Öldüren ‘YAŞAM KÜRÜ’!
İnsanların en büyük tutkularından biri para ise diğeri de sağlık konusu. Para kazanmak adına çeşitli katakullilerin döndürüldüğü, bilişimin sunduğu olanaklardan faydalanıp insanların onayı olmadan gerçekleştirilen aboneliklerle ceplerinin boşaltıldığı ve bol paralı makam-mevki uğruna kırk taklanın atıldığı günümüzde birileri zahmetsizce hak etmedikleri oranda paraya kavuşurken birileri de haklarını alabilmek uğruna savaş vermekte. Kısacası para kazanma süreci herkes için kendi çapında stres yaratıyor. Stres sağlığın baş düşmanı olduğuna göre… Tam da bu noktada sorun çözme heveslileri mantar gibi çıkıveriyor ortaya. Söz konusu sağlık-güzellik olduğunda, fazla düşünmeden hareket edenlerden nemalanmanın kolaylığı iştahları kabartıveriyor. İnsanlar da maalesef kendi iradeleriyle bu iştahın yemi oluveriyor. Nitekim sömürüye fazlasıyla müsait olan bu alanda yaşanan olumsuzluklara medya kanalıyla sıkça değinilmekte… Uyarılar yapılmakta ama insanların büyük kısmı, ‘güven’ saflığıyla, sağlık adına ortaya çıkan düzenbazların kurbanı olmayı sürdürmekte… Sihirli formül gibi sunulan ürünlerin ötesinde asıl üstünde düşünülmesi gereken sömürü düzeniyse, sağlığı bozabilme tehlikesi taşıyan hatta ölümcül olan kürler vs. gibi uygulamalar sunan özel merkezlerin dünyası! Kulaktan kulağa bilgilerle güvenilerek gidilen böylesi yerlere kendini teslim etmenin, şifa niyetine yapılanları sorgusuz kabullenmenin bedeli ağır olabilir zira.
Nasıl ki, sahte haber siteleri yaratıp Trump ile Putin’in İsviçre Sağlık merkezinde bir araya geldiği şeklindeki yalan haberlerle ortalığı karıştırarak tanıtım formülü türeten ‘Yaşam Kürü/A Cure for Wellness’ isimli yapım da böylesi bir konuya dayanmakta. Öldüren sağlık merkezleri hususunda uyarıcı nitelik taşıyan ‘Yaşam Kürü’nün içeriği bize neler sunuyor, bakalım şimdi.
‘YAŞAM KÜRÜ’ SAĞLIK İÇİN ÖNEMLİ BİR UYARI
Regency Enterprises ve 20th Century Fox temsilcilerinin ‘Filmin, insanları hasta yapan sahte tedaviye dayalı bir öyküye sahip olduğu ve bununla paralel olarak sahte bir sağlıklı yaşam sitesi oluşturularak tanıtım kampanyası yürütme yoluna gidildiği’ şeklindeki açıklamayla savundukları viral kampanyanın ardından vizyona sokulan… Ve ülkemizde de salon doluluğu nedeniyle gecikmeli olarak seyirciyle buluşan ‘Yaşam Kürü’, basit psikolojik gerilim filmi olmanın ötesinde ele alınmayı hak etmekte. Çünkü 146 dakikalık uzun süresinde yaşama dair kayda değer gerçekler üstünden yol alarak mesajcı bir yapıya bürünüyor. Aklımda iz bırakan filmlerden olan ‘Zindan Adası’ misali şaşırtmacalı anlar sergileyerek, seyircinin kimi yerde ikileme düşmesine sebep olan ‘Yaşam Kürü’nün önemli detayları neler derseniz… Konusu üstünden başlayalım irdelemeye.
Justin Haythe’ın senaryosu ve Halka, Karayip Korsanları gibi filmlerin Oscar’lı ismi Gore Verbinski’nin yönetmenliğiyle beyazperdeye taşınan ‘Yaşam Kürü’, açılış sahnesinden itibaren toplumsal hiciv niteliği göstermekte. Yılın satış temsilcisi seçilerek şirket duvarında yer almayı başaran ama sağlığını hiçe sayarak gece mesaisinde son nefesini veren Bill’in sulu ölümüyle, finans şirketlerindeki insan harcama düzenine dikkat çeken yapım, gidenin yerine atanan Lockhart’la öyküsünü başlatıyor. Çocuk yaşta finansçı babasının intiharına şahit olarak yaşadığı duygusal yıkımı bastırmayı tercih eden Lockhart’ın çalışma temposu bilgisayarla esareti artan modern insanın hazin tablosu. Bu tür yaşamda tatile yer olmadığının altını çizerken huzurevine bıraktığı annesi aracılığıyla yaşlı evlerinin ‘ölümü bekleme’ yeri olduğunu işaret edip aynı zamanda aile içi yaşanmışlıkların çocukların geleceğine etkisini de yansıtan senaryo, mesajcılığın devamını İsviçre’den yollanan mektuptaki vurucu cümlelerle getiriyor.
Babası gibi zavallı olmamak için kariyerinde yükselmeyi hedefleyen ve bu uğurda hile yapıp yakayı ele vererek şirketin maşasına dönen Lockhart’ın hayatı, yöneticilerin batma kaygısıyla bambaşka bir yön alıyor. ‘Hakikati gören insan gördüğünü yadsımaz. Gözü açılır ve tekrar geri dönemez’ saptamalarıyla insanların başarı denen zirveye ulaşmak için kendilerini unutarak içlerindeki hastalığı göz ardı ettiklerine dikkat çeken şirket CEO’su Pembrook’u geri getirmek üzere İsviçre’deki özel sağlık merkezine yollanması öykünün ilk kırılma noktası. İki haftalığına gidilen ama bir türlü dönülemeyen bu sağlık merkezini ‘Zengin insanların pahallı problemleri oluyor’ mantığıyla sunup gerçek yaşamdaki benzeri yerlere eleştiri getiren ‘Yaşam Kürü’, bu evrede bir yandan iş dünyasındaki büyük hırsların bedene verdiği zararı ve yarattığı kişisel mutsuzluğu işaret ediyor, bir yandan da zenginlerin sağlık bunalımlarını fırsata çevirmeyi hedefleyerek düzenlerini kuran sömürücü merkezlerin insanları kapana kıstıran illegal yapılaşmasına dikkat çekiyor.
Merkezden uzaklaşmak isterken bir anda kendini hasta konumunda bulan Lockhart’ın başına gelenlerle gizemini ve yaşamsal mesajlarını yavaş yavaş açık eden ‘Yaşam Kürü’nün en can alıcı detayına gelince… Her fırsatta bolca içmemiz söylenen ‘Su’!
Hani suyun iyileştirme özelliğine dayandırılarak modaya dönüştürülen hidroterapi, alternatif tedavi meraklılarınca çok revaçta ya… Bu yönde türlü sahneler sunarak içeriğini dolduran yapım da, insan bedeninin ve yaşamın en önemli parçası sayılan suyu, korku ve gerilim aracına çevirmeyi ustaca başarmış duruma. Böylece, bu hayati birleşiğin tedavi amaçlı kullanılırken aslında hiç fark ettirmeden bir silaha nasıl dönüştürülebileceğini koyuyor ortaya. Görünürde herkesin gitmekte özgür olduğu, ancak uygulanan kürler sayesinde habersizce bağımlı hale getirilerek gönüllü tutsağa ve kurbana çevrildiği sağlık merkezine gelenlere sürekli ‘bol su’ içmeleri tavsiyesi ve suyla ilgili her şey o denli çarpıcı işlenmiş ki etkilenmemek elde değil. Bardak bardak tüketilen sular, su kaybından dolayı dökülen dişler gibi görsellikle desteklenen sahneler sayesinde, akıllarda soru işareti yaratmaya müsait bir atmosfer oluşturulmuş.
Bunları sunarken içtiğimiz sular ve şifa bulmak için gittiğimiz yerler konusunda akıllarda soru işareti yaratarak ‘Bu tür şeyler hepimizin başına gelebilir. Özel merkezler tarafından kobay olarak kullanılıp istismar edilebiliriz’ kaygısını uyandıran ‘Yaşam Kürü’, böylesi merkezlerin kendilerini engellemeye çalışanlara verdikleri zarar üstüne düşündürme özelliğine de sahip.
Anlayacağınız; Su kaynağına kurulan hidroterapi merkezinin yöneticisi Doktor Volmer’in ‘İnsanları iyi ve mutlu etmenin en kolay yolu onları hasta etmektir’ sözüyle vurguladığı üzere iyi ve mutlu olmak isterken izlenecek yollara dikkat edip bizi hastalandırarak çıkar sağlamaya soyunanların tuzaklarına düşmemek gerektiği konusunda mükemmel bir uyarı niteliğinde ‘Yaşam Kürü’. Siz, siz olun her verileni şifa niyetine içmeyin, her kaplıcaya hevesle dalmayın! Bu saptamaların ardından gelelim filmin öykünün çıkış noktasına…
‘ARÎ IRK’ SAPKINLIĞI ‘YAŞAM KÜRÜ’NDE
Günümüzde hız kazanan ırkçılık mantığı ve ‘safkan’ kavramı insanlığın iflah olmaz hastalıklarından biri ne yazık ki. Şimdilerde farklı olanı dışlama hevesi ve ‘Nazi’ yaftalaması havada uçuşurken, bu olumsuzluklar kurgulara da konu edilmekte. Nasıl ki, ırkçılığın modern yüzü denebilecek liderleri yalan haber tanıtımına malzeme yaparak bir tür eleştiride bulunan ‘Yaşam Kürü’ de, Almanya topraklarında gerçekleştirilen çekimler üstünden İsviçre’nin havasını soluturken, bu yöredeki asillerin ‘arî ırk’ sapkınlığını öyküsünün çıkış noktası yapmış!
Zenginlere hizmet eden emniyet teşkilatının baskıcılığıyla, gizemli sağlık merkezinin ürkütücülüğü arasında sıkışıp kalarak garipleşen köylülerin kurbanlığını zengin kesime kaydıran… Köylülerle dağın tepesindekiler arasında geçmişten gelen bir husumet olduğunu, düşmanlığın kökünün maziye dayandığını vurgulayarak geçmişi günümüzle bağdaştıran senaryoda ‘arî ırk’ olgusu için seçilen element ‘ensest ilişki’ sapkınlığı… Kız kardeşini kendine eş olarak seçip ondan çocuk yapmayı, asil soylarını safkan biçimde sürdürmek için gerekli gören Baron’un öyküsüyle, ‘arî ırk’ heveslilerinin sapık zihniyetli kişiler olduğu mesajını verir hale gelen ‘Yaşam Kürü’, bu kafada diretmenin varacağı yok ediciliği ve yaratacağı faciaları da zengin bir anlatım diliyle işaret ediyor seyircisine.
SONUÇTA; Yaşatan değil öldüren bir ‘Yaşam Kürü’ var karşımızda. Baştan sona merakı diri tutarak ilerleyen, sanatsal bakış açısı kadar mesajcı yönüyle de güçlü bir çalışma. Sağlık kazanacağız diye üste para vererek ölüme koşan insanların sömürülüşünü, gizem ve tutkuyla harmanlayıp finans dünyasından tarihi dokuya köprü kurarak anlatım gücünü artırmayı başaran ‘Yaşam Kürü’, sinemasal etkileyiciliğinin ötesinde, hidroterapi gibi özel sağlık hizmeti sunan ya da gençlik-zayıflık vaat eden merkezlere giderken… Sağlık dağıtma adına ortaya çıkıp önerilerde bulunanların tavsiyelerini dinlerken durup bir kez daha düşünmeyi ve sunulanlara akılcı bakmayı tavsiye eden bir kurgu olarak öne çıkmakta.
Etkileyici sahnelerle ve öykünün özünü hissettiren performanslarla yürütülen gizemli gerilimde bazı mantık hataları bulunsa bile, ‘Para için hayatınızı harcamayın. Sağlık için de sağlığınızdan olmayın’ mesajını veren yapım haftanın en kayda değer işi olarak tavsiye edilir.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal