Ruhumun Aynası'nın her şeyi var, ruhu yok..

Yakında ‘Kadim Dostum’u devreye sokmaya hazırlanan FOX TV’nin ‘Kocamın Ailesi’, ‘Kiraz Mevsimi’ gibi yüz güldüren yazlıklarının yanında oldukça gerilerde kalan ‘Ruhumun Aynası’, hem A/B izleyicisinin hem de toplam grubun ilgisini çekmeyi bir türlü başaramadı. Oysa çok daha iyi olabilirdi.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Bu yazın zayıf halkası!

Hemen her yıl sezon boyu izleyiciyi bağlayan yapımlar tatile girince, kanallar da boşlukları doldurmak için bir yığın yazlık yapımlar sürerlerdi ekranlara. Sürerlerdi de ne olurdu? Çoğunluğu, vasat içerikleriyle ilgi görmez ancak aralarından bir ikisi izlenmeye değer nitelikte bulunup yeni sezonda da bir süre varlık gösterme şansı yakalayabilirdi.

Ancak geçen yılla birlikte bu ‘sürgitsin’ mantığı da yavaş yavaş terk edilmeye başlandı. Geçmişin tecrübelerinden ders alınmış olacak ki, çalakalem hazırlanmış senaryolarla günü kurtarmak için çekilen dizileri boşu boşuna televizyona taşımaktan kaçınma mantığı gelişir oldu. Tam da ciddi yayıncılıkta olması gerektiği gibi! Genel itibariyle eli yüzü düzgün işlerle kazanılan izleyici memnuniyeti de, az ama öz üretme yönteminin ne denli doğru olduğunun kanıtı olarak meydanda zaten. Hatta öyle ki, aralarından bazılarının sadece ‘yazlık dizi’ olmakla kalmayıp yeni sezonu da aradan çıkartabileceklerini bile söylemek mümkün.

Peki, bu olumlu tabloda hiç mi zayıf halka yok? Elbette var… O da, ‘Ruhumun Aynası’!

Yakında ‘Kadim Dostum’u devreye sokmaya hazırlanan FOX TV’nin ‘Kocamın Ailesi’, ‘Kiraz Mevsimi’ gibi yüz güldüren yazlıklarının yanında oldukça gerilerde kalan ‘Ruhumun Aynası’, hem A/B izleyicisinin hem de toplam grubun ilgisini çekmeyi bir türlü başaramadı. Oysa çok daha iyi olabilirdi.

‘RUHUMUN AYNASI’NDAKİ ARTILAR

Yönetmenliğini Bülent İşbilen’in, senaristliğini de Zehra Çelenk’in üstlendiği Bando Yapım ürünü dizinin artı-eksi dengesini analiz ederken önce diziyi sırtlayan üçlüyü ele almak doğru olacak.

‘Ruhumun Aynası’nın kadrosunda, farklı işlerde mizahi yönleriyle öne çıkıp başarıyı yakalamış isimlerin başını Filiz Ahmet çekmekte…

Gülpare rolünü oynayan ve aslında dizideki canlandırma ağırlığı Elçin karakterinden daha çok göz dolduran Filiz Ahmet, gerek ‘Elveda Rumeli’ gerekse ‘Muhteşem Yüzyıl’daki sahnelere hâkimiyet kuran performanslarıyla akıllarda. Dizinin baş kadını konumundaki Gülpare’nin neşeli canlı tavırları olmasa yapım iyice dibe vuracak.

Gülpare’nin uzatmalı ve de parasız sevgilisi Cengiz rolündeki Murat Akkoyunlu da, ilk etapta sayılabilecek Sağ Salim, Çakallarla Dans, Arkadaşım Max, İşler Güçler gibi popüler yapımların dışında pek çok projede alnının akıyla yer almış bir isim. Dolayısıyla diziyi taşıyan erkek karakter diyebileceğim Murat Akkoyunlu’nun da konusu zorla yürüyen yapıma komedi katkısı büyük.

Gülpare’nin Paraguay değil Uruguay’a gitme hayalleri kuran kardeşi Çetin olarak karşımıza çıkan Bora Akkaş ise ‘Geniş Aile’nin ergen Zekai’si, ‘Boynu Bükükler’in tutuk Mithat’ı olarak gayet iyi tipler çizebilmiş bir isim... Burada da anne-baba kavgasıyla büyümüş Ebru’ya aşkını açıklayamayacak kadar çekingen bir genç olarak, kendisine reva görülen ‘bunalım takılan karakter’ tarzını başarıyla sürdürerek dizideki olumluluk üçgenini tamamlamakta.

RUHUMUN AYNASI’NDA EKSİK OLAN NE?

Bol yan karakterleri sayesinde konusu gelişmeye ve istenildiği biçimde şekillendirilmeye müsait olan ve yaz modası haline gelen mahalle-aile dizisi türünün tüm özelliklerini bünyesinde barındıran ‘Ruhumun Aynası’nın eksiğine gelince… Aslında dizinin sahip olduğu tüm bu özelliklerin varlığı, aynı zamanda onu başarısızlık yoluna sokan eksileri olmakta!

Şöyle ki, mahalleden komedi üretmek istenirken dizi konusunun gelişiminde mantık tamamen sıfırlanmış. Elçin’in Gülpare’nin mahallesinde muayenehane açmasına neden olan küçük hastanın çıkarttığı yangından tutun da, mahalleye geldikten sonraki tüm gelişmeler sanki hayal âleminde gerçekleşmekte…

Daha en başından kendini sorgulatan ve diziyi küçük düşüren sahneler istemediğiniz kadar. Bu bollukta, akla mantığa uygun bir şey görecek miyiz, diye beklemek kaçınılmaz oluyor. En basitinden, hangi doktor muayenehanesi böyle başıboş bırakılır, küçük hasta herhangi bir hizmetliye emanet edilerek burada bekletilir? Hangi aile, psikolojik dengesizliği olan çocuğunu tek başına doktora yollar?

Hani ilk bölümün hemen ardından darbe vurmayıp birkaç hafta bekleyelim dedik ama ‘Ruhumun Aynası’ndaki bu başlangıç mantıksızlığında hiçbir değişim olmadı. Doktor Elçin sanırsınız o muayenehaneyi hayrat olarak açmış… Gülpare’nin anası-babası, bir de onların damdan düşer gibi aşk bunalımına giren küçük danası bedavacı hasta formatında doluşmasalar… İlaveten paragöz kadınla evlenen erkeklerin kıskançlık yüzünden ruhsal dengelerinin bozulacağını örnekleyen Altan Bey olmasa, muayenehaneye adam girmeyecek.

Gerçi bizim dizilerin çoğunda zaten öyle işte güçte çalışmak, öğrenciyse ders yapmak gibi kaygılar güdülmez. Sanki süreleri yetmiyormuşçasına, gerçekçilikten uzak bir biçimde iş veya okul ortamı verilir, geçilir. Sonra kahramanlarımız hep orada burada aşk meşk peşinde koşturur. Topyekûn bedavadan tatlı hayat yaşıyoruz ya…

Hadi Elçin’in sırtını diplomat babasının kesesine dayasak ve dizi mantığını da bu tatlı hayat algısıyla devreden çıkartıp karakterlerden medet umalım desek… Bu kez de karakter sorunu çıkıyor karşımıza.

Ayşen Gruda, Rıza Akın, Haktan Pak, Aliye Uzunatağan, Engin Altan, Suzan Aksoy gibi deneyimli isimlerle yaratılan karakterler yaptıklarıyla ilk bakışta sevimli gibi dursalar bile bu karakterlerin dizideki inandırıcılıkları ve çekicilikleri hayli zayıf bırakılmış. Dahası, abartılarla sulandırılarak yetenekli oyunculardan yararlanmanın da önü kesilmiş!

Tamam, Fikriye kavgacı bir kadın karakter olarak yaratılmış ama onu bu denli ölçüsüzce, üstelik de şiveyle bağırtmanın ekran başındakilere itici geleceği hiç mi düşünülmemiş? Dizi çekilirken ortaya çıkartılan gereksiz şamata da mı görülememiş? Aynı olumsuzluk Muhittin için de geçerli. Muhtarlığa yakışmayan sokak kavgacılığı bir yana, millet sağır mı ki bu denli bağırtılma gereği duyuluyor karakterlere?

Yeni sezon açılana kadar günü kurtaralım mantığını fazlasıyla hissettirerek negatif etkisini artıran ‘Ruhumun Aynası’ndaki bu isimleri geçip baş kadın ve baş erkeğin durumuna gelirsek…

En son ‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’, ‘Bebek İşi’ gibi yapımlarda konuk oyuncu olarak ekranda yer alan Tuba Ünsal, aslında Psikiyatrist Elçin rolüne uygun bir tip. Ne var ki, kendisine biçilen kaftan gösterişli değil! Ruhları dizginlemeye çalışırken evlilik arzusu, erkeğinden ilgi görme beklentisiyle tedirgin olan ruhunu teskin edemeyen Elçin tipinin içi biraz daha doldurulabilirdi. O zaman o da, karakterin bilincini kavrardı. Böylece Kemal’e ergen kız gibi bakmasının, ortalıkta ruh gibi dolaşmasının veya eli ayağına dolaşan çocuk tavırları sergilemesinin önü alınmış olurdu. En azından daha çekici bir tip yaratılırdı.

Geçmişte kendisine kazık atan ve yapmacıklıkta duvarları yıkan Arzu ile aşkının durgunluğunu yaşayan Kemal karakterini canlandıran Özgürcan Çevik ise ayağına birkaç numara küçük kundura geçirmiş ya da eğreti bir kostüm giymiş havasında… Sanki biri zorla Kemal olmasını istemiş. O denize atlayış, sudan çıkarken tekrar tekrar verilen ıslaklık halleri, Erkan’a şifa niyetine üstlenilen babalık rolüyle yapılan konuşma… Nedir bunlar böyle?

Ömrünün çok uzun sürmeyeceğini haftadan haftaya daha çok belli eden ve bu saatten sonra içerikle işleniş açısından kendine çeki düzen vermesi de hayli zor görünen dizi için söylenebilecek son söz Mustafa Sandal’dan gelsin… ‘Maalesef ruhu yok’!

‘Ruhumun Aynası’nın oyuncuları var, konusu var, görselliği var… Kısacası iyi olabilmek için her şeyi var… Ama maalesef bunları layıkıyla birleştirip izleyiciye aktaracak ruhu yok!

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster