New York'ta Korona Zamanları Neler Yaşadım

Bir zamanlar pandeminin merkezi olan New York'ta neler yaşadık...

Ayşın Savatlı Yazar aysin.usa@gmail.com

Tam bir yıl önce bugün, koronavirüslü ilk hastanın Çin’in Jinyintan Hastanesine kaydının yapılmasından sonra geçen dönemde dünyada yaklaşık bir buçuk milyon insan virüse yenik düştü; hayattan, sevdiklerinden kopup gitti. Maske polemiklerinden, Schweppes’in içinde kinin varmış, koronavirüsten korur gibi hurafelere, tuvalet kağıdı stok açığından, Sezen Aksu’nun şarkısındaki gibi homini de gırtlak pufidi kandil tumba yatak hayat tarzına, herkesin içindeki fırıncıyı keşfettiği ekmek videolarından, zoomda doğumgünlerine, toplumu hiçe sayanların verdikleri gizli ev partilerinden, evi spor salonuna dönüştürenlere bir yıldır hepimiz neler neler yaşadık.

Ben bu yazımda New York Manhattan’ın koronalı günlerinden biraz bahsedip, nereden nereye geldik onu anlatmaya çalışacağım.

Her ne kadar pandemi ilanı 2019 sonlarını bulsa da, koronavirüsün aslında daha erken başladığına dair bilimsel çalışmalar son zamanlarda oldukça arttı. Şahsen ben, her ne kadar o dönem tehşis konulmamış olsa da, 2019’un Ekim ortasında koronavirüse yakalandığıma yemin edebilirim; ancak şimdilik kanıtlayamam.

Eşimle birlikte, Çinden gelen dört kişilik bir grupla, New York’un Michelin yıldızlı ünlü Japon Restoranı Momosan’da yemek yedikten 4 gün sonra tam 15 gün boyunca süren, neredeyse yataktan kalkamayacak şekilde, çok ağır hastalandım. Koronavirüse dair ne belirti varsa hepsini çok ağır şekilde yaşadım. Ateş, öksürük, korkunç kas ağrısı… Üç gün öyle kötüydüm ki 45 dakikadan uzun deliksiz uykum olmadı, nefes alamıyorum, ölüyorum diye hüngür hüngür ağlıyordum… Hastaneye gitmedim; çünkü burada çok çok sağlam bir sigortanız yoksa birkaç yüz bin dolarlık faturayı elinize tutuşturmaları çok olası; ben de sonuna kadar direnmek istedim.

Ne yediğimin ne içtiğimin tadı vardı. Kahvenin bile tadını, kokusunu alamadım. Koku ve tat kaybım bir ay kadar sürdü. Saçlarımın avuç avuç dökülmesi 7 ay devam etti. 15 gün sonunda iyileşsem de ancak yataktan kalkıp salonda oturacak kadar halim vardı. Toplam bir ay boyunca evden çıkamadım…

Benden birkaç gün sonra oğlum çok daha hafif belirtilerle hastalandı. Konu çocuğunuz olunca, hastane faturası aklınıza gelmiyor ve hemen doktora gidiyorsunuzJ Biz de öyle yaptık. Beta testleri negatif çıktı; kan alındı ve virütik bir hastalık dendi… Ardından en son eşimin de hastalanması ile zincir tamamlandı. Kaldı ki 15 yıldır beraber olduğum eşimi hasta yatarken ilk kez gördüm.

Ben iyileştikten birkaç hafta sonra Çin’de virüs salgını haberlerini okumaya başladık. Belirtiler bire bir yaşadıklarım gibi olunca içimi anlatılmaz bir korku; ya dünyaya yayılmaya başlarsa kaygısı sardı. Hemen bilimsel araştırmalar okuyup 3M N95 maske stokları yapmaya başladım… 15 Ocak’ta maskelerim elime ulaşmış, hazırlıklarımı tamamlamıştım. Ben bu hazırlıkları yaparken henüz ABD’de vaka bile olmadığı iddia ediliyordu. Maske alın diye baskı yaptığım yakınlarım beni aşırı kuşkuculukla suçladı… Ama sonunda onlar için de hep birlikte maske ararken bulduk kendimizi…

Daha New York’ta kimse koronavirüs ne bilmezken ben uygun yerlerde N95 maske takmaya başlamıştım. Şubat ayı başında, oğlumun kayak tatili için gittiğimiz seyahatte insanların bize garip bakışları dün gibi gözümün önünde… Ama tabii temkinli olmak her zaman mümkün olamıyordu. Hem o dönem ben de her türlü kapalı ortamda maske gerektiğinden bu kadar emin değildim. Manhattan’da günde binlerce insanla dipdibe geçen şubat ayıma dönüp baktığımda, bir gün Broadway Müzikali, bir gün oğlumun basket, tenis, dans, yüzme kursu, bir gün NBA maçı, bir gün doğumgünü partisi neredeyse her günüm insanlarla iç içe geçip gitti. Hatta New York’ta ilk vaka görüldüğünün anlaşılmasından önceki hafta Good Morning America TV programının yapımında çalışan bir arkadaşım Hillary Clinton’la yaptıkları özel röportajı izlemeye davet etmişti. Girip çıkmadığım yer kalmadı desem yeridir. Oğlumun okulunda yaklaşık bin kişi kapalı ortamda saatlerce bir aradaydık. Birinci sınıflardan sadece oğlum “Talent Show”da yer aldığı için tabii ki böylesi bir kalabalığa girmeyi göze almak durumunda kalmıştık.

Sanırım en son katıldığım etkinlik çok değerli sanatçımız, Zülfü Livaneli’nin konseri ve sonrasında da Columbia Üniversitesi’ndeki konuşması olmuştu. Üniversitede, küçücük bir odada yaklaşık yüz kişi iki saatten fazla, havasız diyebileceğim bir ortamda beraberdik. Bu gruptan maalesef Zülfü Livaneli dahil neredeyse herkes koronavirüse yakalandı. Konuşma sonrası oğlumla hatıra fotoğrafı çektirdiğimiz Livaneli, oğlumu yanaklarından öptü. Çok şükür o gün, ne ben ne oğlum hastalandık. Sanırım o dönem bizi daha önceden kalan antikorlar korudu.

Temel fıkralarına fark atan bir enternasyonellikle, Türk, Amerikalı, Kanadalı, Çinli, Japon, Alman, Polonyalı, İtalyan, Perulu bir arkadaş grubu saatlerce bir arada yedik içtik. O dönem, katılmadığım tek etkinlik Çin Yeni Yıl Kutlamalarıydı...

New York’un kayıtlı ilk yedi vakasından biri, benim de aynı salonda davetliler arasında olduğum, Time Warner’ın yeni sinema filminin galasına katılanlardan biriydi. Neyse ki bana bulaşmadı.

Bu arada şehrin yetkilileri, başta belediye başkanı Bill DeBlasio, radyasyonlu çay içen bakan edasıyla, korkmayın hayatınıza devam edin diye reklam yapıyordu. 5 Mart günü, New York yerel kanallarında, sonradan işine son verdiği sağlık komisyonu başkanı Oxiris Barbot ile metroda bir vagondan diğerine ceylan gibi sekiyordu. Günde bine yakın insanın öldüğü New York’ta kişisel kanaatim, virüsün bu denli yayılmasının en büyük sebebi metro kullanımıydı. Dünyanın en geniş ağına sahip, 7 gün 24 saat çalışmasıyla ünlü NY metro sistemi yılda 2.68 milyar, günde ortalama 9 milyon kez kullanımı ile şehrin can damarı gibidir. Çoğu istasyonu eski ve bakımsız olan 116 yaşındaki metro, 472 durağı ile şehrin her yerine gider. Metro kendi gittiği yere virüsünü de götürdü ve şehrin her yerine yaydı.

Vali Cuomo 7 Mart’ta tüm eyalette geçerli olağanüstü durumu ilan ettiğinde toplam 89 vaka tespit edilmişti… Vakalar katlaya katlaya arttı… Upper East Side’daki Lenox Hill Hastanesinde dışarıya morg kuruldu. Bizim Manhattan Midtown’daki evimize yürüyerek 15 dakika mesafede bulunan Javits Center Fuar alanı Amerikan ordusu tarafından 3000 yataklı hastaneye dönüştürüldü. İki sokak yanımızdaki limana Amerikan donanmasının 1200 yataklı gemi hastanesi demirledi. Central Park’ta bile hasta bakım alanları oluşturuldu.

Kabus gibi günlerdi… Sanki New York’ta çekilen, senaryosu kötü, düşük bütçeli bir Hollywood filminin figüranları gibi hissediyorduk hepimiz kendimizi.

Okulların kapanmasında ne yazık ki geç kalınmıştı. 11 Eylül 2001’deki terör saldırısından birkaç gün sonra şov devam eder diyen Broadway bile 12 Mart’ta perdelerini hala açılmamak üzere kapamışken, okullar 14 Marta kadar açık kalmıştı. Pandemi de değil bir hafta saatler bile inanın önemli. Her ne kadar çocukların virüse yakalanması küçük ihtimal dense de, bir New York gerçeği unutuldu. Manhattan’da özellikle ilkokul için genellikle servis sistemi bulunmaz, herkes çocuğunu okula kendi götürür getirir. Sabah 8’de ve akşamüstü 2 buçukta okul önlerinde binlerce insan çocuğunu almak için bir arada bekler ve herkes bir arada okullara girer. İşte böyle zamanlar ne yazık ki virüsün bulaşmasını çok arttırdı.

Ardından hızlı bir kapanma yaşandı. İşyerleri, restoranlar, mağazalar, dükkanlar bir bir kapandı. 24 saat uyumayan şehrin dinlenmeye ihtiyacı vardı. Burada hiç sokağa çıkma yasağı olmadı; ama sürekli evde kalın çağrıları yapıldı.

Biz tam iki ay toplam iki saat evden çıkmadık. O dönem henüz 7 yaşında bile olmayan oğlum 66 gün boyunca 45 metrekarelik bir evin içinden dışarı adım atmadı. İzmir’de kocaman, bahçeli evlere alışkın, New York’ta her gün dışarıda sosyalleşen bir çocuk için çok ama çok zor zamanlardı. Her an ya virüs bulaşırsa kokusuyla psikolojik olarak biz de berbat durumdaydık. Uzaktan eğitimin zorlukları da sorunlara eklendi, eğitimle ilgili bir yazıyı sonra mutlaka yazacağım. Haziran’a kadar hayatımız böyle kutu gibi evin içinde sürüp gitti.

Bizim Nisan’da Mayıs’da yaşadıklarımızı Amerika’nın geri kalanı sonradan yaşamaya başladı. Şimdi de ne yazık ki Türkiye aynı kaderi yaşamaya başladı. Umarım bizim kadar zor günler geçirilmez. Çünkü mesela Manhattan’da normal zamanlarda günde kilometrekareye 67 bin kişi düşerken, İstanbul gibi Türkiye’nin en büyük metropolünde bile sadece 2.7 bin insan düşer. Dolayısıyla İstanbul’dan 20 kat daha yoğun insan yaşayan Manhattan’da virüsün dağılımı haliyle çok daha hızlı olmuştu. Türkiye, tedbir almakta bu kadar geç kalmasaydı, süreci şeffaf yürütseydi bizim durumumuza düşmesi pek olası değildi.

Türkiye’den farklı olarak burada toplumla bütün bilgiler paylaşıldı. Değil vaka sayısının paylaşılması gün gün oturduğumuz posta koduna kadar detayla kaç vaka var, kaç kişi hastanede, kaç kişi vefat etmiş her türlü bilgiye erişebildik. Burada da diğer ülkelerdeki gibi çok ağır ekonomik kriz oldu, mağazalarda fiyatlar ikiye üçe katladı. Milyonlarca insan işini kaybetti. İşsiz kalanlara işsizlik ödeneği bağlandı. Amerikan vatandaşlarına bir defalık yetişkinlere 1200, çocuklara 500 dolar yardım ödemesi yapıldı. Belediye her gün 170 noktada 3 öğün sıcak yemek dağıtımı yaptı.

New York ilk şoku atlattıktan sonra süreci iyi yönetti ve haftada bir milyon yeni vaka çıkan, sadece dün 2300 kişinin hayatını kaybettiği ABD’nin kalanına kıyasla %4’lük pozitif test oranıyla hala iyi gidiyor.

Önümüzde 10 günlük Noel tatili var… Malesef Noel’de sayıların kat kat artması bekleniyor. Her ne kadar aşılama çalışmaları bu ay ortasında başlayacaksa da güneşin doğumundan önceki karanlık gibi günler var önümüzde… 2021 Nisan, Mayıs gibi umarım herşey güzel olacak… Son gelişmelerle ilgili bir sonraki yazımda görüşmek üzere New York’tan sevgiler, koronavirüsten uzak, sağlıklı günler dileğiyle…

Tüm yazılarını göster