Lakin Yunan tanrısı Boreas’dan gelen Poyraz ismiyle iddialı bir imaj yaratan dizi, çok arzuladığım halde yol yorgunluğu ve grip etkisiyle katılamadığım Maçka’daki galasıyla başlangıcını yaparken, beklenen güçte bir esinti yaratamadı izleyici üstünde.
Yeni dizi merakı veya Burçin Terzioğlu-İlker Kaleli-Musa Uzunlar üçlüsünün varlığı bile etkilememişti demek ki, izleyiciyi... Hatta ‘Karadayı’daki rolünde yaşını aşan ağırlıktaki sözleriyle gözyaşlarını akıtan duygu pıtırcığı Ataberk Mutlu bile beklenen rüzgârı oluşturamamıştı. En ilginciyse, tercih kıstasları daha farklı olan totalde 14’üncülük alan dizinin AB izleyicisi tarafından da ancak 8’inciliğe değer bulunması. Böyle bir sonuç niye peki?
Hani ‘Merhamet’in bitmesinin ardından, Burçin Terzioğlu’nu ekranda görmek istiyoruz, diye feveran edenler? Hani ‘Kayıp Şehir’deki performansıyla çok konuşulanlar arasında yer bulup ‘Kayıp’ dizisinin ekrandan çabucak kaybolmasıyla hayranlarını üzen İlker Kaleli merakı? Şimdilerde ‘Dizi aşkı gerçek oldu’ tarzı başlıklarla magazinde yer bulan bu ikiliye duyulan ilgi, gösterilen sevgi bu kadar mı koftiydi de birlikte rol aldıkları diziye ilgisiz kalındı?
İlk bölümünün karşılaşacağı reyting riskini hissetmişçesine, ‘Evde oturup izlemeyi tercih ederdim’ diyen Burçin Terzioğlu’nun sözleriyle orantılı olarak battaniyenin altına girip izlediğim ‘Poyraz Karayel’in aldığı bu sonuç, bir sonraki yapımlara ders olması adına, üç açıdan irdelenmesi gereken türden.
SOFT BAŞLANGIÇ ‘POYRAZ KARAYEL’İ KESTİ
Konusunu ve yol haritasını, tanıtımlarıyla fazla açık ederek merak bırakmayan buna karşılık Burçin Terzioğlu, İlker Kaleli ve Musa Uzunlar’ın varlığından dolayı performansını ilgiyle beklediğim ve izlemekten de hoşlandığım ‘Poyraz Karayel’in izleyiciyi tutamayışındaki en önemli etkenler, başlangıcı ve başka dizileri çağrıştırması! İlaveten, yayına girdiği gün.
Parayı beline saklayıp kitap arasına Tatar’ın emanetini koyan seyyar-sivil polis duruşunu, çakma parfümcü Afrikalı işportacıya ‘İnsan kullanacak bunları’ atarlanmasıyla buluşturarak hareketli bir açılışı yapan ‘Poyraz Karayel’, vazife düşkünü babanın dünya tatlısı oğlundan gelen ‘Of baba neredesin yaaa…’ serzenişiyle ağırlık noktasını belli ederken kendi çapında iyi bir iş başarmış ama… Bizim izleyicinin ilgisini çekmekten çok uzak, soft bir giriş yaptığını da ne yazık ki görememiş. Öyle mesajcılık filan kesmez ki bizi... Tıpkı dizideki Oğuz Atay’ın ‘Tehlikeli Oyunlar’ını beğenmeyen müşteriye sunulan Cin Ali’nin düz mantığıyla hareket edip, basitliğin en yoğunundan sert bir tablo sunarak karmaşasız-esprisiz dalacaksın konuya ki popüler algılara hitap edebilesin. Bu yapılmayınca koyuver gitsin… ‘Filinta’dan nicesine örnek bol.
Hal böyleyken… Aydınlarımıza Fransa’dan bunalım ithal ettiğimizin… Ürettiklerimizi dışarıya satamayışımızın… Yaz aylarında ortalığı ter kokusuna bulayışımızın… Karşılıksız sevmeyi alışkanlık haline getirdiğimizin… Dizilerimizin Araplara ithalinin… Ve daha bir dolu çarpıklığın iğnelerini, üç yanı denizlerle çevrili olup ortasını yalnızlıklarla dolduran ülkemize dair keyifli bir söylemle saptayan Poyraz’ın estirdiği Karayel’i kim ne yapsın, değil mi ama? Aslında bu tarz renkliliğe ekranda şiddetle ihtiyaç var da, gören yok.
Dizinin ‘çocuk’ ağırlığında yürütüleceğini hissettirip ‘Polis mi yaman yoksa suçlular mı’ diye düşündüren başlangıcını, ‘ülkemiz ödevi’ niyetine vurduğu taşlarla hoşlaşan ve Emekli Albay’a kanun hükmünde kararnameyi uygun görerek mesajcılıktan tam not alan polisiye komedisi tarzındaki ‘Poyraz Karayel’in önünü kesen bu soft başlangıcın dezavantajını geçip karakterlerin benzeşmelerinden doğan nahoşluğa gelecek olursak…
‘POYRAZ KARAYEL’ YENİ ‘KAÇAK’ OLMUŞ!
Dizide çocuk da dâhil olmak üzere cümle karakterin canlandırması başarılı sayılabilir. Yani görünürde karakterlerin bir problemi yok. Ancak asıl aksaklık tam da bu karakter noktasında başlamakta. Çünkü kara mizaha soyunup karakterleriyle bunu desteklemeye niyetlenen ‘Poyraz Karayel’, bir nebze Kanal D’nin izleyici çeken yapımlarından olan ‘Küçük Ağa’yı, çokça da ATV’nin şimdilerde gerileyen performansıyla dikkat çeken ‘Kaçak’ dizisini çağrıştırmakta!
Anne tarafından modern ve zengin bir aileye sahip olan Küçük Sinan’ı afacan, zeki ve tembel taraflarıyla içeriğe yerleştirip yeni bir Küçük Ağa yaratma niyetini açık eden senaryoda bu küçük çağrışıma karşı asıl benzeşme iticiliği, ‘Kaçak’ dizisiyle…
Kimileri el çabukluğu marifet aklanırken çalmadığı paradan, işlemediği suçtan dolayı hapis yatmak durumunda kalan Poyraz, amiri tarafından desteklenip mafyanın içine sızmaya çalışan polis eskisi kimliğiyle ‘Kaçak’taki Serhat’ı hatırlatmakta. Öyle ki, Bahri Baba’nın gözüne girip mafyalaşması dahi aynı yolu izliyor. Bilindiği üzere Serhat karakteri, Topçuoğlu’nun hayatını kurtarıp çetesine girmişti. Burada da Poyraz, Bahri’yi kurtarıp aileye giriş vizesini aldı.
Poyraz’la tanışması Amerikanvari olan Ayşegül karakteri de çok bildik… Doktorluğuyla ‘Küçük Ağa’nın Sinem’ini çağrıştıran Ayşegül diğer yandan Bahri’nin kızı olarak, ‘Kaçak’taki Topçuoğlu’nun asi kızı Merve’yle benzeşmekte. Nasıl ki, Serhat’la Merve’nin arasında gizli kapaklı ilişki gelişmişse burada da Poyraz’la Ayşegül aynı süreçten geçecek.
Baba acısını 10 yaşında tadarak mecburiyetten mafyacılığa bulaşma dramatikliğindeki geçmişiyle ‘sevimli kötü’ modasına uyan… Bütün İstanbul’a baba olup bir tek evlatlarına babalık edemeyen… Madde bağımlılığı ve sentetik haplar üstüne söylemiyle toplumu bilinçlendirme görevini layıkıyla yerine getiren… Ve oğlunu aşırı dozdan kaybetmenin acısıyla uyuşturucu işine karşı çıkan, emniyetten forslu dürüst mafya babası kimliğiyle ‘Uyuşturucu satan dostum değildir’ diye postasını koyan Bahri de, Topçuoğlu’nun bir versiyonu.
Ali İl’in canlandırdığı Sadreddin ise Bahri’nin otoritesinden bunalmasına karşın ses çıkartmaya çekinen, babasının yerini almak için fırsat kollayan veonun aksine uyuşturucu işine sıcak bakan kimliğiyle ‘Kaçak’taki Ertan’a denk düşmekte. Tek fark, biri damat diğeri oğul.
Öte yandan Bahri’nin artık yaşlandığını düşünen ve ona rağmen uyuşturucu işine heveslenen diğer mafya liderlerinin oluşumu da ‘Kaçak’taki tabloyu ‘Poyraz Karayel’e taşıyan olgulardan.
Ben Yalnızım parçasıyla müzik dilini hissettiren, oyunculuğun tam kıvamında olduğu ‘Poyraz Karayel’in genelinde ‘Kaçak’ havasını solutan tüm bu benzeşmeler yeni işin orijinalitesini zedeleyen nahoşluklar olarak göze batmakta. Keşke ekranda tutan iki diziden ilhamla yola çıkılmasaymış! Bu kadroyu oluşturduktan sonra izleyicinin dikkatini çekmek için böylesi esinlenmelere ihtiyaç yoktu zira.
Ama tabii henüz yolun çok başındayız. ‘Poyraz Karayel’in daha bir özgünlük sergileyip kendi içinde gelişerek gidişata bambaşka yönler katması pekâlâ mümkün. Böylece ‘Kaçak’la yakalanan benzeşmelerin iticiliği de silinir gider. Tabii bir de çocuk olgusunu kullanırken taklitçilik sürecine düşürmemek, çok abartıp yeni bir Küçük Ağa çabasına girmemek lazım.
ERKEN KALKAN YOL ALIR
Son noktada ‘Poyraz Karayel’le ilgili nihai yanlış, yayın günü seçimi! 14 Ocak’ta final yapacağı söylenen ‘Hayat Yolunda’yı yerinden edip Çarşamba’ya koymak hiç akılcı olmadı. Çünkü o günün yeni türküsü ‘Diriliş’… Yanı sıra ‘Güzel Köylü’, ‘Yılanların Öcü’ ve ‘Kara Para Aşk’ da var.
Kısacası, Çarşamba geceleri pek bir rekabetçi… Ne var ki, Kanal D’nin bundan başka boş gecesi de yoktu. Bir ihtimal, uzun zamandır dillerde olduğu halde bir türlü yayına giremeyen ‘Poyraz Karayel’ elini çabuk tutup TRT 1’in Ertuğrul Gazi’sinden önce ekranda yerini alabilseydi, izleyiciyi çekme avantajı da artardı. Malum, erken kalkan yol alır! Ama olamadı.
Hal böyleyken dizinin ilk bölümünü her gece yayına sokarak izleme şansı yaratan… Buna karşılık devamı yönünde yapılan açıklamaya rağmen ‘Hayat Yolunda’yı bitirerek takipçilerine bir kez daha hayal kırıklığı yaşatan Kanal D’ye de görev düşüyor… Yapıma ilgi çekici duyurulara hız vermek ve ekrandaki pek çok işe kıyasla izlenebilirliği yüksek olan ‘Poyraz Karayel’in arkasında durmak! Şayet ‘Poyraz Karayel’de el çabukluğu marifet kapı önüne konursa, dizilere saygı adına değerlendirmede, Kanal D’nin eksi hanesi iyice kabaracaktır.
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal