CHP Başkanı Özgür Özel yerel seçimlerde elde ettikleri başarıyla coştu.
Genel seçimlerde çoğunluğu kazanmış bir lider gibi davranmaya başladı.
Anketler de partisini ilk sırada göstermeye başlayınca coşkusunu abarttı ve kendisini iktidarda sanmaya başladı.
Önce normalleşme diye Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanaştı.
Erdoğan şaşırdı ne yapacağını kestiremedi.
Normalleşme haklı olarak ona normal gelmedi.
Çünkü Türk siyasetinde normal olan bir şey tarih boyunca görülmemişti.
Zaten normalleşme çabası başarısız oldu.
İki taraf arasındaki nezaket ve centilmenlik uzun sürmedi.
Kısa bir süre sonra her şey eski hamam eski tas eskisi gibi devam etti.
Normalleşme tarafların suni samimiyetsizliği olarak akıllarda kaldı.
Bu arada Özgür Bey iktidara göz diktiğini ve bu amacının bir an önce gerçekleştirmek arzusunda olduğunu her fırsatta belli ediyordu.
2025 Kasım ayına kadar erken seçime gidildiği takdirde Erdoğan’ın 4. kez başkan adayı olmasına itiraz etmeyeceklerini açıklayarak gereksiz ve anlamsız bir özgüven patlaması yaşaması bunun en büyük kanıtıydı.
Erdoğan’ın her defasında erken seçim ilan edip ömür boyu başkan adayı olabileceğini hesaplayamaması liderliği açısından eksi bir nottu.
Bu adam kimin tarafından, kime çalışıyor diye şüpheye düşenler oldu.
Son olarak Erdoğan’ın BM toplantısı için 5 uçak dolusu yandaşıyla gittiği New York’taki Türkevi’ni aynı süreç içinde ziyaret etti ve göz kamaştırıcı bulduğu binayı çok beğendiğini söyledi.
Gerçek adı Tayyipevi olması gereken Türkevi’nin yapımında rüşvet aldığı iddiasıyla soruşturma açılan New York Belediye Başkanı Adams’ın fahri avukatlığına soyundu.
‘’Türkiye rüşvet vermeye ihtiyaç duyacak bir ülke değil’’ diye savunmasını yaparak hiç bilmediği bir olayı, tanımadığı bir yabancı siyasetçiyi aklamış oldu.
Sanki bizim memlekette hiç rüşvet skandalı olmamış gibi davrandı.
Sanki bizim memlekette rüşvetsiz iş yapmak mümkünmüş gibi konuştu.
‘’Rüşvetin belgesi mi olurmuş?’’ lafının ‘Made in Turkey’ olduğunu unuttu.
Dünyanın en pahalı semti Manhattan’ın göbeğindeki Türkevi nam ı diğer Tayyipevi’ni hangi kaynakla görkemli hale getirdiklerini sorgulamak aklına bile gelmedi.
Ana muhalefet partisinin başında değil AKP kafilesindeki davetlilerdenmiş gibi bir hali vardı.
Muhalefetin kendini göstermesi gereken durumlarda ise kayıpları oynadı.
Örneğin sokak röportajı yüzünden tutuklanması infial yaratan muhalif bir vatandaşı desteklemekte ve hakkını savunmakta çok gecikti.
Hatta son dakikaya kadar yani serbest bırakıldığı güne kadar bekledi.
Hapisten çıktığı gün yanına gidip toplantısına davet etti reklamı olsun diye birlikte fotoğraflar çektirdi.
Oysa kadın içerde yatarken hapishane kapısında 7/24 nöbet tutmalıydı.
Sonra Muğla’da bir konuşması sırasında ‘’Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’’ sloganı atan birine aşırı tepki gösterdi kendisini azarladı ve meydandan uzaklaştırdı.
Kendisine ve partisine hiç yakışmayan bir tarzda Erdoğan’a özeniyormuş gibi toplum içinde bir vatandaşa kaba davrandı.
Sonuçta Özgür Özel gün geçtikçe değişmeye başladı.
AKP’liden daha fazla AKP’liymiş görüntüsüne büründüğü anlardan CHP seçmeni rahatsız olduğunu sosyal medyada defalarca dile getirdi.
Seçimde zafere tek başına ulaşmış gibi bir hava vermeye çalışmasına da tepkiler geldi.
Dışarıdan bakıldığında başkanlıkta hazımsızlık yaşadığı gözlemlendi.
Belki durum öyle değildi.
Ama verdiği intiba önemliydi.
Özgür Özer bu gidişle yakında Mansur Yavaş ile Ekrem İmamoğlu’na da kafa tutarsa hiç sürpriz olmaz.
Çünkü onlara artık ihtiyacı olmadığını düşünecek kadar yüksek bir egoya ulaşmış durumda.
Muhalefet değil iktidar partisinin lideriymiş havalarında.
Özgür Bey bilinçaltından Erdoğan’a benzemeye çalışıyor.
Bunun nedeni ona bir tür hayranlık duyması bile olabilir.
Yan yana geldiklerinde dışarıdan göründüğü kadarıyla Erdoğan’a olan bakışları ve duruşu saygının ötesinde hayranlığa benziyordu.
Ne de olsa Erdoğan’a karşı her girdikleri seçimi kaybettiler.
Sadece Erdoğan’ın desteklediği bazı yerel adayları yendiler.
Onu da büyük ölçüde Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun inanılmaz gayreti, hüneri ve halkın onlara olan güveni sayesinde başardılar.
Şimdi güç sarhoşluğuna kapılıp onları ekarte etmeye heveslenebilir.
Seçmen böyle istiyor diye düşünüp kazanmak hırsıyla Erdoğanlaşmaya da devam edebilir.
İşte o zaman hem kendisi hem de partisi de kaybeder.
Ne demişler.
En kötü orijinal en iyi taklitten her zaman daha iyidir.