Nihayet O Hayat Benim olabildi

Bölümler boyu konu edilen ve bir türlü rahat bırakılmayan cesetten artık ekmek yenilemeyeceğini anlayan senaryonun Yusuf Ağa’nın cesedini açığa çıkartarak gittiği sezon finalinden dönüşü, geçtiğimiz döneme kıyasla daha bir umut verici oldu.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Öyle zamanlar olur ki başkasının yerinde olmak için can atarız. Onların hayatlarıyla kendimizinkini değiştirebilmeyi arzularız. Oysa imrenilen durumların da pek çok olumsuzlukları vardır. Bunlar ancak o dünyanın içine girdikten sonra gösterir yüzünü. Kısacası bize ait olmayan bir hayatı yaşamak kolay değildir… Çalıntı bir hayat gibi! Öte yandan çalınmış hayatların hikâyesini başkalarına yansıtmak da zordur. Nasıl ki 11 yaşındayken bir tecavüzcü ve karısı tarafından kaçırılıp 18 yıl tutsak edilen Jaycee Dugard, ifade edemediği çalınmış hayatını ancak yazarak aktarabilmiştir dünyaya. Öte yandan böylesi bir konuyu uzun süreli diziye dönüştürüp ayakta tutmak daha da zordur. Çünkü her an gerçeğin açığa çıkmasına yönelik yürek çarpıntısı taşıması gereken bu heyecanın layıkıyla aksettirilmesi, doğru bir öykü matematiğini, inandırıcılığı sağlayacak gerçekçiliği, doğal canlandırmayı ve titiz bir yönetimi gerektirir. Aksi takdirde ‘çalıntı hayat’ olayı sıradanlaşır. Anlayacağınız çalıntı hayatı yaşamak da, hikayeleştirmek de zor! Bunun ekran örneği, ‘O Hayat Benim’…

BAŞTAN GÜNÜMÜZE ‘O HAYAT BENİM’ PERFORMANSI
Sezona orta yerden dalarak başarı konusunda ilk soru işaretini yaratan ‘O Hayat Benim’ bu tarz öyküsüyle karşımıza çıktığında farklı yorumlara açık mahiyetteydi. Kalıp olarak bir parça ‘Zehirli Sarmaşık’ dizisini hatırlatan yönleri bulunan dizi, hem sıradanlaşmaya hem de sürükleyici olmaya müsait yapıdaydı. Bu kesişme noktasında önemli olan senaryonun dengesiydi… Ki o da kısa sürede kuruldu.
İlk birkaç bölümün ardından kendini bulan yapımda, özellikle Yeşim Ceren Bozoğlu’nun canlandırdığı Nuran karakterinin açıkgöz analığı baskın çıktı ve Ceren Moray’ı yıldızlaştıran Efsun fırtınası esti ekranda. Gerçi abartılı karakterlerdi ve başlarda mantığı zorlayan yersizlikler sergilemişlerdi ama bunlara rağmen kısa sürede alışkanlığa dönüştüler. Bu iki karakterin zıt köşesine gelince… Ezgi Asaroğlu’nun Bahar’ı, izleyiciye tırnaklarını yedirip saç baş yolduracak derecede abartılı bir saflık ve haksızlıklara boyun eğiş sergiliyordu. Tıpkı Süleyman Atanısev’le hayat bulan dürüstlük yanlısı ama bir o kadar da pısırık İlyas Baba gibi.
30 bölüm boyunca Hülya Bilban’ın yönetiminde yol alan ‘O Hayat Benim’, kimi zaman Bahar’ın taş çatlatan saflığı ve İlyas’ın aşırı mıymıntılığıyla kendini sorgulatsa da… Efsun’un bozuk konuşmalı cazgırlığından illallah ettirse bile… Ve dahi Hülya başta olmak üzere konak efradının tavırlarıyla sinirleri gerse de, izleme zevki yüksek yapımlardan olmayı başarmıştı. Fakat zaman içinde konu yerinde saydığından tıkanma baş gösterdi. Bir yeniliğe gidilmesi şarttı. Lakin yenilik beklenildiği gibi senaryodan değil yönetmen kanadından geldi. Hamdi Alkan yönetmen koltuğuna oturdu. Ardından dizinin havası birden değişti. ‘O Hayat Benim’ diyenler ekip huzursuzluğunun nasıl bir diziye yansıyabileceğini gözlemlemeye başladı.
Denizin bittiği noktaya doğru hızla ilerleyen senaryo, sürekli kendini tekrara düşer oldu. Mantıksız sahneler açısından yerli filmleri aratır hale gelen dizinin temposuysa iyiden iyiye dibe vurdu. Nihayetinde Nuran karakterini öldürüp Yeşim Ceren Bozoğlu’yla yolları ayırma raddesine ulaşan iç huzursuzluk, Nuran’ın ahretliği Sakine’yi de bertaraf edip Birgül Ulusoy’u diziden koparttı. Damdan düşer gibi ortama dalan Sultan teyze ile Oya Başar’ı devreye sokan yapımın bu noktadan sonra mantığı tümden çöpe attığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Oya Başar’ın performans gücüne rağmen Sultan’a yüklenen görevin gereksiz abartısı ayan beyan sırıtıyordu. Mafyavari tavırlarla her duruma müdahil olan ve Salih’le el ele verip Bahar’ı kaçırma saçmalığını tezgahlayabilecek derecede haddini aşan Sultan’ın yaptıklarıyla komedileştirilen dizi sonunda Yusuf Ağa’nın cesedini ortaya çıkartmakta buldu çareyi. Olanı biteni anlatma havasıyla itirafçılığa soyunan Efsun’un mahkemedeki duruşuyla da sezon finaline gitti. Pek heyecanlandırmayan ve büyük beklenti yaratmayan bu sahnenin devamı nasıl gelebilirdi? Abartıyla mı mantıkla mı? Yeni sezon açılışıyla bunu gördük.

‘O HAYAT BENİM’ İVME KAZANARAK GİRDİ SEZONA
Bölümler boyu konu edilen ve bir türlü rahat bırakılmayan cesetten artık ekmek yenilemeyeceğini anlayan senaryonun Yusuf Ağa’nın cesedini açığa çıkartarak gittiği sezon finalinden dönüşü, geçtiğimiz döneme kıyasla daha bir umut verici oldu. Çünkü abartı yerine mantık devreye sokulmuştu.
‘O iş aslında öyle değil. Size bildiğim her şeyi anlatacağım’ diyerek kararın okunmasını engelleyip alıştığımızın ötesinde bir Efsun sunan başlangıç, suçu, hayatta ve dahi dizide bulunmayan Nuran’ın üstüne yığma hinliği sergiledi. Böylece kolay yoldan kurtulan Mehmet Emir ve Hülya’yı yeniden eski düzenlerine yollayarak konaktaki aile tablosunu rayına oturtan yapım, varoş kanadında da yeni karakterler ve atmosferle yepyeni bir pencere açtı. Tebdil-i mekanda ferahlık vardır diye düşünülmüş olmalı!
Hülya’nın telefon talimatıyla yerle bir edilen Gelincik’teki evden kopan Bahar ve düzenbaz ailesi, Ganimet Hanım-Muzaffer-Cevriye üçgeninin içine düşüverdi. Bu sayede şive cazibesinden ve evde kalmış kız mizahından faydalanma yolunu açan ‘ O Hayat Benim’, Bahar’la ilgili gerçeği de açığa çıkartarak akılcı bir yeni sezon başlangıcı sundu bize.
Bu noktada en önemli detay, Efsun ile Sultan’ın Yusuf Ağa’nın odasından arakladıkları belgelerin Ateş’in eline çabucak geçmiş olması! Tüm kaynakları kesilen ve parasızlık çeken Efsun ile Sultan’ın apar topar hangi parayla uçak bileti alabildiklerine takılmış olsam da… Ateş’in resmi açmak için ağır çekim hareket edişine ‘Artık bu tarz terk edilse’ diyerek kızsam da… Hiç olmazsa belgelerin açığa çıkması bölümler boyu sakız gibi çiğnenmedi.
Mazlumun koruyucusu Allah’tır misali arabaya düşen ve cingöz Efsun’un bu kez fark edemediği mektuplar sayesinde Bahar’ın gerçek torun olduğunu öğrenen Ateş’e eşeğini sağlam kazığa bağlatmak için DNA testi de yaptıran senaryoyu bu açıdan tebrik etmek lazım. Zira gözlerini fal taşı gibi açarak sürekli Efsun lehine fikir üretip anlamsız saflığa yatan ve onca yediği kazığa rağmen Efsun sever olmaktan vazgeçmeyen Bahar’ı başka türlü ikna etmek imkansızdı. Bakalım ilerleyen bölümlerde nasıl bir Bahar izleyeceğiz!
Ayakta kalabilmek için çalıntı hayatı en baştan sahibine iade etme akılcılığına giden yapımın gidişatına ivme kazandıran diğer yenilikse, Larissa Gacemer… Ateş’in mazisinden çıkagelen yabancı sevgilinin su gibi Türkçe konuşan oğlunu yadırgasak bile, Ateş’ten beklentisi olmayıp sırf oğlu Doruk’u ona tanıtmak isteğiyle çıkagelen bu eski sevgili çatışmacılık yaratıp diziye bölümler kazandırmak adına epeyce iş yapacaktır.
Sonuçta; Saflığın ödülünü ayağa getirerek bir anlamda kötülüğün er geç kaybedeceğini vurgulamış olan ‘ O Hayat Benim’, yeni sezona geçmiş dönemden daha güzel bir akışla girdi. Nihayet ‘ O Hayat Benim’ olabildi. Temennimiz kırılma yaşayarak hayat değiş tokuşu için düğmeye basan senaryo, Bahar’ın Atahan olma evresinde, başlangıçtaki ivmeden layıkıyla faydalansın ve bu tempoyu düşürmesin. Tabii foyası meydana çıkacak olan Efsun’u ötelemeden gidişatını sürdürmesi de önemli… Ciddi rakipler çıktığında ayakta kalabilmek için! Yeni sezonda başarılar.

Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster