Peki, bizzat katkıda bulunduğu yarışma ve şov formatlarındaki yapımların başarısıyla kendini ispatlayan Acun Ilıcalı, hayli iddialı yola çıktığı TV 8 kanalındaki dizi dalında istediği verimliliği yakalayabildi mi? Dizilerle sınavından geçer not alabildi mi? En objektifinden bir bakalım…
‘YA TUTARSA’ MANTIĞINDAKİ ‘HOM OFİS’İN İKİ KOZU…
Her kesimden izleyiciyi güldürme hedefli, kargaşadan yakalanmaya çalışılan komedi görünümündeki ‘Hom Ofis’, ilk tahlilde en masrafsızından ekrana taşınmak istenen bir deneme havasında. Sanki ‘Nasılsa daha dizi izleyicisinin dikkatini tam çekemedik. Bunun için çok büyük masraflı yapıma gerek yok’ şeklinde düşünülmüş de, günün gelişine ekrana taşınmış. Aslında dizinin ismi de bu varsayımsal çekim mantığıyla çok güzel uyuşuyor… Ev ortamının rahatlığında işi bitirmek!
Hoca’nın ‘Ya tutarsa’ mantığıyla yaratılmışçasına izleyiciyle buluşan ‘Hom Ofis’, küçük yatırımdan büyük getiri sağlama kapasitesinde mi derseniz… Hemen irdeleyelim.
İlk bölümden gelen sonuçlar umulanın aksine oldukça düşük. AB’de 30’uncu olan yapımın total sıralaması bunun iki katından fazla. Bana göre ‘Hom Ofis’ bundan çok daha yukarılarda olmalıydı. Ama hem diziden yansıyan ‘kendi haline bırakılmışlık’ tablosunun, hem de günümüzün değişen izleme alışkanlıklarıyla paralel gelişen internetten seyir ve reyting sisteminin azizliği mi desek? Neticede bazı faktörler etkisini gösterdi.
Buna karşılık evden çalışma zorunluluğunun bizdeki aile yapısıyla pek bağdaşamayacağı gerçeğini, birbirleriyle geçinemeyen aile fertlerinin sorunlarına katık yapan senaryonun bu konu ve mekân darboğazında ne derece gelişmeye müsait olduğu da tartışılır türden.
Öte yandan dizideki karakterlerin yaşamdakilerle özdeşliği ve çevremizde karşılaşılacak türden oluşu, doğallık açısından yapımın lehine ayrıntılar.
Hamdi; evden kaçmak için can atan, dırdırdan bezmiş tipik bir baba...
Gülseren; ailesiyle ilgili her konuda abartık ve çıldırık bir anne-ev kadını…
Feyaze; sosyal medyadan torununun hesabına burnunu sokup arkadaşlarının ağzının payını vermek için cevap yazan ve istekleriyle gelinini bıktıran bir süper babaanne…
Burak; kafa atmayı kavgadan saymayıp okula gitmemek için sürekli yalan türeten tembeller kralı, evin oğlu…
Simge; klasik kız kardeş tripleriyle ortalıkta gezinip babaannesiyle aynı odayı paylaşmaktan duyduğu memnuniyetsizliği yaşayan evin kızı…
Ve Muzaffer; yemek düşkünlüğünü her şartta sürdürüp tembelliğini eleştirdiği Burak’a kavga taktikleri veren, her duruma maydanoz dayı!
İlk bölümüyle ekrana gelen yapımın öne çıkan karakterleri bunlar. Yanı sıra Hamdi Bey’i ‘Hom Ofis’ olmaya teşvik eden Semih Bey, Arzu Hanım, Yücel Bey, Bilge ve operacı üst kat komşunun sesi var.
Günümüz şirketlerinin küçülme mantığıyla home ofis yani evden çalışma yoluna gittiği gerçeğini vurgularken, bu süreçte uygun şartlar sağlanmadığı takdirde karşılaşılabilecek olumsuzlukları da yansıtan ‘Hom Ofis’in işaret ettiği konu güzel ve güncel olsa da bir parça yavan bırakılmış. Bu nedenle bana göre dizinin en büyük çekiciliği, iki karakterinin canlandırmasında kendini göstermekte…
‘Leyla ile Mecnun’da Erdal Bakkal olarak gönüllerde taht kurup ‘Pek Yakında’ filminde de kafasında tilkiler dolaşan Suat’ı başarıyla canlandırarak hınzır karakterleri sivriltmeyi çok iyi beceren Cengiz Bozkurt, Ada apartmanında çekmeyen internet ve meraklı aile fertleriyle bir arada ciddi ciddi çalışmaya niyetlenen, Hamdi rolü için biçilmiş kaftan. Zira her rolün adamı!
Akıllı telefon özlemi çekip face’teki ‘beğen’ seçeneğinin durum uyumsuzluğunu vurgulayarak ‘yerli face’ arzusunu dillendiren Babaanne Feyaze de ‘Hom Ofis’in diğer çekicisi… Ödüllü tiyatrocu kimliğini ekranlardaki pek çok işte başarılı canlandırmalar yaparak sürdüren Ani İpekkaya, ‘Hom Ofis’ten payına düşen bu karakterle müthiş bir uyumluluk sergilemekte. Yüz mimikleri, oturduğu köşeden ortalığı karıştırması abartısız mizah adına başarılı ayrıntılar.
Diyeceğim o ki, dar alanda paslaşma niteliğindeki ‘Hom Ofis’ dizisinde Birol Güven, bu iki güçlü ismi bir araya getirmekle çok isabetli bir iş yapmış.
Bu meyanda senaryonun; salondan başka yerde çekmeyen internet olayına bağlayarak Hamdi’yi aile fertleriyle aynı mekâna tıkarken, Burak’ın salonda görülemeyen bilgisayarını nerede ve nasıl kullandığı konusunda izleyeni düşünce jimnastiğine sokmasını gözden kaçırmamak ve fazlaca ayaküstü hazırlanmış basitliğiyle ‘Her an harcanmaya hazır’ izlenimi verdiğini de hatırlatmak gerek.
Şayet bu iki oyuncu kozu başarıyla kullanılır, senaryo daha ciddi ele alınarak tutarsızlıklardan kurtarılır ve ‘Hom Ofis’in kapsamlı tanıtımı yapılırsa diziden daha verimli sonuçlar alınabilir.
KAÇAK GELİNLER’İN RİTMİ YÜKSEK AMA…
Kuşkusuz ‘Kaçak Gelinler’, TV 8’in dizi kategorisindeki ilk adımı olma özelliğinden dolayı ayrı bir yere sahip. Ayrıca her ne kadar reyting sıralamasında eski kanalındaki performansı tutturamasa da, internetten izlenme oranı hiç fena değil.
Gençlik dizisi olmakla birlikte komedisi, romantizmi, hüznü, heyecanı derken çok yönlü içeriğiyle her yaştan seyirciye de hitap edebilen… Bu özelliğini Seniha-Müfit ilişkisi üzerinden pekiştiren ‘Kaçak Gelinler’in ritmi baştan beri yüksek. Ama Çarşamba’dan Perşembe’ye aktarılan yapımın bu temposu, ekran başındakilerden yeterli geri dönüş alamıyor.
Bundan dolayı bizim sevimlilikte tavan yapan ‘Kaçak Gelinler’imiz, teyzoşundan arkadaşlarına ‘Seni seviyorum’ sözünün peşine takılıp bunu Selim’e söyletmekte inat eden Şebnem’in pozisyonuna düşüveriyor. Yani sözün kısası TV 8’in ilk göz ağrısı dizisi, diğer yapımlara karşı varlık savaşı verirken, aşkı ve mutluluğu yakalamak isteyen kahramanları gibi çabalamak durumunda. Bilen biliyor, seven seviyor da eskinin performansına dönmek kolay mı?
Sonuç itibariyle; TV 8’in dizilerle sınavındaki manzara şimdilik pek parlak değil. Lakin daha önce de işaret ettiğim gibi, geçmişten gelen bir kumanda alışkanlığını aşma handikabıyla karşı karşıya bulunarak küllerinden yeniden doğma sürecine giren TV 8’in dizi alanındaki performansını değerlendirirken kanala yönelik en gerçekçi yorum, bu alanda henüz emekleme dönemini yaşadığı yönünde olacaktır!
Emekleye emekleye yürüme öğrenileceğine göre… ‘Hom Ofis’e sallapati yorumlarla yüklenmek yerine, dizileriyle şimdilik ayakta duramayan TV 8’in gelişim sürecini tamamladıktan sonra, gün gelip başa koşabileceği ihtimali de her daim akılların bir köşesinde bulundurulmalı.
Anibal GÜLEROĞLU