Romantik komedilerin suyu kaynadı mı?

Romantik komedilerin suyunun kaynadığına dair işaret gibi gözümüze sokulan performanslarla ‘Kiraz Mevsimi’ de, ‘Çilek Kokusu’ da topun ağzında.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Asla vazgeçme. Çünkü kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin’ demiş Che Guevara. O bu sözü ideallere ulaşma uğruna harcanan çaba için sarf etmiş ya… Vazgeçmeme, ısrarcı olma konusu bizde bambaşka bir mantıkla yüzünü göstermekte. Israrcılık genlerimizde var. Her manada vazgeçmemenin suyunu çıkartmaya bayılırız. Misafire ikramda bulunuruz, istemez. Belki dokunuyordur, belki sevmiyordur. Ama biz ‘Ölümü gör, Allah aşkına ye’ gibisinden ısrarcılıkla önüne konanı yemesi için dayatırız. Aynı şekilde kendi fikrimizi kabul ettirmek için ısrarcılıkta sınır tanımamak, hatta ölümcül kavgalara tutuşmak da fazlaca sergilediğimiz tavırlardandır. Kısacası; ‘Musa Musa da o kadar da uzun boylu değil’ dedirtene kadar sınırları zorlayıp bıkkınlık yaratmak vazgeçilmez alışkanlıklarımızdan. Bu alışkanlık dizi sektörüne de hâkim. Bir konuyu, yaratıcılık katamadan klişelere başvurup kokutana kadar mıncıklamak ve yedirmeye çalışmak moda. Romantik komediler de bu modadan bolca nasiplenenlerden.

Ancak bu sezon daha net gösterdi ki, zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bileceksin. Aksi takdirde aptal yerine konmaktan iflahı kesilenler, senden vazgeçmeye başlıyor! Nitekim düşünme zahmetine girişmek yerine, derme çatma değişikliklerle birbirine benzer içerikler üretmeyi marifet sayanların kirazlı-çilekli işlerle adeta manav dükkânına çevirdikleri ‘romantik komedi’ olayında tehlike çanları çalmakta. Bu meyanda sözümüz ‘Kiraz Mevsimi’ ve ‘Çilek Kokusu’ndan yana.

‘KİRAZ MEVSİMİ’ ÇOKTAN BİTTİ AMA…

‘Maymun gözünü açtı’ derler… Ekranın yeni sezonu bunu çok güzel hissettirmekte. Düğün törenini anlamsızca terk eden Öykü’nün bir garip öyküsünü lastik gibi uzatarak yeni bir sezon daha çıkartmaya heveslenenler sayesinde ‘Kiraz Mevsimi’nin düştüğü durum, maymunun gözünü açmasının sonucu. Sezonu zirvede kapatıp son bölümüyle totalde dokuzuncu, AB’de de 12’inci oluşu da, çöküşün resmi! Buna rağmen ‘Kiraz Mevsimi çoktan bitti’ dedirten türden bir performansla yeni sezona tutunmaya çalışmakta. Ne diyelim.

Gerçek şu ki; bir yaz dizisi olarak izleyici karşısına çıkan ve ‘çalıntı’ babında nahoş iddiaları da eteğinde sürükleyen ‘Kiraz Mevsimi’nin noktası, aslında sezon finalindeki düğünle konulmalıydı. Ama başta dediğimiz gibi ısrarcılık, fırsatlardan istifade etme konusunda da geçerli. İzleyici, özellikle de genç kesim Özge Gürel’in canlandırdığı Öykü’nün Kore dizisinden devşirme öyküsünü sevdi ya bir kere… Sinekten yağ çıkartana kadar devam etmek ve tadını kaçırmak şart. Bu mantığı yürütmek için de yurtdışından bir parmak bal çalacaksın ki, karakterlerin dargın-barışık hallerinden sıkılanlar kaçmasın. Yerler mi? Yemezler. Alınan sonuçlar, İtalya’nın şirin kasaba görüntüleriyle başlatıp havalı bir sezon açılışı yapmanın dahi durumu kurtarmadığının yani taktiğin yenmediğinin göstergesi.

Yeni sezona ‘Bonjorno, Gratzie’ diyen Öykü’ye İtalyan kasabasının sokaklarını arşınlatıp bize sanal tur yaşatmanın ardından keman sesinin güzelliğiyle bir kuple keyif sunan ‘Kiraz Mevsimi’nin tüm çekiciliğinin bundan ibaret kaldığı aşikâr. Zira masalsı atmosferi laf olsun babında ve şaşırtmalı paralellikte gerçekleşen konuşmalarla bölüp özüne döndüğü andan itibaren uzatmanın ne denli gereksiz olduğu çıktı ortaya. Hele garson kıza dönüşen Öykü ile iş peşinde koşan Ayaz’ın evlendiklerini ama bu evliliğin kâğıt üstünde kaldığını geri dönüşlerle aktaran dizi balayı yolunda Öykü’nün kaçışını anlatmaya geçince, yeni sezonu yaratmak için nasıl zorlanıldığını da bir çırpıda hissediverdik.

Böylesine sudan bir sebep bulmak için çok düşünülmüş belli ki! İki ay öncesine giden dizide neymiş efendim, onca kavga gürültüyle gerçekleşen düğün sonrasında Ayaz, Öykü’ye agucuk magucuk yapmamış. Bu da aşklarının bitme tehlikesinin işaretiymiş. Hadi oradan. Bu kadar da eften püften bahane mi olur diyeceğiz ama kendini tüketmiş romantik komedi adına neler yedirilmedi ki bize? Kadın anlayışsızlığının ve bencilliğinin örneği olarak saçmalayıp, benzincideki otobüse cumburlop dalarak sırra kadem basan Öykü’yü bundan sonra ciddiye almak mümkün mü? Ya içine başka biri kaçmış gibi davranan Ayaz’a ne demeli? Saçma sapan azarlama halleri sergilemesi, öyküyü uzatmak için bulunan uydurukluk değil de nedir?

Kısacası; Senaryo, sizin öykünüz daha bitmedi, demeye çalışsa bile Öykü ile Ayaz’ın soluğu tükendi. ‘Kiraz Mevsimi’ çoktan geçti ama birileri donuk halleriyle sürdürmeye çabalamakta. Değdi mi peki bu çabaya? Anılardan günümüze gelerek, İtalya’dan Türkiye’ye geçip klişeliğini sergilemeye başlayan dizi, ‘Kısacıktır ömrü, adı kiraz mevsimi’ diyerek cevabı kendi veriyor zaten. Boş inatlaşmaların, anlamsızlaşan yan konuların çocukça konuşmalarla ve müziklerle harmanlanıp tekrar tekrar aynı süreçlerin yaşatılmasından kim eski tadı alabilir ki? Hele de yeni tatların rekabetçiliğinde!

ÇİLEK KOKUSU’NDA KOKUŞAN ROMANTİZM…

Bir başka yaz tadı, ‘Çilek Kokusu’… Her şey mevsiminde güzel demişler. ‘Çilek Kokusu’ da öyle. ‘Kiraz Mevsimi’nin izinden yola koyulup yazdan kışa sarkmaya niyetlenen yapımla ilgili olumsuzlukları daha önce ele almıştım. En kestirmeden söyleyecek olursak, romantizmin abartılı saflıkla ve oyunbaz kıskançlıkla işlenmeye çalışıldığı bir diğer klişe ‘Çilek Kokusu’!

Yaz boşluğunda iş görüyordu ama ya şimdi? Rakipleri artınca gerilemesi kaçınılmazdı. Nitekim Star’ın ‘Kara Sevda’ya bel bağlayarak Çarşamba’dan alıp Cumartesi’ye aktardığı… Dolayısıyla gözden çıkarttığı ‘Çilek Kokusu’, daha yolun başında tökezledi. Yazın birinciliğini bir çırpıda kaybediverdi. Yeni gününde 10’unculuğa kadar indi.

Bu sonucu sadece gün değişimine bağlayıp sorumluluğu kanala yüklemenin hata olduğunu hemen belirteyim. Sonucun yegâne sorumlusu, zaten dişe dokunur bir öyküsü olmayan ‘Çilek Kokusu’nun başka yapımlardan kopyacılıkla devam ısrarcılığı ve bu uğurda hepten dibe vuran içeriğinin iyiden iyiye tat vermez hale gelmesi… Yani tıpkı ‘Kiraz Mevsimi’ gibi!

Bora Cengiz’in başarılı performansını, ‘Gani’ karakteriyle olaya dâhil etme olumluluğunun dışında hiçbir farklılık sergileyemeyen ‘Çilek Kokusu’, artık görmekten bıktığımız ‘tasarım çalma, geçmişten gelen dost-düşmanın rekabetiyle kıskandırma numaraları’ gibi klişelere başvurarak buradan hoş kokular çıkartma derdine düşse de nafile. Burak’ın Aslı’yı duyarsızca bırakıp sözde yardımsever centilmen erkeklik adına Çağla’ya müdahalesini ve onu taksiye bindirmek yerine arabasına alıp evine götürmesini, romantik dizi mantıksızlıkları gereği ihmal etmeyen ‘Çilek Kokusu’, böylece tüyü dikmiş de... Bu tablonun yaratıcıları, zaten baştan beri ne bakışmalarından ne de konuşmalarından romantizm yakalanamayan karakterlerini iyice anlamsızlaştırdığını hiç fark etmemiş herhalde.

İlaveten; gururlu kız olarak başlayan Çağla’yı, Volkan’ın dahi tanıyamadığı bir cadıya dönüştürenler, sezonu kurtarmak adına elinden geleni yapmaya çalışırken Burak’a bile bile lades dedirterek mahşerin üç motorcusundan okkalı dayak yedirtip kahramanlaştırmakta ve şirketteki aile sohbetinin eğretiliğini had safhaya vardırmakta da sakınca görmemişler. Aferin

Diziciler izleyici zekâsını önemsemeyip bu aymazlıkları sürdüredursun… Lakin bu esnada ‘Çilek Kokusu’ndaki romantizmin iyice kokuştuğu da gün gibi ortada. Bu tarz yapımların olmazsa olmazlarından sayılan ‘aynı okula toplaşma’ rutinini de mucizevî biçimde gerçekleştirip Aslı’nın ufkunu geliştirmeye yönelen içerik belli ki bundan sonrasında ‘okullu gençlik’ hallerinden medet umma derdinde… Tabii ömrü yeterse!

KUZU KUZU OTURANLARIN İSTİAP HADDİ DOLDU

Sonuçta; Bugüne dek bizde her şey ‘Ya tutarsa’ mantığıyla yürütüldüğünden, kaliteyi önemseyen pek nadir. Salla gitsin düzeni tıkır tıkır işletildi tabii. Bu esnada izleyicinin zekâsı da ‘ti’ye alınarak işletildi. Ancak artık ekran başında kuzu kuzu oturanların istiap haddi doldu. ‘Saçmalıklara karnım tok’ demekte... Romantik komedilerden boşa kürek çekenleri elemekte!

Dolayısıyla romantik komedilerin suyunun kaynadığına dair işaret gibi gözümüze sokulan performanslarla ‘Kiraz Mevsimi’ de, ‘Çilek Kokusu’ da topun ağzında. Yama karakterlerle, derme çatma konularla bu işin yürümeyeceği bir görülse, akıllarda güzel iz bırakarak zirvedeyken çekilme alışkanlığı bir yerleşse… Ne iyi olacak ama... Kısa günün kazancı ısrarcılığı kanımıza işlemiş bir kere. Sözün kısası birbirlerini taklit ısrarcılığından vazgeçemeyenler, izleyicinin ‘Romantik komedilerin suyu kaynadı’ uyarısını dikkate alsın derim. Benzer işlerin yarattığı bıkkınlığı anlayan anlar, anlamak istemeyen de kısa sürede rafa kalkar. Ona göre.

Anibal GÜLEROĞLU

guleranibal@yahoo.com

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster