Şükran Ovalı ile ‘Şeytan Tüyü’…
Birbiriyle yarışır hale gelen dizi ve sinema sektörümüzün kesiştiği çok nokta var. Dizilerin bölüm süreleriyle filme eşdeğer oluşu… Kurgu tarzlarının birbirlerinden farklılık göstermemesi… Öykülerinin aynı temalarda yol alması… Canlandırmaların benzeşmesi. Bu ortak noktalardan biri de oyuncular. Dizilerle parlayan isimler sıcağı sıcağına sinema filmleriyle de çıkıyorlar karşımıza. Demir tavında dövülür misali gelişen bu moda elbette ki oyuncular açısından iyi bir şey. Sevdiği yüzleri sinemada görmek seyirci yönünden de ilgi çekici olabilir. Yeter ki, televizyondakinden farklı bir konu ve tiplemeyle görünsünler beyazperdede!
Mesela hâlihazırda ‘Paramparça’ ile ekranda gayet başarılı bir performansa sahip olan Erkan Petekkaya’nın ‘Kolpaçino 3. Devre’deki değişik imajı, dizideki Cihan’ı hatırlamadan izleme keyfi sunuyor. Öte yandan ‘Paramparça’da Nurgül Yeşilçay’ın yerini doldurma vazifesini üstlenen Şükran Ovalı da bu hafta bir başka yapımla beyazperdede. Güven Kıraç ve Mustafa Üstündağ ile birlikte ‘Beyaz Show’a katılan Ovalı’nın vizyondaki filmi, Murat Şenöy yönetmenliğindeki ‘Şeytan Tüyü’… Sinemamızdaki komedi merakına yeni katkıda bulunmayı hedefleyen film nasılmış derseniz… Polisiye komedi sevenleri mutlu edebilecek kapasitede olup Şükran Ovalı’yı bu renkli cinailiğe ortak eden yapımda gerçekten de ‘Şeytan Tüy’ var, cevabını verebiliriz!
İNCE ZANAATA SON VERMEK KOLAY DEĞİL
Bir eseri çekici kılan baş etken kuşkusuz, ona verilen adın bütünle yarattığı uyumdur. Bu nedenle hayli takığımdır dizilerin, filmlerin isimlerine. Klişe ‘aşklı, sevgili’ olanlar bir yana, özünü belli etmeyerek içeriğine dair sürprizci bir duruş sergileyen başlıklar favorimdir. Çünkü yanılma payı olsa bile, daha en başta kendilerine bağlama kabiliyetleri yüksektir. ‘Şeytan Tüyü’ de böylesi isimlerden. Dolayısıyla, ‘Şeytan Tüyü’ dendiğinde ne düşünürsünüz, sorusuyla başlamak istiyorum söze.
Besbelli kötülüğün dayanılmaz çekiciliğinden olsa gerek, ilk akla gelen şey, tüm olumsuzluklarına rağmen herkese kendini kolaylıkla sevdirebilme becerisini vurgulayan deyim oluyor. Bunun dışında edebiyat alanında da farklı yapıtlara isimlik etmiş. Mesela, Haldun Dormen’in Almanya’daki gurbetçilerin hayatını ele aldığı ve ayı postu giyerek insanlarla anlaşan Ökkeş’in mektupları şeklinde sunduğu eseridir ‘Şeytan Tüyü’… Ya da gizli kaçamaklar yapan senatörlerin otel âlemine zorunlu olarak düşen savcı yardımcısının tek tanık olduğu şantaj kasetli bir cinayetin polisiye çözümlemesinde yaşananlar diyebileceğimiz Julie James romanıdır… Ülkemizi yasa boğan terör saldırısı nedeniyle İstanbul’da boynu bükük kalan, buna karşılık İzmir’de tam kadroyla sinemaseverlerle kaynaşmayı hedefleyen ‘Şeytan Tüyü’ne gelince… Armağan Tunaboylu’nun 2004’te yayımlanan romanı ‘Yıldız Cinayetleri’nden uyarlama senaryosuyla güldürmeyi hedefleyen Dino Yapım imzalı film.
Ayşe Hatun Önal’ın müzik desteği ve yılların usta tiyatrocusu Haldun Dormen’in varlığıyla renklenen ‘Şeytan Tüyü’nün konu gidişatını kısaca özetlersek…
Sokakların karanlık dünyasında yüzünü gösterip, üçkâğıtçı ve insan ticareti üstünden geçim sağlayan karakterlerin komedileştirilmiş atmosferine davet eden ‘Şeytan Tüyü’nde baş karakter, mesleği (ayıptır söylemesi) kadın satıcılığı olan Metin yani Mustafa Üstündağ. Kendisi, sezon başı transferi olarak değerlendirip kıymet verdiği Neşe’ye (ki onu canlandıran da Şükran Ovalı) duyduğu platonik aşkla, uzun zamandır icra ettiği ince zanaata son verme niyetinde. Bunun için de koltuğunu Kürdo’ya devrediyor. Ama kader, Metin’in namuslu ve normal bir hayata geçiş yapmasına onay vermeyince evdeki hesap çarşıya uymuyor. Hiç beklemediği bir anda cinayetle suçlanan Metin’in hayatında bir kovalamacadır başlıyor. Güven Kıraç’ın canlandırdığı Komiser Asım’la ve dahi Kürdo’yla köşe kapmaca oynamaya başlayan Metin bir yandan da cinayete kurban giden kızlardan Aynur’un katilini bulmak için çabalıyor. Bu arada film hem bahtsız bedevi komedisini geliştiriyor, hem de Neşe’den bir umut beklentisiyle türlü ruh hallerine düşürüyor zavallı Metin’i… Sinemada izleyin gerisini.
Buraya kadar her şey yolunda. Senaryo, kitaptan aldığı güçle başarılı sayılır genelde. Kadro, cümbür cemaat tastamam. Lakin öyküsüyle, ince zanaata son vermenin kolay olmadığını ispatlama yönünden harika bir iş çıkartan ‘Şeytan Tüyü’, bir başka zorluk daha hissettiriyor seyircisine… Ki o da, iç dinamiklerin dengesinin tam kurulamaması! Burada da istemez uyarlandığı eserle kıyaslama hali giriveriyor devreye.
‘ŞEYTAN TÜYÜ’ ORİJİNALİNİ ARATIYOR MU?
Uyarlama modası dizilerimizin vazgeçilmezi oldu ya… Sinemada da aynı alışkanlık sürmekte. Özellikle Kore yapımları tercih edilirken sıra dışı karakterleriyle öne çıkan yerli polisiye romanlar da revaçta. Nasıl ki ‘Kötü Kedi Şerafettin’in çizgi versiyonunu izledik kısa süre önce. Şimdi de ‘Şeytan Tüyü’, komedileştirilmiş bir başka polisiye olarak karşımızda. Bu uyarlama işine sözümüz yok. Tabii esas eseri aratmayacak kalitede oldukları sürece!
‘Yıldız Cinayetleri’nden uyarlanan filme baktığımızda görüntü, müzik gibi destekleyici detaylar açısından kalitede kesinlikle sorun olmadığını söyleyebiliriz. Senaryo akıyor. Diyaloglar, günlük yaşamın parçası olsa da kimilerine itici gelen bazı argoları saymazsak, gayet hoş. Ama yorum olarak keşke biraz daha arabesk havadan uzaklaşılsa, alışkanlıklar aşılıp yenilikçi polisiye işe denk düşen bir iş çıkartılsaymış demekten kendimi alamıyorum. Burada olay, zaman zaman taş vurma misyonunu da üstlenerek olumlu bir fiili yerine getiren polisiye kanadı ile sokak ahalisi ve kaçak Metin arasında terazinin kefesinin bir yana doğru ağır basmasından kaynaklı. Dolayısıyla sahneler sunulurken yaşanan iç kargaşa, eserin kendi özüyle çelişen bir durum ortaya çıkartmakta. Renklilik oluşturmak adına hayat kadınlarını bolca sunan yapım, bu açıdan orijinaliyle yani ‘Yıldız Cinayetleri’yle pek paralellik göstermemekte ne yazık ki! Gerçi kitaptaki mizahi polisiyenin sinemada ilgi görmesi için daha da komedileştirilmesi bu zıtlığı biraz tolere ediyor ama bundan ötesi sorgulanmaktan kurtulamıyor. Selen Uçer’in de katkıda bulunduğu yapım, rol ağırlığını Metin’e verip ilerlerken, kitaptaki kadar kahkaha attırıp ilginçleşen dedektifliğe soyunmuş bir hergele pezo Metin Çakır halleri göremiyorsunuz mesela.
Filmdeki gerçek komedinin temeli, basını acık geri bastırıp ‘Seri ya da değil hiçbir katil devletten büyük olamaz’ diyerek Metin’e seslenen Komiser Asım bana göre. Diğer karakterlerdeki zorlama halinden eser yok kendisinde. Öte yandan Mustafa Üstündağ’ın üstün gayretleriyle adeta kişisel şova dönüşen yapımda, Şükran Ovalı’nın ‘Şeytan Tüyü’ faktörünün yeterince öne çıkartılmadığını da düşünüyorum. Her oyuncuda ille de bulunması gereken ‘yetenek’ denen şeyin şeytan tüyü ile birleşiminden oluşan yansımanın örneği gibi duran Şükran Ovalı bu kargaşada bir parça ihmal edilmiş sanki. Oysa Neşe karakterini, bir yandan olduğu haliyle bir yandan da Metin’in hayalindeki biçimiyle, farklı açılardan sunarak başarılı bir iş çıkartan… Tıpkı ‘Yeni Dünya’ filminde olduğu gibi burada da dizilerdeki duruşunu aşmayı başaran Şükran Ovalı daha fazlasını hak ediyor.
Sonuçta; ‘Şeytan Tüyü’ için haftanın öne çıkan komedi yapımı diyebiliriz. Şero’nun kötücül kahramanlığına karşın bir başka polisiye komedisi olarak yarışa katılıp seyirciyi, ince zanaata son vermek isteyen âşık pezo Metin’in ‘Şeytan Tüyü’nden nasiplendirmek isteyen film sinemalarda. Metin Üstündağ’dan hızlı ve şatafatlı polisiye komedi performansı izlerken ‘Paramparça’dan farklı bir Şükran Ovalı tipi görebilme fırsatı da eşantiyon olarak yanında!
Anibal GÜLEROĞLU