*Ankara da saraylarda, köşklerde, devrin büyükleri ile poz vermeyi hiç sevmeyen, denemeyen ve gerekli bulmayan iş adamı.
*Turgut Özal’ı ziyarete gittiği hastanede hayata dönen şanslı kişi.
*İstanbul gecelerinde racon kesmiş, delikanlı iş adamı…
*Beşiktaş'ta top oynamış, milli formayı giymiş, futbolun tam içinde yaşamış bir futbol hastası.
*Gelmiş geçmiş en bilgi koleksiyoner… Resim, heykel, çini, kristal, mobilya kısaca antikaya dokunduğu saniye kitabını yazacak kadar bilgili.
*Sarı saçları ile kadınların Robert Redford'a benzettiği, hep sporcu kalabilen farklı bir iş adamı tipi…
İş adamlarının en büyük özlemi, Ankara’da köşk veya sarayda Cumhurbaşkanının yanında kameralara poz vermektir. Çankaya Köşkünde Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Recep Tayyip Erdoğan’ın elini sıkarken çekilen fotoğraflar, yüzlerce iş adamının çalışma ofisinin en göze çarpan yerinde asılı durur.
‘Yılın vergi rekortmeni’ olmaktan daha itibarlıdır. Konuklara gösterilecek en değerli ilk anıdır. İş hayatının zirvesidir. Bu Anadolu kaplanları için de geçerlidir, İstanbul'daki üç kuşaktır sanayici olarak tanınan Türk ekonomisine yön veren tüm çok güçlü iş adamları için de…
Hiç fark etmez. Birkaç istisna dışında…
Sadece Haldun ve Erol Simavi’ nin kural dışı kaldığını biliyorum. Haldun Simavi daha sonra dayanamayıp Evren’in Romanya gezisine katılarak durumu kurtardı. Simavi kardeşler her şeyi göze alıp Cumhurbaşkanlığı Köşklerindeki davetlere hiç katılmadılar, sarayların önünden hiç geçmediler.
Hatta bu yüzden 12 Eylül darbesinin tek hakimi Kenen Evren’den çok büyük cezalar yiyecek duruma bile geldiler. ‘O Simavi kardeşler de kendilerini ne sanıyorlar? Önümüzdeki davete de, hele bir gelmesinler de ben onlara dünyayı dar edeyim’ tehditini çok kişi bilir.
Hatırlarsınız Evren bütün diktatörler gibi sözünü esirmezdi. Yer ve zaman ayırımı yapmazdı. ‘Netekim’ diye konuşmaya başlayınca yakınları ‘eyvah’ diye korkmaya başlardı.
İşte o günlerde Erol Simavi’nin en yakın arkadaşı olan Erdoğan Demirören de kimseye boynunu eğmedi.
Çünkü Erdoğan Demirören gerçek İstanbulludur.
Çankaya Köşkü'nde elini sıkacağı kişileri daha gençliğinden tanıyordu. İstanbul boğazındaki yalısında ve limana demirli teknesinde her akşam onlarca devlet yöneticisi olurdu.
Siz Demirören ismini bilmezken, yöneticiler çok iyi arkadaşıydı. Süleyman Demirel’e şaka yapacak kadar yakındı. Turgut Özal ile Semra Özal sanki akrabası gibi yakındı.
Zaten Semra Özal’ın ‘Papatyalar’ında Demirören’in eşi sağ kolu gibiydi. En yakın arkadaşı ve dostu derken abartmış sayılmayız. Özal ABD'de kalp ameliyatı olduktan sonra hemen yan odada Erdoğan Demirören vardı.
Bu çok ilginç hatta tarihi bir anıdır. Bana Semra hanım anlattı. Sizinle paylaşmak istedim. Bugün ‘Medya Kralı’ olan Erdoğan Demirören’in yaşaması, Özal’ın dikkati, aklı, zekası ve ısrarcı oluşu sayesindeymiş.
Biliyorsunuz, Özal’a by-pass ameliyatını ABD Houston'da dünyanın en önemli kalp doktoru Prof Dr Michael De Bakey yaptı. O günlerde ülkemizden pek çok iş adamı ve samimi arkadaşı geçmiş olsun ziyaretine gitmişti. Bunlardan biri de Demirören'di…
Özal o kadar bilgili ve akıl adam ki, bu hasta ziyareti sırasında ‘Erdoğan senin rengini beğenmedim. Hazır buraya gelmişken, seni yan odaya yatıralım, bir güzel check-up yaptıralım ‘diyor.
Demirören ‘Bir şeyim yok. Çok işim var. İstanbul’a dönmem lazım‘ dese de, Özal dinlemeyip Demirören’i hastaneye yatırtıp hemen tüm tetkiklere başlatmış. Gerçekten de bir alarm sinyali gelmiş. O sinyalin sonu kötü sonuçlara gidermiş. Durumun ciddiyetini fark eden Demirören dönme ısrarından vazgeçip, Cumhurbaşkanının yanındaki odada tedavi görmeye başlamış. Sağlığına kavuşana dek İstanbul ‘a dönmemiş.
İşte Semra Özal hanımın anlattığı sonu mutlu biten anı bu. Özal bütün iş adamlarına yakındı ama Demirören’in yeri ayrı idi. Tabii ki Demirören de Özal’ı ayrı severdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da, taa gençlik yıllarından tanır. En önemli ortak noktaları futboldur. Demirören, Aksaray çocuğu iken Beşiktaş Genç takımında top oynuyordu. Daha sonra İstanbul Mahalli Liginden Adalet’e transfer oldu.
O yıllarda Genç Milli Takımın vazgeçilmez oyuncusu idi. Sen nereden biliyorsun? diye sorarsanız… Erdoğan Demirören’i ilkokul ikinci sınıfa giderken yani 1956 yılından beri tanıyorum.
Hafta sonları Yeşilyurt’a ablası kapı komşumuz Şükran teyzeye gelirdi. Şükran Demirören’in ikizleri Ahmet ile Fahri hem mahalle, hem sınıf arkadaşım idi. Birkaç yaş küçük Fahri Karakaşlı şu sıralar dünyanın en popüler erkek modacıları arasında sayılıyor. Futbola meraklı çocuk, mahallemizden bir ağabeyinin Beşiktaş forması giymesi ne demek?
Hepimiz Erdoğan ağabeyimize hayrandık. Onu Metin Oktay, Can Bartu ile mukayese ediyorduk… O zaman dünya şöhretlerini tanımıyoruz. Şimdi olsa, Erdoğan abinin şutları Ronaldo'dan daha sert diye aramızda kavga ederdik. Ben ve tüm Yeşilyurt çocukları topa vurmasını Erdoğan ağbimizden öğrendik. Tabii yeğenleri Ahmet-Fahri ikiz kardeşler sayesinde.
Özetle 1955 ile 1965 yılları arasında Yeşilyurt-Yeşilköy çocuklarına futbolu sevdiren ve öğreten kişidir. Bir sabah eve giren Yeni Sabah Gazetesinde ‘Genç Milli Takım fotoğrafında Erdoğan ağbimi görünce sevinç çığlıkları atmıştım. O fotoğrafı o gün bütün erkek çocukları gördü. Ağbimizin milli forma ile gazetede fotoğrafı çıktı, olacak iş mi bu?
Erdoğan ağabeyi ben Beşiktaş'ta hayal ederken izini kaybettim. Çünkü 1960 askeri darbe oldu. Babamı THY'den attılar. Yeşilyurt'tan ayrılmak zorunda kaldık. 11 ay babamın giysilerini satarak yaşadık. Babamın politika ile ilgisi yoktu ama annem Bakırköy Vatan Cephesi kadınlar kolunun faal üyesi idi.
Erdoğan ağbimiz o zaman da kelimeleri seçerek konuşurdu. Hiç boş konuşmazdı. Baktığı zaman ne istediğini anlatırdı. Ben bugünlerde bazen Cumhurbaşkanı Erdoğan da o bakışları görüyorum. Liderlik vasfı mı, güçlü karakter mi artık ne dersiniz bilemem. Ama bulunduğu toplumda hep lider pozisyonunda idi. Sözü dinlenen ağır delikanlı yani.
İş ve spor dünyasında hep gizli lider kaldı. Bir de şu avantajı vardı. Amerikalı aktör Robert Redford’a benzerdi. Yani çok yakışıklı delikanlı idi. Sarı saçlarına Yeşilyurtlu ablalarımız, halk dili ile resmen hasta idi. Ahmet ile Fahri’ye "dayınız bu hafta sonu gelecek mi?" diye soran ablaları hatırlıyorum. Her bayram Erdoğan ağbinin annesine el öpmeye gittiğimizi ve iyi bir harçlık alarak hemen Bulvar Sinemasına daldığımızı bugün gibi hatırlıyorum
Doğuştan Beşiktaşlıdır. Ve Beşiktaş'ta her zaman görünmeyen gizli başkandır. Futbol dünyasında yıllardır dediği padişah emri gibidir. Şayet Erdoğan ağbi olmasa, Beşiktaş bugün Dikilitaş gibi semt takımı kalırdı. Çünkü havasından mı suyundan mı bilemem, oralarda kabadayı çoktur. Boğaz çocukları da kolay kolay haklısın demez.
Son 50 yıl içince Beşiktaş’ın içine sinmiş kişileri saymaya kalkarsam, ölümü Ortaköy meydanında sallandırlar. Tabii bu arada rahmetli Süleyman ağbiyi de unutmamak gerekir. Başkan seçimlerinde Erdoğan ağbinin rolü büyüktür. Erdoğan Demirören’e sorulmadan kimse Beşiktaş adına bir şey yapamaz.
Gazeteciliğe başladığım yıllarda İstanbul gece hayatının ‘ağır ağbisi’ olarak hep baş köşede oturduğunu gördüm. Kimse ona sataşamadı, o da kimseyle muhatap olmadı. Hep ulaşılmaz, zor tepede kaldı. Erol Simavi ile dolaşırdı.
Yanılmıyorsam ülkemizin ilk yerli süper marketi olan Ankara Pazarları’nda Erol bey ile ortak idi. Akla gelen her konuda yatırım yaptı, şansını denedi. Ama hiçbir zaman medya patronu olmak istemedi. Hep son saniye kaçtı.
İstese Hürriyet’i 30 yıl önce satın alırdı. Rahmetli Erol Simavi, küçük oğlu Saffet Simavi intihar edince çok kötü bunalıma girdi. Büyük oğlu Sedat’ın Hürriyet’i yönetemeyeceğinden, gazetenin kapanmasından korkuyordu. O günlerde Demirören Hürriyet’i alabilirdi.
Demirören Milliyet’i aldığı zaman bu yüzden çok şaşırmıştım. Ama Hüriyet’ in patronu olunca hiç şaşırmadım. Belki de bu rahmetliye verdiği bir sözün yerine getirilmesi. Bazen kader insanı alıp götürüyor. Yıllar önce medya patronu olmak istemeyen Demirören bugün Hürriyet, Milliyet, Posta, Vatan gazetelerinin ve Kanal D, CNN Türk gibi pek çok Tv kanalının sahibi olarak Medya kralı…
7 yaşından beri yani 62 yıldır tanıdığım Erdoğan Demirören’in bence en önemli özelliği, çok iyi koleksiyoner oluşudur. iş adamlığından daha iyi bilir dersem yalan olmaz. Bir resme baktığı an hayat hikayesini okur. Heykel konusunda da uzmandır. Evi müze gibidir. Kimsenin tozunu bile alamadığı resimler ve heykellere çocuğu gibi bakar. Hayatı müzayede takiple geçti dersem yalan olmaz.
Ailesine olan düşkünlüğü de kitap yazılır. Ben ablası Şükran teyzeye olan ilgi ve saygısını yaşayarak biliyorum. Ergin-Bilgin kardeşlerine de babalık yaptı. Yeğenlerine çok yakındır. Hepsi de çok sever.
Son cümlem şu olabilir; Erdoğan Demirören diğer iş adamlarından çok farklı ama tam Türkiye'ye uygun bir kişiliktir.Yere sağlam basan, korkmayan, yürekli, delikanlı bir adam.