda ‘Öteki Taraf’ın kraliçesi Lale Kıran’la yakınlaşma hamlesi ilk etapta boşa giden Aslı aracılığıyla medya dünyasının kapılarını aralayan ‘Kuş Uçuşu’na baktığımızda… Kayda değer çok şey görmek mümkün bu uçuşta.
İlk dikkat çeken ayrıntı, ‘Aslan, bir gün değil her gün savaş kazanıp yeniden kral olmak, kendini kanıtlamak zorundadır’ söylemiyle açığa çıkıyor. Medyanın yüzü olarak ön planda görünenlerin yaşam tempolarıyla ve çalışma ortamlarıyla nasıl bir sinir harbi içinde oldukları bu söylemle çok net vurgulanırken aynı zamanda kamera önünde ün kazanmanın, kazanılan ünü korumanın pek çok fedakârlık gerektirdiği de aktarılıyor bize. Bilinen gerçekler bir kez daha perçinleniyor böylece.
Bu bağlamda odak noktamızdaki karakter Lale Kıran oluyor öncelikle. Çünkü ünlü ve başarılı bir sunucu olarak kendini topluma kabul ettirebilmek için sadece bir ışığa ve hırsa sahip olmanın yetmediğini… Aynı zamanda bunları destekleyen ‘dürüst haberci’ vasfına da ihtiyaç duyulduğunu, Birce Akalay’ın oyunculuğuyla mükemmelleşen, ‘karasal’ Lale Kıran çok net örneklemekte.
Öte yandan senaryonun ün kazanma-yükselme hususunda bir ikilem yarattığını da söylemek isterim. Zira senaryo, sıfırdan başlayıp en tepeye çıkmanın ne denli meşakkatli bir iş olduğunu Lale karakteriyle yansıtırken Z kuşağının temsilcisi gibi sunulan Aslı karakterinin tavırlarını da destekler mahiyette yol alıyor. Onun, hiç çalışmadan sadece başkalarının ayağını kaydırarak istediğini elde etmesi, Lale Kıran’ın temsil ettiği tüm değerleri yerle bir ediyor sonuçta. Hatta ‘Aslanın inindeki guguk kuşu’ olarak nitelendirdiğim Aslı’nın cezasız bırakılan kötücül taktikleriyle böylesine kolay başarıya ulaşmasına bakıp senaryonun, etik değerleri yok sayan bu zihniyeti parlattığını söylesek yeridir. Kim bilir belki gerçekte de işler böyle yürüdüğü içindir bu parlatma!
‘Kuş Uçuşu’nda bir diğer mesaj, insan harcamanın çok basit olduğu dünyada medya patronlarının sahip oldukları gücü koruma uğruna nasıl tuzaklar kurup yıllara dayalı ilişkileri bir çırpıda satabildiklerini dair… Aslında yaşamın her alanında bu satış geçerli değil mi? Aslanın çaptan düşmesini, falso vermesini bekleyen sırtlanlar medya dünyasında daha mı çok bilemem ama tıpkı sahne ve kurgu dünyasında olduğu gibi sunucuların-programcıların da dış görünüş konusunda müthiş bir baskı altında oldukları aşikâr. Nasıl ki, dizi de Kenan’ın eskiye bağlı kalmakla eleştirdiği Lale’nin gıdısı gibi ayrıntılarla bunu işliyor.
Bunların ötesinde sosyal medya gazına gelip ‘balon haber’ yapmanın kazanç mı, kayıp mı olduğu sorgusunu yapan dizinin, sözleşme yenileme evresinde arkadan türlü iş çevrilebileceği… Şayet yönetimle ters düşülürse, kazanılan gücün kolaylıkla kaybedileceği konularına yoğunlaştığını da belirtelim. Nitekim bu tarz anlaşmazlıkları kendi lehlerine çevirmek isteyen güç sahibi aslanların emeği-kaliteyi yok sayan zihniyetleri sayesinde hiç ışığı olmayan kişilerin tepeye yükseltildiği gerçeğini CEO Gül Hanım ve Baş Editör Müge ile gözlemliyoruz.
‘Kuş Uçuşu’ndaki mesajlar bu kadar mı? Tabii ki değil. İlaveten… Emekliliğine bir yıl kala kovulan 28 yıllık işçi Nuri’yle çalışma hayatının zorluklarına, vatandaşın durumuna ufak bir dokunuş yapan dizide, aslanlarla kuşlar üstünden felsefe türetilip ‘Zirve ve zirvede kalmak’ konusunda önemli mesajlar verilmekte.
Şöyle ki; Çıkmak için yoğun çaba harcanan, çıkınca aslında hiçbir şey olmadığı görülen, buna rağmen sürekli orada kalabilmek için mücadele edilen zirveyi, ‘Tek başına av olma’ hali olarak değerlendiren içerik, tepedeki kişilerin her tür kıskançlığa açık olduğunu üstüne basa basa ele almakta. Kimin umurunda mı?
Güç sahibi kişileri yıpratmanın ve gerçekleri saptırmanın en kolay yolunun sosyal medya olduğunu işleyen yapımda bunlara dair mesajlar da oldukça bol. Gerçeği, ‘bükülebilir bir şey’ olarak nitelendirip sosyal medyada atılan tek bir mesajla algı oluşturulup gerçeklerin nasıl kolayca saptırılabileceğini söyleyen dizide uyarı niteliğinde mesajlar da mevcut. Her şeylerini sosyal medyaya döken gençlerin bu şekilde başkalarının eline koz verdikleri hatırlatılıyor mesela. Keza WiFi üstünden bilgi avcılığıyla yapılan dolandırıcılık konusuna dokunduruluyor.
Magazindeki sansasyona yönelik doğrulanmamış haberciliğin yanlışlığını dillendiren… HES gibi toplumda hassasiyet yaratacak konularla ilgili haberlerin gerçek dışı olabileceğine dikkat çekerek bunların araştırılmadan servis edilmemesi gerektiğini belirten dizide bölümler ilerledikçe mesajlar da peş peşe geliyor. Medyadaki torpil olayına, kadroya seçilecek kişi belliyken göstermelik stajyer alımına ve reklamdaki hatır gönül bağına değinen yapım bu süreçte Aslı’yı başarı yolunda yürütürken mantık açısından bir parça tökezliyor ama… Yükselmenin bir yolunun da aslanların yatağından geçtiğini Aslı-Kenan olayıyla işleyen senaryonun mesajcılığı, ‘değer yargıları’ noktasında coştukça coşuyor.
İlk bakışta geleceği şekillendirecekleri varsayılan Z kuşağının erdemsizliğini yüceltiyor gibi görünürken aslında X kuşağının davranışlarındaki doğruları işaret etmesi, cep telefonundan açıldıkları internet dünyasını ‘silah’ olarak kullanarak turnayı gözünden vuracaklarını düşünen kesim için önemli bir detay. Zira bizi, ‘Biz’ yapan, ‘Biri’ olmamızı sağlayan asıl güç, sahip olduğumuz ‘Erdem ve etik’ anlayışımız. Yani emeğe, ahlaka, adalete ve vicdana dayalı değerler.
Nitekim tahtını hak eden bir sunucunun önüne konan metni sorgusuz sualsiz okumak yerine haberin gerçekliğini çeşitli kaynaklardan doğrulaması gerektiğini ve erdemsizlerin oyununu erdemle bozmanın mümkün olduğunu Lale’nin son golüyle örnekleyen ‘Kuş Uçuşu’, eski usul emekle elde edilenlerin yeni nesil yalanlarla-oyunlarla kazanılanlardan çok daha değerli ve iz bırakan türden olduğunu söylüyor bize. Hem de çok başarılı bir kadroyla, kaliteli bir kurguyla ve akıp giden bir senaryoyla. Tebrikler.
SONUÇTA; Hiç kimse olup canlarının değersizliğini görenlerin motivasyonu, her ne pahasına olursa olsun ‘Biri olmak’! Bu doğrultuda aslanı yenmenin kısa yoluysa, erdemlerden sıyrılarak gerçekleştirilen ‘Kuş Uçuşu’…
‘Kuş Uçuşu’yla medyaya bakıştan arta kalansa… ‘İnanıp inanmamak asla gerçeği değiştirmez’ diyen ve yalan habere geçit vermeyip ilkelerine bağlı olmanın özgüveniyle hareket eden Lale ile ‘Biri olmam lazım’ ezikliğiyle gözünü karartıp aslanların güç savaşını kendi lehine kullanarak hedefine ulaşmaya çabalayan Aslı’nın, medya gerçekleriyle harmanlanmış, kuşaklararası çatışmacılığı… Ve dahi zamanı geldiğinde noktayı koyup koltuktan inmenin kişiyi özgürleştirdiği mesajı!
Yorum bizden, değerlendirmesi sizden derken… Hırslarını erdemden üstün tutup anlık yaşama bencilliğiyle özdeşleşen tavırları X kuşağı tarafından pohpohlandığında cesaretlenip aslanların krallığında kuş uçuşuna yeltenen… Ve ilkesiz yaşam tarzlarını marifet sayarak değerlerin güzelliğini unutan Y (hatta Z) kuşağına son söz ünlü şairimiz Ahmet Muhip Dranas’tan gelsin…
‘İlkin sevgiyi kaybettik, sonra vefayı. Çıplaklık, aşkı ve hatırayı… Sürat, hasreti… Mal hırsı, idealleri öldürdü… Ve bunların cümlesi dostluğa kıydı’.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal