Ünlü olmak günümüz dünyasında hem çok kolay hem de çok zor. Çünkü beklenmeyen anda
başa konan talih kuşuyla gelen rol teklifinin bir anda milyonların sevgilisi yapıvermesi işten
bile değil. Öte yandan bu şöhretin hakkını layıkıyla verip devamını getirmek daha önemli.
Tabii, şöhret yükünün altında yitip gitmek de var hesapta. İşte tam da bu noktada, şanstan
ziyade kişilik ve yetenek olguları giriyor devreye. Oyunculuk gücü yüksek olanlar, ünlülüğün
şımarıklığına kapılmayanlar, başlangıçta yakalanan çizgiden sapmadan ilerlemeyi beceriyor.
Türkiye’nin ‘Şefkat Tepe’ dizisinden Aslı karakteriyle tanıdığı Merve Akaydın da bu kategoriye
giren ünlülerden… Kariyerindeki tazeliğe rağmen sevenleri bir hayli!
Peki, kurtlar sofrasına benzeyen oyunculuk dünyasında, sinemaya da ‘Emicem Hospital’ ile
yelken açan Merve Akaydın’ın yeri, duruşu, hedefleri ve sektöre yönelik görüşleri nelerdir?
Oyunculuk performansının yanı sıra cana yakın kişiliğiyle farkını ortaya koyup fan kitlesinin
desteğini her zaman yanında hisseden ve hayranlarıyla arasını her daim sıcak tutarak bu
ilginin hakkını veren Merve Akaydın’a aklımıza takılanları sorduk… O da sağ olsun bizi
kırmayıp dobra dobra cevapladı sorularımızı. Geriye sizlerle paylaşmak kaldı…
ÖNYARGILARIMDAN SIYRILIP KOŞULSUZ SEVGİYE BIRAKTIM KENDİMİ…
Merve Akaydın’ın kim olduğunu televizyon izleyicisinin çoğunluğu, özellikle de Şefkat Tepe
gibi hayli ses getiren bir dizinin takipçileri, biliyor. O yüzden biyografik yönü bir yana bırakıp
‘Merve Akaydın nasıl bir insandır. Hayattan beklentileri, umutları nelerdir’ sorusuyla
başlasak… Kendinizi, kişiliğinizin artısıyla eksisiyle, kendi gözünüzden anlatır mısınız bize?
-Bu günlerde belki de tek yaptığım şey bu; kendimi irdelemek. Hayattan "ne istiyorum ne
bekliyorum" bu soruların anlamları daha da farklılaşıp derinleşti benim için... Kendi içime dönmüş
ve araştırma halindeyim aslında. Yapmak istediklerim ve istemediklerim bu süreçte daha da ayrıldı
birbirinden. Önyargılarımdan sıyrılıp koşulsuz sevgiye bıraktım kendimi.
Sosyal medyadan paylaşımlar, fanların desteği günümüz oyuncularının olmazsa olmazı.
Bunların destek gücü hepimizin malumu. Siz de fan sevgisini tadan, tüm mecraları aktif
biçimde kullananlardansınız. Benim sorum, bu modern etkileşim araçlarının olumsuzluğu
üstüne olacak. Size göre hangi aşamada pozitiften negatife dönüşür, sosyal medya ve fan
olguları? Daha açık bir ifadeyle oyuncu açısından bunların zararları neler olabilir? Siz herhangi
bir sıkıntı yaşadınız mı bu konuda?
-Yaşadığım sıkıntı adıma açılan fake hesaplar tabii ki... Birçok arkadaşım kandırılıyor. Hatta bazı
arkadaşlarım adına sahte hesap açıp bana ulaşmaya çalışanlar oldu. Bunlar üzücü ve yorucu
oluyor. Onun dışında beni kötü etkileyecek bir durum yaşamadım.
Oyunculuk konusunda olması gerekenler, üstünde çokça konuşulan bir konu. Ancak gerçek
şu ki, dile getirilen hassasiyetlerin uygulamada pek geçerliliği yok. Dolayısıyla bunları
sıralamanın da pek bir anlamı kalmıyor neticede. Bu açıdan ben olaya tam tersinden
yaklaşmak istiyorum. Yani bir oyuncuda bulunması gereken özellikleri değil de, olmaması
gerekenleri sormak istiyorum. Sizce başarılı olmak isteyen oyuncular, gerek rollerini
sergilerken, gerekse özel yaşam açısından nelerden kaçınmalıdır? Kısacası hangi özellikler
oyunculuk vasfına yakışmaz?
-Disiplinsiz olmak, işine saygı duymamak kesinlikle! Ben sete gitmeden 2 saat öncesinden kendime
gelmeliyim. Gerek yüz, gerek ruh açısından kendimi hazırlamaya başlamalıyım… Ki, günlük
hayatımdan çıkıp işime odaklanayım. Başarılı bir performans için kendini disipline etmek şart.
ÖNYARGILARDAN KURTULUP KEŞFE ÇIKMAYA HAZIR OLMAK GEREK!
Samanyolu TV’deki Yeşil Elma’ya da konuk olmuştunuz. Oradaki duruşunuz eli mutfak işlerine
alışkın, hamarat hanım tablosu yaratmıştı. Gündelik yaşamınızda mutfakla aranız nasıl?
‘Canım sıkıldı hadi bir kurabiye yapayım’ der misiniz? Pişirmekten hoşlandığınız özel bir
yemek var mı? Bu sorulara ilaveten, ev hanımlığı ile çalışan kadın ayrımında hangi tarafta yer
almak sizce daha avantajlı?
-Kesinlikle çok seviyorum. Katıldığım hiçbir programda, böyle davranırsam daha çok sevilirim,
mantığını gütmedim. Açıkçası ben, zamanı iyi programlarsan her şeye yetişilebileceğini
savunuyorum. İşine de gidip akşam gelip ertesi gün için yemeğini hazırlamayı seven bir insanım.
Mutfağı hiç sevmezdim ama kendime ayırdığım bir zaman diliminde ne kadar hoşuma gittiğini
keşfettim. İlk soruyla da ilgili olarak aslında önyargılardan biraz kurtulup keşfe çıkmaya hazır
olduğunuzda kendinizle ilgili çok fazla şeyi değiştirebiliyormuşsunuz. Konu, buna ne kadar açık
olduğunuzla ilgili.
ŞİDDETE KADIN ÜSTÜNDEN DEĞİL, İNSAN ÜSTÜNDEN BAKMALI
Kadına yönelik şiddet ne yazık ki toplumumuzun kanayan ve bir türlü tedavi edilemeyen
yaralarından. Yargılamalardaki ‘iyi hal’ indirimleri de oldukça tepki çekiyor biliyorsunuz. Hal
böyleyken dizilerde hız kesmeyen şiddet konusunda görüşleriniz neler?
-Şiddet hayatımızın her alanında karşılaştığımız bir konu aslında… Kadın üstünden değil de, insan
üstünden gitmek gerek diye düşünüyorum. Televizyonda vurgulanması ne kadar doğru
bilemiyorum ama örnek teşkil edebilecek her türlü harekete karşıyım. Umudum yasaların daha da
güçlendirilmesi, tüm insanlık adına.
Şimdi bir de şöyle bir tablo var dizilerde… Hemen hemen bütün yapımlarda kadınların kendi
hemcinslerine yönelik kötülüğü, erkeklerden daha ağır basıyor. Kıskançlık, kışkırtma, entrika
hep kadınlarda. Aile büyüğü kadınlar başı çekiyor bu konuda. Bu yansımalar toplumdan mı
kaynaklanıyor yoksa reyting getirici çatışmacılık yaratma isteğinin sonucu mu?
-Olaylara biraz daha insan üstünden bakabilirsek daha şahane olacak... Tabi biraz reyting amaçlı
bu işler...
Dizi kadınlarına değinmeye başlamışken… Yazılarımda da sıkça üstünde durduğum bir konu
var. Senaryoların evli erkeklere başka kadınları musallat etme tutkusu bana göre çok rahatsız
edici bir durum. Üstelik bu tabloda evli kadın hep kötü-sevgisiz-lüks meraklısı-erkeği üzen biri
olarak gösteriliyor. Buna karşılık araya giren kadın da onun tam zıddı vasıflarla donatılıp
masumlaştırılıyor. Yani bir nevi aldatmayı aklama, erkeğin ihanetini hoş gösterme
operasyonu. Genç kızlar derseniz, erkek arkadaş uğruna olmadık hainlikler peşinde. Tüm
bunlara karşı yorumunuz nedir? Siz de bazıları gibi ‘Bunlar neticede gerçek olmayan hayatlar.
Aile yapımızı bozmaz’ diye mi düşünüyorsunuz?
-Televizyon bu konuda çok güçlü bir araç, daha kaliteli kullanılmalı. Sonuçta izlediği karakterlere
derinden bağlanan bir toplumla yaşıyoruz. O yüzden daha dikkatli olunması gerektiğini
düşünüyorum.
GİZLİ ÇEKİMLER SİNSİCE GELİYOR BANA
Dizilerden yaşama dönecek olursak, ‘ünlülük’ olayı takılıyor aklıma. Malum kişilikleri
değiştirmeye fazlaca müsait bir yönü var ünlülüğün. Yanılmıyorsam 55’inci bölümde
katıldığınız Şefkat Tepe dizisindeki Aslı rolüyle hayli popüler bir yüz oldunuz siz de. Bu da
sokağa çıktığınızda ilgiyle karşılaşmak demek haliyle. Bizdeki ünlülerin bazıları bundan
tedirgin oluyor. Kimileri kısmen haklı olsa bile ben bu konuda genellikle abartıya kaçıldığı
görüşündeyim. Şimdi size dönecek olursak… Sade vatandaş gibi dolaşma rahatlığına sahip
misiniz sokaklarda? Halkın arasına karışmak, mesela toplu taşım araçlarına binmek, gönlünce
alışveriş yapmak Merve Akaydın için mümkün mü?
-Elbette mümkün. Bu konuyla ilgili hiçbir sıkıntım olmadı bugüne kadar. İnsanlar dışarıda görünce
tabii ki yanıma geliyor fotoğraf çektirmek istiyor. Açıkçası hiç rahatsızlık duymadım.
Metrobüsteyken gizlice fotoğrafımı çekmişler bende instagramda dolaşırken gördüm. Haberim
yoktu mesela. Gizli çekime tabi ki karşıyım. Sinsice geliyor bana ama rica eden insanları asla
kırmam.
İLK SİNEMA FİLMİMDE DERSİMİ İYİ ÇALIŞTIM
Şimdi biraz da kariyerinize gelelim. Dizi dünyasına adım atışınız STV’de oldu sanırım. Burada
Şefkat Tepe ile aksiyon yapımlarına olan yeteneğinizi çok net gördük. Sudan Bıkmış
Balıklar’daki konuk oyunculuğunuz da var. Son olarak Emicem Hospital isimli filmi çevirdiniz.
Hatta mikrofonu elinize alıp ‘Cız yaparım’ diyerek sesinizin güzelliğini de ispatladınız.
Teaser’ından gördüğüm kadarıyla, vicdanla cüzdanı buluşturan bir komedisi ve Karadeniz’in
coşkulu havasında yaşanan aşkıyla hoş ve değişik bir film. Yani Şefkat Tepe-Sungurlar ile zıt
yönlerde bir içeriğe sahip. Buradaki rolünüzden ve oyunculuğunuza katkısından kısaca
bahseder misiniz? Uzun zaman canlandırdığınız Aslı karakterinden sonra filmdeki Doktor
Hanım rolünü yadırgadınız mı?
-İlk sinema filmim olduğu için tabi ki çok heyecanlıydım. Dersime iyi çalıştı. Karakterin alt metnini
iyi oluşturdum. Bana yakın bir karakter değil Miray ama hayatımın içinden çıkan bir tarafı da var.
Daha önce dublajlı çalıştığım için biraz gerilmiştim açıkçası ama sesli çekimi çok çok sevdim.
Umarım seyircimiz de beğenir. Galayı sabırsızlıkla bekliyorum.
DAHA DİŞLİ BİR KARAKTER OYNAMAK İSTİYORUM
Filminizi ben de sabırsızlıkla bekliyorum. Rollerden devam edersek… Mevcut dizi sisteminde
oyuncular da, karakterler de klişeleşti. Bu olumsuzlukta en büyük sorumlu bana göre seyirci
kitlesi. Çünkü onların talebi ve kabullenmişliğiyle hep aynı tarz işler çıkıyor ortaya. Sizin dizi
projesi olarak aklınızda bulunan bir karakter şablonu var mı? Bunun dışında ‘Kesinlikle
oynamam’ diyeceğiniz bir rol tanımınız bulunuyor mu?
-Her rolü oynayabilecek düzeye gelmek benim için çok önemli. Bu yüzden rol sınırlamam yok. Ama
artık masum kız yerine, daha dişli bir karakter oynamak istiyorum açıkçası. İlla kötü olmak zorunda
değil, uğraştırıcı olsun yeter.
SEYİRCİYİ BAZEN ŞAŞIRTMAK GEREK
Karakter klişesinin yanı sıra kurgu dünyasının genel alışkanlığı, ‘mutlu son’. Senaryoların
çoğunluğu seyircinin kahramanları ‘kavuşturma’ merakı üstüne yapılıyor. Gerçi sizin Aslı
karakteriniz bunu tam yaşayamadı ama mevcut dizilere baktığımızda sırf seyirci istiyor diye
çiftler yaratılıyor ve nihayetinde mutlu sona erişiliyor. Böyle bir yaklaşım size doğru geliyor
mu? Sadece seyirci istiyor diyerek baştan itibaren türlü badireler atlatan, en olmadık
engelleri aşan kahramanların sonunda birbirlerine kavuşup sanki hiçbir şey olmamış gibi
memnun mesut bir tablo ortaya çıkartmaları mantığa uygun mu?
-Hikâyenin mutlu sonla bitmesini her izleyen gibi ben de istiyorum. Fakat gerçeklik de önemli bu
noktada. Senaryo bağlamında inandırıcılık yoksa mutlu sonla bitmese de olur. Bazen şaşırtmak,
mutlu sondan daha mutlu edebilir seyirciyi.
KİMSE DÜZENİNİN DEĞİŞMESİNİ İSTEMİYOR
Bu harika tespitinizin ardından biraz da sektörel sorunlara bakalım istiyorum. Ücretlerin
ödenmemesi, eser intihalleri bir yana Türkiye’deki çalışma temposunun zorluğu şikâyet
konusu. Bu da, ağırlıklı olarak dizi sürelerinden kaynaklı. Hep konuşulduğu halde aynı tas aynı
hamam devam ediyor üstelik. Sizce şikâyet edilen ama bir türlü düzeltilemeyen problemde
başrollerin de payı var mı? Şöyle söyleyeyim, başrol oyuncularına ödenen yüksek rakamların
yükü mü, maliyeti karşılamak isteyen yapımcıları uzun süreli diziye yöneltiyor? Başroller
aldıkları ücretleri aşağı çekseler, dizilerin maliyeti düşeceğinden süreleri de kısalabilir mi?
-Bu sebep tek bir şeye bağlanmamalı tabi. Herkes taşın altına eline koysa anlaşma sağlanabilir.
Ama kimse kendi düzeninin değişmesini istemiyor ve söylenenler havaya gidiyor.
DANSIÇI OLMAK İSTERDİM
Kesinlikle herkes elini taşın altına koymalı bence de. Yabancılar bu konuda bizden daha
sistemli. Yabancı demişken… Son zamanların modası Amerikan veya Güney Kore yapımlarının
uyarlamalarını ekrana taşımak. Siz bu uyarlamaları başarılı buluyor musunuz? Yabancı
formatların, gerek dizi gerekse reality show açısından kültürümüze uygunluğu konusunda
düşünceleriniz nedir? Böylesi bir yapımdan rol teklifi gelse cevabınız ne olur?
-Reality Showlar daha başarılı sanki. Çünkü diziler birebir uygulanamıyor. Bu da eksikliklere neden
oluyor. Bence uyarlamasındansa, orijinalini izlemek daha keyifli. Rol konusunda bilemiyorum… Onu
teklif geldiğinde düşünmek lazım.
Yeni sezon başlamak üzere. Bu süreçte dizi, sinema veya tiyatro adına içinde yer alacağınız
yeni bir proje var mı? İlaveten sesiniz oldukça güzel. Değerlendirmeyi düşünür müydünüz?
- Müzik benim için her zaman çok önemli ama bunun için ayrıca bir çalışmam yok. Sahneden çok
uzak kaldım ve zamanımı tiyatroyla geçirmek istiyorum bu sezon. Şu an bir dizi projesi yok.
Belki biraz klasik olacak ama… Oyuncu olmasaydınız hangi mesleği tercih ederdiniz, diyerek
noktayı koymak istiyorum.
- Dansçı olmak isterdim. Sahneden vazgeçemiyorum. Çok teşekkür ederim güzel sorularınız için.
Sorularıma samimi cevaplar verdiğiniz için ben de teşekkür ederim Merve Hanım. Filminizde
ve yeni projelerinizde başarılar...
ANİBAL GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal
FOTOĞRAFLAR - METİN CELEP