Yeni yıl, yeni umutlar olarak görülür ya… Ne yazık ki yeni umutlara pek yer yok gibi korkunun egemen kılındığı dünya tablosunda. Zira koltukta kalmanın formülünü düşmanlık yaratmakta görenler sayesinde savaş çığlıklarının yüksek sesle atıldığı, menfaat uğruna başka ülkelerin iç meselelerine karışmanın marifet sayıldığı günlerle yol almaya başladık 2020 yılında da!
Korku… Düşünmesi-sorgulaması baskılanmış insanları yönetmenin-yönlendirmenin en kolay formülü. Dahası nefret yaymak, ötekileştirmek, çatışmalardan beslenmek için de oldukça elverişli bir yol.
Kısacası Star Wars filminin ‘Korku, karanlık tarafa giden yoldur. Korku öfkeye, öfke nefrete, nefret ise acıya yol açar’ sözleriyle de saptadığı gibi korkunun kitleler üstündeki gücü oldukça büyük.
Nitekim korkunun insanları ve toplumları şekillendirme gücü, siyasette ve uluslararası ilişkilerde olduğu kadar, ‘din-inanç’ konusunda da kullanılmış tarih boyu. İnsanları düşünmeye ve yanlışları görmeye sevk eden her eylem-söylem tehlikeli sayılıp buna dair korkular türetilmiş çabucak.
Kuşkusuz kurgu dünyası da bu baskıcı mantıktan sıkça nasiplenmiş. Nasıl ki, 2020 yılına gelindiği halde, ‘Messiah’ dizisine yönelik eleştiriler, yasaklatma isteğine varan korkular da bu yanlış algılardan türemekte!
Uzun zamandır beklenen orijinal Netflix dizisi izleyiciyle buluşmanın ardından, kimilerinin devreye soktuğu korku odaklı eleştiri bombardımanı sayesinde, 2020’nin sorunlarından biri olup çıktı adeta. Her ağzı olanın maalesef konuşmayı marifet sayması gibi bu konuda da, gerçekle bağdaşmayan türlü yorumlar ve tepkiler saçıldı ortalığa… Yiyen, yer misali.
Çekimlerin bir bölümünün yapıldığı Ürdün, diziyi ‘İslam karşıtı’ görüp dinin kutsallığını ihlal ettiği gerekçesiyle ülkede yayınlanmamasını isterken, kimi çokbilmişler de henüz diziyi izlemeden olayı Mesih-i Deccal’e yani ‘Sahte Mesih’e bağlayıp dizideki Messiah karakterini ‘şeytani figür’ olarak değerlendirdiler.
Dizi içeriğini İlluminati örgütünün algı operasyonuna bağlayan da çıktı, hadislerle diziyi karşılaştırıp ‘‘Dizinin Mesih’i bizden değildir’’ diyen de oldu.
Velhasıl; İşin derinliğindeki yapıcı ve uyarıcı mesajları görmezden gelerek tepki göstermek, eleştirmek alışkanlığı ‘Messiah’ için de devreye sokuldu hemen. Zira henüz projenin tanıtım aşamasındayken baş gösteren bu alışkanlığın arka planında ‘korku salma’ ve ‘sindirme-baskılama’ zihniyeti yatıyordu her daim olduğu gibi! Daha net ifadeyle, yorumlara dayalı dini söylemlerle insan zihnine at gözlüğü takılmaya çalışılıyordu.
Oysa ‘İşitecek kulağı olan işitsin’ isimli bölümle başlangıcını yaparak dünyaya seslenen ‘Messiah’ dizisi, 10 bölüm boyunca herhangi bir dinle ilişkilendirilmekten kaçınarak ilerleyen bir içeriğe sahip. Messiah karakteri ne İslam karşıtı bir söylemde bulunuyor ne de Hıristiyanlığı veya Museviliği yüceltiyor.
Davranış ve konuşmalarının herhangi bir şeytanilikle ilişkisi de kesinlikle yok. Dahası asla ve asla hiçbir dine, peygambere ve kutsal kitaba yönelik hakaret veya aşağılama mevcut değil.
Esasen dünyanın ve insanlığın kurtuluşuna dair vurgulamalarıyla öne çıkan karakter, kendi deyişiyle ‘Tüm insanlarla birlikte yürüyen’ bir yapıda. Dolayısıyla tamamen barışçıl bakış açısına sahip saptamalara odaklanan, bunu yaparken de dünyanın huzurunu bozan kötücül detaylara dikkat çekip kervancının develerini ürküterek korku oklarının hedefi haline gelen ‘Messiah’ dizisinden ‘İslam karşıtı’ safsatalarına inanıp korkmak veya bu gerekçeyle tepki göstermek büyük hata!
Muhakkak ki, bu saptamamıza karşı çıkanlar olacaktır. Ancak 2020’ye yeni bir tartışma konusu yaratan dizi cephesinde her şey açık seçik ortada.
Bununla birlikte objektif bakıldığında rahatlıkla görünen tabloyu daha iyi anlatmak için tamamını izlediğimiz 10 bölümlük ilk sezondan yansıyanlara değinmekte fayda var. Düşünmek, araştırmak, gerçeği önyargısız algılayıp kendi bakış açısını geliştirmek isteyenler için kısaca özetleyecek olursak…
ABD’nin en çok izlenen talk show programının sunucusu Oprah’ın ‘Neye inanırsan ona dönüşürsün’ sözünü sıkça kadraja sokarak, inancın ve yaşam tercihlerinin insanın kendi özünden kaynaklandığının altını çizen ‘Messiah’ dizisi için ilk sözüm… İçeriğiyle, yorum yapmaktan ziyade dünyada olan biteni ve maksatlı dayatmaları düşünmemiz hususunda bizi dürten bir yapıda olduğu yönünde!
İşitecek Kulağı Olan İşitsin, Sarsıntı, Tanrı'nın Parmağı, Sınav, Gördükleri Halde Görmesinler, Hepimiz Ölmeyeceğiz, Söylendi ve Yerine Geldi, Mücbir Sebep, Tanrı Daha Büyüktür ve Günahın Bedeli adlarını taşıyan bölümlerden oluşan ilk sezon, IŞİD güçlerinin Şam’ı işgal hazırlığıyla ve Suriye halkının mağduriyetiyle yapıyor başlangıcını. Güncel savaşın yıkıcı yüzünü yansıtarak yola çıkan dizi, çaresizlik içindeki halka ‘kurtuluş’ müjdeleyen Messiah’ın yanlışları saptayan vaazıyla başlatıyor mesajcılığını. Ne mesajlar veriyor derseniz…
-Öncelikli mesaj, peygamberlerin kitaplarında yazılanların yorumu üstüne! Din kitaplarında yazılanları kendilerince yorumlayarak halka dayatıp, inananların yaşamlarını fetvalarla şekillendirmeye çalışanlara karşı ‘‘Siz kimsiniz ki, Allah’ın sözlerini değiştirme yetkisini kendinizde görüyorsunuz’’ demeye getiriyor.
-Din üstünden kan dökmeye kalkıp korku salan IŞİD güçlerinin kum fırtınasıyla yok olmasının ardından halk tarafından ‘El Mesih’ olarak adlandırılan Messiah, zorlama olmaksızın peşine takılanları İsrail topraklarına yönlendirdiğinde ikinci mesaj çıkıyor ortaya.
2000’e yakın takipçinin ‘cihad’ sevincine karşılık silahlarını toplatıp gömdüren Messiah, silaha silahla; kötülüğe kötülükle karşılık vermenin daha büyük sorunlar doğuracağını… Barışın, insana insanca yaklaşımla sağlanabileceğini yansıtıyor bu süreçte.
-Sınırda bekletilen aç ve silahsız mültecilerle dünyanın ilgisini bu bölgeye ve kendi üstüne çeken Messiah, devamında İsrail-CIA ilişkisine yöneltiyor dikkatleri. Bu süreçte tanıştığı Aviram ile MOSSAD’ın sorgulama tekniklerinin insanlık dışı yüzünü açığa çıkartmanın yanı sıra, ABD’nin CIA aracılığıyla her fırsatta İsrail’in işlerine burnunu sokmasından İsrail’deki görevlilerin de hiç memnun olmadığı konusuna vurgu yapıyor.
-Savaşa karşı sakin ve barışçıl taktiğiyle İslam davasını dünyaya duyuran Messiah’nın, tüm bunları yaparken hangi dine mensup olduğunu belirtmemesiyle karaktere dinler üstü bir statü kazandıran içerikte, CIA’nin Ortadoğu’daki din temelli oluşumların yönlendiriciliğinden duyduğu rahatsızlık da senaryonun ilerleme sürecinde rol oynayan önemli bir mesaj.
-Allah’tan başka ilah olmadığı konusunda uyaran Messiah’nın, barışın unutulduğu topraklardan insanlığa verdiği bir diğer mesaj, kendisine en çok inanan ve ‘İmam’ diye hitap eden Cibril aracılığıyla… Rüyasında Messiah’yı görmenin ardından ondan aldığı güçle çırılçıplak soyunarak İsrail askerinin karşısına dikilen Cibril sayesinde, insanlar arasında fark olmadığını ve kimsenin bir başkasına elindeki silaha güvenip kötü davranmaya hakkı bulunmadığını söylemekte.
Her ne kadar CNN muhabiri bu cesur hareketle gelişen etki-tepki durumunu ‘Fareli köyün kavalcısı’ mantığıyla yorumlasa da… Messiah’nın Cibril ile geliştirdiği tablo, herkesin eşit olduğunu; düşmanlıkların halklardan değil yönetimlerden kaynaklandığını söylemeye odaklı!
-Allah’ın dünyada olan biteni izlediğini ve tepkisini felaketlerle gösterdiğini fısıldayan Messiah’nın mesajcılığının Hıristiyan cephesinden yansımasıysa, Teksas’taki hortumla başlıyor. Koca kasabadan üç kişinin Pazar ayinine katılmasının ardından umudunu yitiren Baptist Papaz Fritz’in kiliseyi yakma aşamasında başlayan fırtına ile ortaya çıkıp ‘Fırtınanın Gözü’ tasvirine uygun biçimde kendini gösteren Messiah bir anda Amerikan hükümetinin sorununa dönüşüveriyor.
Tabii buradan da oldukça ciddi mesajlar doğuyor. Misal, kendisini İsrail’e teslim etmek için kurulan mahkemede hangi dinden olduğu sorulduğunda ‘Tüm insanlarla birlikte yürüyorum’ diyerek bütün dinleri kapsayan bir bakış açısına sahip olduğunu göstermesi… Böylece Allah nezdinde tüm insanların ve dinlerin farksızlığı tekrar saptanıyor!
-Kur’an-ı Kerim’den başka kitap okumamak gerektiğini söyleyen baskıcı tarikat şeyhi aracılığıyla gençlerin nasıl ‘canlı bomba’ haline getirildiğini ve aslında bombanın düğmesinin kendini patlatmaktan korkanların elinde olmadığını gösteren dizideki önemli mesajlardan bir diğeri, Amerikan Başkanı ile Messiah arasında yaşanan konuşmada gizli.
Dünyadaki tüm kargaşanın sebebinin Amerikan güçleri olduğunu saptamaya yönelik sözleriyle yaşamsal gerçeklere parmak basan Messiah, Allah’ın gazabından kurtulmanın tek yolunun ABD’nin dünyanın dört bir yanında bulundurduğu tüm askerleri çekmesi olduğunu söylemekte.
-Messiah’ın ABD Başkanı’na ‘Bin yıllık barış için tüm Amerikan askerlerini geri çekin’ demesi beraberinde başka mesajları da getiriyor tabii. Hâkimler de dâhil, her kademede etki sahibi olup düzeni bozma potansiyelinde gördükleri kişilere karşı komplolar kurmaktan çekinmeyen perde arkasındakiler bu durumda derhal giriyor devreye.
Böylece CIA’yi maşa gibi kullananlar sayesinde, barış ya da savaşın ABD Başkanlarından ziyade gizli odakların elinde olduğunu ve bunların çıkarlarını korumak için barıştan ziyade savaşı sevdiklerini hatırlıyoruz bir kez daha.
-Keza, telkinlerle ve kadınlarla kandırdıkları ergenleri ‘canlı bomba’ yapan sözde dini önderler de, varlıklarını-baskılarını sürdürmek için savaştan-kargaşadan medet umma alışkanlığının Ortadoğu’daki yansıması halinde dizide! Müslümanlar tarafından Ramallah’taki camide bomba patlatan şeyh, çıkarı için kendi dininden ve ırkından insanların kanını dökmekten çekinmeyen bu zihniyetin göstergesi.
-Papaz Felix’in dönüşümü de ders niteliğinde… Başlangıçtaki masumiyetine ve alçakgönüllü inancına karşın zaman içinde Messiah’nın menajerine dönüşme hırsına kapılıp TV şovundan medet umar hale gelmesiyle, insan hırsının Hıristiyanlıktaki cephesine pencere açıyor.
-Çok yönlü dizide ajanların özel hayatlarının düzensizliğine de ‘çocuk’ olgusu üstünden yer verilmiş ayrıca. Bu noktada insanların, birbirinin yansımasından ibaret olduğunu söyleyen Messiah’nın en doğal tepkiyi çocuklardan gördüğünü vurgulamak isterim.
Nitekim Messiah’nın epilepsi hastası Rebecca’yı ya da anne özlemi çeken okuma-yazması olmayan gariban Cibri’yi kendisine yakın hissetmesi, Allah’ın zayıfları yücelttiğinin mesajı gibi!
-Tüm bunların ötesinde gerçekçi sözleriyle dünyanın içinde bocaladığı sorunlara dikkat çeken, tüm insanlığı din ayrımı yapmadan kucaklayan bir dille derdini anlatmaya çalışan… Ve inanmanın güzelliğini hatırlatan Messiah, internet çağında inançları diri tutmanın zorluğunu da işaret eden yapıda. Sosyal medya ile oluşturulan kitlesel davranış biçimlerinin, takipçi olayının mucizelerden daha güçlü etki yaptığını açık seçik gösteriyor bize. Velhasıl modern çağda, Mesih olmak zor iş!
SONUÇTA; Müslüman topraklarda Hıristiyan babanın ve Yahudi annenin çocuğu olarak varlık gösterip din tartışmacılığına fırsat yaratmamaya çalışan ‘Messiah’, tam da ‘Savaşlar son bulsun’ dememizi gerektiren şu günlerde insanlığın ihtiyacı olan türden sevgi yüklü bir karakter! Dizinin içeriğini çok fazla açık etmemek için kısaca sıraladığım mesajlarıyla da kendisine yöneltilen tepkileri ve ithamları haksız kılan bir kimliğe sahip.
Dolayısıyla buradan çıkartılması gereken temel ve en önemli mesajlar da, kutsal kitaplarla tebliğ edilenleri insani kurnazlıklarla şekillendirmenin yanlışlığı ve ‘Dünya barışı’ olmalı! Gerisi, gerçeklerden ve kurulu düzenlerin bozulmasından korkanların yarattığı kuru gürültüden, havan dövücülerin ‘fasa fiso’sundan ibaret!
Olanak bulanların ‘Messiah’ dizisinden korkma hatasına düşmeden izlemesi ve kurgusal metinden gerçeğe uzanan mesajları doğru algılaması temennisiyle… Korkunun öfkeye, öfkenin nefrete dönüşmediği bir dünyaya var mısınız? Kim bilir, belki bir gün…
Anibal GÜLEROĞLU