‘Yapmayı öğrenmek zorunda olduğumuz her şeyi, yaparak öğreniriz’ demiş Aristo… Ama bu söz ne yazık ki bizim için pek geçerli değil. Ne kadar yapsak da, bazı şeylerin doğrusunu bir türlü öğrenemiyoruz. Yurt dışında sezonlar boyu süren yapımları uyarlayıp kısa sürede kendimize has yozlaştırmalar ve iç çekişmelerle tüketmekte üstümüze olmaması, bu gerçeğin dizi alanındaki yansıması. Yaparak öğrenememe zaafını kanıtlayan başarısız uyarlamalar herkesin malumu. Son etapta bu rutini devam ettirme sırası, sezon finalinin ardından çalkantılarla adından söz ettirmeye başlayan ‘Med Cezir’e gelmiş gibi…
Konu işlenişi ve zengin sunumuyla orijinalini aratmayan bir kalitede başlangıcını yaparak ‘Nihayet eli yüzü düzgün bir uyarlama becerdik’ diye sevindiren diziyle ilgili olumsuz gelişmeleri daha önceden işaret etmiştim. Görüntü yönetmenliğindeki başarısıyla ve Barış Falay’ın harika performansıyla izleme zevkini artıran dizi, ilerleyen bölümlerinde gerek içerik hataları, gerek yerel kaygılarla devreye sokulan senaryo saçmalamaları, gerekse oyunculuk kaymalarıyla bu keyfi kursağımızda bırakmaya başlamıştı. Hiç yoktan iyidir mantığıyla takip etsek bile, ikinci sezon için başlangıçtaki kadar ümitli değildik.
Nitekim alttan alta gelişen iç huzursuzluk yaz molasında su yüzüne çıkınca, dizi aşkları işin içine girince geçtiğimiz sezonun sevilen yapımlarından ‘Med Cezir’e de bir haller olacağının sinyali enikonu hissedilir oldu.
TORPİL, KISKANÇLIK VE ŞIMARIKLIK
Gençlik dizileri, hitap ettikleri kitlenin büyüklüğünden dolayı beğeni avantajına sahip oldukları kadar, kazanılan başarının yarattığı özgüvenden ötürü ekipte gelişebilecek yozlaşmalara da fazlaca müsait bir alan.
Bu müsaitlik kadro içinde oluşan torpil, kıskançlık ve şımarıklık hallerinin kolayca dışavurumuna zemin hazırladığından, bir süre sonra dizinin etkilenmesi de kaçınılmaz oluyor.
Bir bakıyorsunuz her oyuncu canlandırdığı karakterle bütünleşmeye başlamış, izleyicinin ilgisi tam, yani her şey güllük gülistanlık… Sonra bir bakıyorsunuz, bu birbirine kaynaşmış kadroda aniden çatlaklar belirmiş, gidişatta tat tuz kalmamış. Takım ruhu bitivermiş.
Bu ani tepe taklaklığa sebep nereden kaynaklanıyor, derseniz… Hem kamera arkasındakilerin, hem de kamera önündekilerin şahsi yaklaşımlarından!
Misal; bir dizi doğru yolda ilerlerken yönetmen veya yapımcının desteklediği bir oyuncu, parlatılma gayretiyle, olması gerekenden fazla öne çıkartılmak istenir ve senaryolar da bu istek-talimat doğrultusunda geliştirilirse… Ötelenip rolü çalınan oyuncu da kırılır küser. Dolayısıyla o güzelim ekipte kıskançlık rüzgârları estirilerek zorunlu ayrılıkların yolu da açılır.
Ya da gördüğü ilgi karşısında fazlaca havalanan bir oyuncu, kendini vazgeçilmez sanarak şımarma sürecine girer, ücret-rol gibisinden taleplerde işi abartırsa ‘Herkesin yeri bir şekilde doldurulur’ zihniyetindeki kamera arkasındakiler de, en basitinden bir ölüm sahnesiyle bu kaprisi yapanın biletini kesebilir.
Şimdi bu genel değerlendirmeden özele inip ‘Med Cezir’ sularında yol alacak olursak, Ender Serez’i canlandıran Mine Tugay, bir şekilde bu olasılıklardan birini yaşama durumunda kalmıştır muhakkak... Her ne kadar dizinin yeni sezonunda olmayacağı söylenen ve böylece araba kazasından sağ çıkmayacağı netleşen Ender’in gidişi ‘orijinal senaryo gereği’ gibi gösterilse bile bu açıklamaya inanmak hiç de kolay değil.
Çünkü Ender’in orijinal öyküdeki karşılığı olan Kirsten’ın öyle araba kazası geçirip öldüğü filan yok. Bu nedenle Ender karakteri yani Mine Tugay ayrılığı için bulunan bahane, ‘The O.C’nin üçüncü sezonunda alkol bağımlılığından tedavi gören, sonrasında da klinikten çıkıp arkadaş olduğu bir kadınla ki, onun dolandırıcı olduğu sonradan anlaşılacaktır, birlikte yaşamaya başlayan Kirsten’ın bir hayli uzağında!
Ender karakterinin gitmesi ne gibi olumsuzluk yaratabilir? Orijinalindeki Kirsten’ın Julie yani Sude ile birlikte konu gelişimine katkısını düşünürsek dizide epeyce bir boşluk doğacaktır.
Ama bizim uyarlamacılar içki ve uyuşturucunun yanı sıra sürekli erkek değiştirme meraklısı, kanlı-canlı Marissa’yı alıp hastalıklı Mira’ya çevirdikten, aynı şekilde kızdan kıza dolaşan Ryan(Yaman) ile Seth(Mert) karakterlerini de olabildiğince masumlaştırdıktan sonra… Hatta bu masumiyetleri pekiştirecek arabesklikteki senaryoları sayesinde, karmaşık ilişkilerin yaşandığı, kimin eli kimin cebinde belli olmayan türden aşkların havada uçuştuğu orijinalini, klasik yerli dizilerin bayat ilişkiler kıvamına soktuktan sonra… Elbette ki Ender karakterin boşluğunu doldurmak için de kafalarında bir plan geliştirmişlerdir.
Daha olmadı bir şekilde anlaşıp geri getirirler. Senaryoyu duruma göre geliştirme becerisinin nerelere varacağını, diziye ne ölçüde etki edeceğini yeni sezonda göreceğiz.
AŞK BİTİNCE DİZİNİN SUYU KAYNAR MI?
Yukarıda irdelediğimiz haliyle, Ender’in yokluğu bizim senaristlerin rutininde bir şekilde telafi edilecektir. Mine Tugay’ın gidişini de, Birol Güven’in yeni dizisinde başrol oynayacağı haberine dayanarak ‘Kendisi için daha avantajlı bir pozisyon yakalamış’ şeklinde yorumlasak bile ‘Med Cezir’in yeni sezondaki handikabı bitmiyor. Asıl büyük sorun dizi aşkı!
Kaliteymiş, oymuş buymuş… Her şey bir yana ‘Med Cezir’e ilginin konudan ve karakterlerden değil de, Çağatay Ulusoy ile Serenay Sarıkaya’nın varlıklarından kaynaklandığı gerçeği meydanda. Bu gerçeğin beraberinde getirdiği bir diğer gerçek ise ikilinin arasında başlayıp sezon boyu süren ilişkinin varlığı.
Dizinin reklamına ve ilgi yoğunluğuna katkıda bulunan, sık sık gündeme gelen ‘Bitti mi’ sorusuyla da çiftin magazinde bolca yer bulmasını sağlayan bu ilişkinin şimdilerde noktalandığı söylenmekte.
Barışmanın yolunu aradığı yazılan ve soruları yanıtsız bırakan Çağatay’ın kız arkadaşlarla eğlencelere gitmesi; Bodrum’da bikinisiyle görüntülenen Serenay’ın da ayrılık stresini atmak için Yoga yapması, ayrılığın işareti olarak sunulmakta.
Şayet bu haberler ve pozlar yeni sezona gaz vermek adına magazinden takipçilere pompalanan reklamlar değilse, eyvah ki ne eyvah!
‘Eyvah’ diyorum çünkü aklıma ‘Lale Devri’ süreci geliyor. Orada da Tolgahan Sayışman-Serenay Sarıkaya ilişkisi vardı. Sonra aşk bitti, yenisi geldi, diziden gerçeğe ilişkiler gerildi, Yeşim de ölüp gitti. Devamı, zorlamalarla yürütüldüyse de düşen reytingler, oyuncular arasında gelişen ilişkilerle şekillenen dizilerin gidişatını görmek adına kayda değerdi.
Şimdi Çağatay’la Serenay gerçekten ayrılmışsa, ‘Med Cezir’de de aynısı yaşanabilir. Ne de olsa eski aşkların aynı ortamda çalışması, öpüşüp koklaşan sevgiliyi oynaması, hele de araya bir üçüncü kişi girmişse pek kolay bir şey değil! İnsan ne kadar profesyonelce hareket etse de, duygularını dizginlemesi her zaman mümkün olamayabilir. Bu da setleri etkiler.
Bu gelişim yaşanırsa ne yapılacak? Yeşim gibi Mira da mı öldürülecek? Yerine yenisi mi getirilecek? Hem buradaki ilişki ‘Lale Devri’ gibi de değil. Orada her kardeşten bir çocuk peydahlayan Çınar ile Yeşim arasında fan destekli bir aşk yoktu. Oysa Yaman-Mira çifti takipçilerin gözdesi.
Unutmayalım ki bizim izleyici yarattığı çiftlerin ayrı düşmesini kabullenemez. Yaman ile Mira’nın birlikteliğini isteyen fanlar, olası bir ayrılığı hoş karşılamayıp diziden uzaklaşabilir ki bu da ‘Med Cezir’i dibe vurdurur… Tıpkı ‘Güneşi Beklerken’in sonunu hazırlayan etkenlerin başında gelen, beklentilerle çelişen ilişki olgusuyla yaratılan soğukluk gibi.
Sonuçta diyeceğim o ki; Orijinalindeki Ryan-Marissa ilişki akışını düşündüğümüzde ihtimal dâhilinde olup umursanmayacak karakter değişimlerini, ‘Med Cezir’ tutkunları kaldıramaz. Dizinin selameti için diğer karakterlerde eksiltme-artırma yapılsa dahi, Çağatay-Serenay ilişkisinde ayrılık yaşanmamalı, Yaman-Mira birlikteliği bozulmamalı! Aksi takdirde huzursuzluk çıkar, cazibe kaybolur. Dizi için de tehlike çanları çalar!
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal