Umuttan Hüsrana Dönüşenler

Bu bağlamda sezonun ekran performanslarını değerlendirdiğimizde, Star TV’yi ve FOX’u hüsran yaşayan kanalları olarak görmemiz mümkün.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

‘Büyük ümitler, büyük hayal kırıklığı yaratır’ derler. Sıkça kullanılan bu sözün gerçek yaşamda bolca karşılığı bulunduğu muhakkak. Nasıl ki, başa güreşme iddiasıyla ekran ringine çıkıp, birkaç bölümde soluğunu tüketerek tuş olan ve kanallarını yarışta geri bırakan diziler de bu durumu yansıtanlardan.

Bu bağlamda sezonun ekran performanslarını değerlendirdiğimizde, Star TV’yi ve FOX’u hüsran yaşayan kanalları olarak görmemiz mümkün. Zira yazdan gelen ‘Ada Masalı’nı sezonda sürdürme niyeti boşa çıkan Star TV, ‘Benim Hayatım’ ve ‘Sana Söz’ dizileriyle yeni yapım yarışında iddialı olmaya çalıştı ama başaramadı. Keza içerik ve kadro yönüyle güçlü duran ‘Kaderimin Oyunu’ da ilk bölümden beklentiyi karşılayamayan reyting performansıyla hüsran cephesinde yerini aldı.

Star TV’nin yeni sezon tablosu böyleyken FOX cephesine baktığımızda daha vahim bir durum çıkıyor karşımıza. ‘Uzak Şehrin Masalı, Son Yaz, Yalancılar ve Mumları’ dizileriyle erken dönemde hayal kırıklığını tadan FOX, ne yazık ki bu sezon umuttan hüsrana dönüşümü en çok yaşayan konumunda. Zira şimdiye dek pek çok başarılı işi ekrana taşıyan kanalın, diğer yenileri de sorunlu.

Yaz ekranından gelen ‘Aşk Mantık İntikam’ın ve geçen dönemlerden devreden ‘Yasak Elma’nın kazandırdığı verimliliği sıfır kilometre işlerde bulamamanın sıkıntısını yaşayan kanal ‘Elbet Bir Gün’den sonra ‘Misafir’le de boşa kürek çekti nitekim. Dahası ‘Kanunsuz Topraklar, Evlilik Hakkında Her Şey ve El Kızı’nın tanıtım süreciyle ters orantılı ilgi performansı sergiledikleri gerçeği orta yerde! Bu durumda biz de Star TV’ye ve FOX’a hayal kırıklıkları yaşatan iki yapımın bu tabloyu gerçekten hak edip etmediklerine bakalım dedik. Buyurunuz.

‘KADERİMİN OYUNU’ İYİ BAŞLADI AMA…

‘Güçlü kadın’ hikâyelerine odaklanarak içerik geliştirmek günümüzün yükselen değeri malumunuz… Nasıl ki, yanı başındaki kızı ve kucağında yeni doğurduğu bebeğiyle hastane odasında bir başına bırakılan… Sorumluluktan kaçan kocası tarafından bir telefonla terk edilip çocuklarının yükünü sırtlayan Asiye’nin her şeye rağmen ayakta kalabilme çabasını sergileyen ‘Kaderimin Oyunu’ da böylesi bir iş olarak çıktı karşımıza. Doğruya doğru… Bu başlangıç gayet gerçekçi ve etkili bir dille yansıtıldı bize. Devamında da Asiye’nin kıt kanaat yaşamaya çalıştığı ve her şekilde çocuklarını kolladığı gerçeği ele alındı. Üstelik tacizi hak sayan erkek zihniyetinin yaş gözetmeden her dişiyi hedef aldığı vurgusu işin suyu çıkartılmadan işlenmişti. Çok sevdik. Peki, karakter performanslarının da gerçekçi ve doğal olduğu bu tablo hak ettiği ilgiyi görebildi mi? Ne yazık ki hayır.

Total’de ilk 10 arasında yer alamayıp AB’de dokuzuncu ve ABC’de 10’uncu olan ‘Kaderimin Oyunu’ bu başlangıç sonuçlarıyla kanalının yüzünü güldüremezken aynı zamanda hakkını bulamayan yapımlar kategorisine de dahil oldu maalesef.

Kuşkusuz reytingler, bir yapımın kalitesini ölçmede yegâne kriter değil. Lakin her zaman vurguladığımız üzere dizilerin ekran ömrünü tayin eden baş etken de alınan bu sonuçlar olmakta. Dolayısıyla reyting bazında dizinin hüsran yaşadığını söylemek gerek. Öte yandan yaşanan hüsran noktasında ‘Kaderimin Oyunu’ cephesinden yansıyan bazı hatalar olduğu da muhakkak.

Şöyle ki; Tanıtım sürecinde Derya Uluğ’un seslendirdiği ‘Sana Çıkıyor Bu Yollar’ adlı jenerik şarkısıyla büyük beğeni toplayıp öyküsüyle merak uyandıran dizinin bu denli geç ekrana çıkartılması en önemli yanlıştı. Zira ‘Arka Sokakalar’, ‘Kırmızı Oda’, ‘Aşk Mantık İntikam’ üçlüsünün dizi izleyicisini bağladığı Cuma akışında yeni yapım olarak tutunmak zaten zorken… Bu gecikmeden dolayı izleyiciyi tutma şansı ‘Aziz’e kaptırıldı. ‘Kaderimin Oyunu’ arada kaynadı adeta.

Bunun ötesinde… Tacize uğrayan kızının işlediği cinayet karşısında salya sümük panik hali sergilemek yerine gayet soğukkanlı davranan… Cinayet aletini yok etmeyi başaran… Ve alabileceği yegâne değerli şey olarak tüplü televizyonu bularak insanların fakirlik gerçeğine usulca işaret eden Asiye’nin gücüyle ilerleyen ilk bölümde gerek söylem gerekse görsel açıdan izleyici algısına uygun abartıların olmaması da dizinin reyting kaynaklı kader kurbanına dönüşmesinde bir etkendi. Misal… Dizi, tecavüz eylemini enine boyuna sergileyen sahnelere yeltenmemişti. Oysa izleyicinin bu tarz performanslara (Şikayetçi olsalar dahi) ilgisinin büyüklüğü aşikâr. Yanı sıra Asiye’yi bağırlarına basan Mahir ve ailesinin köşkün sahibi değil de çalışanı olması gibi, dizinin akış atmosferinde şaşaalı bir görünüm sunulmaması yani karakterlerin ve kullanılan mekanların sıradan gerçekçilikle verilmesi de bir unsur. Zira insanlar mantık ve gerçekten ziyade parıltılı dünyalara, zenginlik görselliğinin ağır bastığı entrikalı içeriklere meraklı!

KISACASI; Yüreğinden gelen güçle ayakta kalmayı başaran ve çocuklarını güvende tutmak için istemediği durumların içine düşmekte sakınca görmeyerek her şartta gayet doğal davranmayı bilen Asiye’nin ‘gerçekçi kadın’ öyküsü başarılı ama izleyici algısına pek uygun değil. Yine de her tipte ve statüde kadın profillerini ilk andan itibaren layıkıyla aktaracağını hissettiren, bu arada erkeklerin kadınların kaderini şekillendiren varlıklarını da gösteren bir iş olarak Star ekranında şans aramakta. İzleyici, devamında dizinin gerçek yüzünü görüp onu başlangıcın ötesine taşır mı, bilemem ama… Basitliklere yeltenmeden yola çıkan ‘Kaderimin Oyunu’nun yaşadığı ve kanalına yaşattığı umuttan hüsrana dönüşümü hak etmediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Çok yazık.

KANUNSUZ TOPRAKLAR İŞİ SULANDIRINCA…

Tanıtımlar bazen çokça yanıltıcı olabiliyormuş. Ekran bunun örnekleriyle dolu. Nitekim ben de bu gerçeği Gold Film yapımcılığındaki ‘Kanunsuz Topraklar’da yaşadım. Zira 1939’un zorlu atmosferini verip Zonguldak’taki kömür madeni işçilerinin dramatik çalışma şartları üstünden dönemsel analize girişeceğini düşünmüş; mesajcı içerikle fark yaratabilecek bir dizi olarak görmüştüm.

Nitekim ‘Kanunsuz Topraklar’ın ilk bölümü düşüncelerimi perçinler nitelikte bir tablo koymuştu ortaya. Lakin böylesi kayda değer bir başlangıç yapmanın ardından maden sahibi Malik Bey’in, ‘Acımasız patron-Ezilen işçi’ ikilisine dikkat çeken, tüm performansına rağmen içeriğin toplumsal yönü çabucak arka plana düşürüldü. Karakter canlandırması yeterli olsa dahi, bu detay akışın etki gücüne yeterince katkıda bulunamadı. Dizi, tabiri caizse işi sulandırarak sıradan bir işe dönüştü. Böylece başarı noktasında da kısa sürede durum değişti.

Durumu daha netleştirirsek… Patronun önlem alma ihtiyacı hissetmeyerek işçilere adeta köle muamelesi yaptığı bir madende yaşanan su baskını ve göçük felaketini başarılı bir görsellikle vererek etkili başlangıç yapan ‘Kanunsuz Topraklar’ bu süreçte sahip olduğu mesajcı aksiyonun devamını getirme ihtiyacı hissetmedi nedense. Hikâyesi bir çırpıda zengin kız-fakir erkek aşkının imkansızlığına abanıp Ali Gelik karakteri üstünden ‘kıza kafayı takan kötü adam’ klişeleriyle bezendi. Maden sahibinin ihmali sonucu babası ölen Davut’un intikamcılığından ve sömürü düzenine başkaldırı hedefinden sapan senaryo, aşk ve kıskançlık unsurlarını, ezilen kesimlerin hak arama söylemlerine tercih etti anlayacağınız. Dizinin gidişatı de sorunlu hale geliverdi tabii.

‘Kaderine isyan etme’ diyerek emeğiyle kazanmanın haksızlıkla elde edilen servetler karşısındaki üstünlüğünü vurgulayarak adeta ‘Aza kanaat etmeyi’ öğütleyen baba figürüyle ‘mesaj ikilemi’ oluşturan ‘Kanunsuz Topraklar’ı yaratanlar, her dönem geçerli olan işçi kesimini ezme temelinde gelişen kanunsuzlukları sergilemek yerine sınıf farklılığında gelişen aşk çatışmacılığı rutinine girişip kendi topuğuna sıktı, geleceğini kararttı.

Buna bir de akışı iyice zedeleyen yönetmenlik detayı, diyaloglardaki yapaylık ve mantık hataları dahil olunca içeriğin ne inandırıcılığı kaldı ne de çekiciliği. Böylece ‘Sadakatsiz’ karşısında başarılı olması umuduyla Çarşamba akışına konan dizi gerileyerek dokuzuncu sıralara düştü. Neyse ki, umuttan hüsrana dönüşme noktasında kurgudaki bu aksaklıkların etkisi fark edildi de... Yapılan değişikliklerle dizinin akışı ve yorumu bir parça kendine geldi.

Diyeceğim o ki; Şimdilerde Gülfem-Davut aşkı bir nebze geri çekilirken hakkı yenen işçilerin zorlu şartları ve onları ezen patronların hüküm sürdüğü dönem tablosu biraz daha öne çıkartılmış halde. Hal böyleyken Necip Memili’nin Ali Gelik şovuyla dönemsel psikopat örneği sergileyerek renklendirdiği dizinin, yedinci bölüm itibariyle aşk meşk olayını öteleyip toplumsal haksızlıkları vurgulayan yönünü ortaya koymaya başlaması iyi bir hamle olarak görülebilir.

Ancak ilk 10 içinde yer alan dizinin içerik ve reyting yükselişi bunun daha ötesine geçebilir mi? Kanal dizinin bu performansıyla nereye kadar tatmin olur? FOX, diziyi harcamamak için direniyor gibi ama… Bilinmez yine de. Hem önceki bölümlerin yarattığı izleyici kaçışının bir çırpıda tersine dönmesini beklemenin hayal olduğu da bir gerçek. Toparlanması için istikrarlı bir senaryo, sabır ve bol reklam gerek. Aksi yapılır da içerik akışıyla yeni yola girerek elini güçlendirmeye başlayan, ‘Kanunsuz Topraklar’ reytinge kurban edilirse, yazık olur.

SONUÇTA; İyi başlamasına rağmen hakkını alamayan ‘Kaderimin Oyunu’nun ardından ‘Annemizi Saklarken’i de izleyiciyle buluşturup dizi yarışında yeni bir şans aramaya soyunan Star TV sezonun hayal kırıklığından kurtulabilir mi? Zor.

Yine bir uyarlama olan ‘Mahkûm’un tanıtımlarına bolca yer verip Nurgül Yeşilçay’la Emre Kınay’ı buluşturan polisiye drama ‘Son Nefesime Kadar’ın hazırlık aşamalarını sürdüren FOX, umuttan hüsrana dönüşümü aşama aşama yaşayıp mevcutlarla toparlanma sürecine girmişken sıralarını bekleyen yenilerle elini güçlendirebilir mi? Neden olmasın?

Nihayetinde ekranların sürprize müsait olduğu gerçeğinde, yaşanan hayal kırıklıklarının büyük oranda kanalların kendi içerik ve yayıncılık tercihlerine bağlı olduğunu da unutmamak lazım. Bu noktada son söz Franz Kafka’dan gelsin…

‘Beni hayal kırıklığına uğratan, kendimden başkası değil’!

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster