Rodaj döneminde, motor ve aktarma parçaları yavaş yavaş birbirlerine uyum sağlar ve sonrasında açılan motor tam kapasite çalışır. Bu süreçte motora çok yüklenmemek, sert frenlerden kaçınmak gerekir ki, gayet verimli çalışabilecek olan araç baştan zarar görmesin.
‘Muhteşem Yüzyıl’a rakip olarak ekrana çıkıp oldukça gerilerdeki sıralamasıyla açılışını yapan ‘Not Defteri’ de, tıpkı yeni motorlar gibi bu süreçten geçiyor işte.
Düşük devirde zorlanmaması gereken motor benzeri, düşük reyting sonucunda üstüne gidilmeyip performansını istikrarlı biçimde kullanmasına fırsat tanınan ‘Not Defteri’, her bölümünde artırdığı izleyicisiyle neler yapabileceğini göstermeye başladı bile.
FATİH AL, YİNE ROLÜNÜN ADAMI
16 milyon dolarlık bütçesi ve ‘En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü’ ile 1989’dan bu yana adından övgüyle bahsettirmeyi başaran ‘Ölü Ozanlar Derneği’nden ilham alınarak yaratılan ‘Not Defteri’ni orijinaliyle kıyasladığımızda, hem prodüksiyon hem de dizi kültürü uçurumu açısından elbette ki, Dersaadet Lisesi’nden bir Welton Academy (takma adıyla Hell-ton) beklemek hata olur.
Ancak Robin Williams’ın mükemmel performansıyla unutulmayan karakterler arasına girmeyi başaran John Keating konumundaki Mahir Hoca’yı canlandıran Fatih Al ile özünü yakalayan ‘Not Defteri’ de, bizim yapımıza uygun yorumuyla hiç fena değil doğrusu.
‘Daire’ filminde, öğretim görevlisiyken işini kaybetmenin ardından kullanılmayan bir havaalanında güvenlik görevlisi olmayı seçen Feramus karakteriyle de yine hayata ve haksızlıklara kafa tutan tarzda bir kimlikle izlediğimiz Fatih Al, bu tarzın adamı olduğunu bir kez daha ispatlamış durumda. Aynı karakter bünyesinde, ezilmişlikle başkaldırıyı bir arda yaşayıp, Mahir Hoca olarak geçmişin acı anılarıyla geleceğe yönelik ümit tohumlarını yeşertmeye çalışan bir ruh durumunu gereken dozda sunabilmekte…
Kısa süre önce vizyonda olan ‘Daire’de hayata kafa tutan bir kadın tipiyle, Nazan Kesal’ın canlandırdığı Betül’le buluşarak hüzünlü aşk hallerine giren Fatih Al, ‘Not Defteri’nde de aynı uyum başarısını Suna karakterindeki Ebru Özkan ile sergilemekte.
Sözün kısası; ‘Muhteşem Yüzyıl’ın Matrakçı Nasuh’u olarak, her daim doğrulardan yana olmasına alıştığımız kimliğiyle çelişmeyen Mahir Hoca tipi de, Fatih Al’a çok yakışmış.
Dolayısıyla tıpkı orijinalindeki gibi eğitim tabularını yıkmaya ve öğrencilere yeni ufuklar açmaya çabalayan özverili ve genç ruhunu anlayan bir öğretmen karakteri olan Mahir Hoca’nın, samimiyetini ve otoriteden ziyade gerektiğinde aynı dilden konuşarak yön vermeyi hedefleyen, eğitimciliğini ekran başındakilere aktarabilmek için Fatih Al’ın tercih edilmiş olması ‘Not Defteri’nin sevilmesi adına başı çeken güzel bir ayrıntı.
‘NOT DEFTERİ’, EĞLENCELİK DEĞİL EĞİTİMLİK!
Bir okul veya gençlik dizisi beğenilerek izlenmeye görsün… Hemen klasik eleştiriler başlanır sıralanmaya. ‘Not Defteri’ dizisine getirilen eleştirilerin başını da, ‘Böyle eğitim şekli olur mu? Mahir Hoca ve öğrenciler gençlere kötü örnek’ tarzındakiler çekmekte…
İlk günü masanın üstüne çıkarak maalesef bizim at gözlüklü zihinlerimizin kabullenemeyeceği bir tablo çizen Mahir Hoca’nın farklı öğretim dilini algılamayıp, öğrencisiyle yaptığı bilek güreşine takılı kalanlara öncelikli önerim, bu samimi iletişim ortamında verilmek istenen mesajı doğru kavrayabilmeleri!
Gençliğindeki deneyimlerinin yanı sıra oğlunu madden, kızını ve eşini de manen kaybetmenin acısını yüreğinde taşıyan Mahir Hoca, bu bilek güreşiyle yumruğun değil kalem tutan elin gücünü göstermeyi hedeflemiş, bunu da bizzat belirtmişti.
Geçmişinde yaptığı hataların nelere mal olduğunu bilme tecrübesiyle ‘arsız, uslanmaz’ denilerek kendilerinden ümit kesilen gençlerle bütünleşmeyi, onlara bir şeyler öğretmek için de çare olarak gören Mahir Hoca’yı doğru analiz edebilenler eleştirilerin haksızlığını da anlayacaktır. Zira yola getirmek için sevgi-saygı yerine korku salmayı tercih edenlere inat, öğrencilere farklı bir tarzla yaklaşan Mahir Hoca, bırakın kötü örnekliği, ilerici tarzıyla tüm eğitimcilerin ders alması gereken bir tip!
***
Bu dizinin içeriğindekilerle öğrencileri çeteciliğe ve öğretmenlere karşı isyankâr tavırlara yönelttiği konusundaki eleştirilere gelince…
Onlara karşı önerim de, ‘Hababam Sınıfı’ başta olmak üzere aynı türdeki okul ve gençlik yapımlarındaki öğretmen-öğrenci profillerini akıllarına getirmeleri…
Eğer sırf maça gitmek için tünel kazıp okuldan topluca kaçmayı düşünen öğrenci tipleri veya sobanın içine girip kopya vermeyi, öğrencilere iyilik olarak gören öğretmenler yaratılmışsa… Öğrenciler okulun hademesini müfettişe tarih hocası diye yutturacak kadar arsızlaştırılıp, müfettiş karakteri de bunu yutacak kadar saflaştırılmışsa… Ve tüm bu sürüsüne bereket saçmalıklar yıllar yılı bıkılıp usanılmadan ilgiyle izlenirken, ‘Böyle eğitim sistemi, böyle öğretmen-öğrenci olur mu? Bunlar gençlerimizi teröristliğe teşvik eden kötü örnekler’ türünden tek bir eleştiri getirilmemişse o zaman ‘Not Defteri’ne de kimsenin söz söylemeye hakkı olamaz! Komedi etiketi de, çifte standarda bahane tutulamaz.
***
Tabii bu gerçekleri fark edebilmek için öncelikle ‘Not Defteri’ne ilham kaynaklığı eden ‘Ölü Ozanlar Derneği’nin mesaj derinliklerine inebilmek gerek! Öyle bazı yapımları komedi diye hoş görüp, bazılarını da sosyetik dilden ‘errrkeekvari eğlencelik’ yorumlarla kafa yaparak değerlendirmekle olmuyor dostlar.
Bu tarz eleştirilerin tek amacı olabilir… Ki o amaç da, statükoların dışına çıkılmasından korkanların hayata farklı bakış açıları getirilmesini engellemek arzusuyla örtüşür.
Bay Keathing tarafından motive edilen gençlerin, ailelerinin baskı ve beklentilerinden uzak kalarak tutkularını gönüllerince yaşayabilme yolunu buldukları ‘Ölü Ozanlar Derneği’ndeki çıkarcı ve tutucu okul yönetimi gibi ‘Not Defteri’nin yol göstericiliğinden rahatsızlık duymayalım derim…
Dahası; keşke gençleri, ailelerinin hırslarına kurban olmaktan kurtarmak için çabalayan Mahir Hoca’nın eğitimci kimliğinden veya gençlerin kendilerine sunulan yeni seçenekle değişim geçirme ihtimallerinden tedirgin olup ‘kötü örnek’ etiketini yapıştırmak yerine, sadece paralıları değil tüm okullarımızı öğrenciye saygılı eğitimcilerle ve gençlerin kimliklerini bulup kaynaşabilecekleri hobi odalarıyla doldurabilsek derim.
Yoksa ‘Not Defteri’nin eğlencelik değil eğitimlik içeriğindeki pek çok değerli mesajı kaçırırız… Köşemizden şamata yapıp parsayı toplamak isteyince de, yerlisinden yabancısına tüm gençlik yapımlarının vazgeçilmezleri olan makyaj-karizmatik tip-zıt yaşam statüleri gibi ayrıntıları ti’ye almanın; şunun saçı bunun yaşı, ötekinin başı berikinin mıçı üstünden eleştirme kolaycılığının ötesine geçemeyiz.
Gerçekten güzel ihamlar verebilecek içeriğe sahip olan bir gençlik dizisi konumunda olan ve abartılara kaçıp kendini yozlaştırmadığı müddetçe çok şeyler vaat eden ‘Not Defteri’ni, abuk sabuk yaklaşımlarla ve suni reyting kaygılarıyla harcattırma hatasına düşmeyelim. Rodaj dönemini iç dinamikleriyle aşan bir aracın, ancak direksiyonu tutan elin beceriksizliği sayesinde performanssız hale geldiğini de unutmayalım!
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal