Geçtiğimiz günlerde, Türkiye’de 16 Mayıs’ta gösterime girecek olan ‘Godzilla’ ile vizyon tarihi 6 Haziran olarak belirlenen ‘Yarının Sınırında/Edge of Tomorrow’ filmlerinin özel sahnelerinden oluşan bir gösterime gittim. Efektlerle görsel şölene dönüşen yapımların içeriklerinin güzelliği bir yana, insanların korku ve cesareti aynı anda yaşamasına dair felsefi yaklaşımları da ders niteliğindeydi.
Büyük bütçelerle dünya sinemalarında yer almak için günlerini bekleyen bu yapımlardaki temel mantık, sanki günümüzün birer özeti gibiydi. Dolayısıyla onlardaki ‘Korku olmadan cesaret olmaz’ söylemini tamamlayan ‘insanın hırs ve kibrinden dolayı, doğanın kendi kontrolünde olduğunu sanmasına karşın aslında tam tersi bir durumun hüküm sürdüğü’ saptamasını, yaşadığımız gelişmelerle rahatça bağdaştırabiliriz… ‘Keşke kendilerini koşulsuz hâkim güç sananlar da bu hakikati görüp kavrayabilse’ diyerek!
Ne var ki, korkusunu, ölçüsüz cesaretle bastırmaya çalışan insanlar kibirlerinin körlüğünde gerçekleri göremeyince, uyandırdıkları canavarın veya yaptıkları yanlışların ne sonuçlar doğuracağını da baştan kestiremiyorlar. Kestiremeyince de gelsin geri dönüşler, yanlışlardan çark etmeler, zarar veren inatlaşmalar ve hak ihlalleri…
Yaşamın her alanında kendini gösteren bu hükmedici ve yıpratıcı plansızlık, dizileri bozuk para gibi harcayan ekranlarımızın da yozlaştırıcı alışkanlığı durumunda.
SEYİRCİ KÜSE KÜSE OLGUNLAŞIYOR
Her şerde bir hayır aramak mantığıyla yaşanan olumsuzluklara yaklaşacak olursak, her yasaklamanın ardından daha gür yükselen özgürlük sesleri gibi, kanalların ekran başındakilerin isteklerini hiçe sayarak davranmaları da izleyici profilini günden güne değiştirmekte.
Bir kısmı kanıksamalarla iyice vurdumduymaz kimliğe bürünürken, bir kısmı da diziler konusunda daha seçici hale gelerek her önüne konanı kabullenmemeye başlayıp takip ettiği yapımlara da sahip çıkmakta. Eskiye oranla daha çok sesini yükselten ve isteklerini dillendirenler, güzel olduğu halde ‘daha çok kazanç’ mantığına kurban edilen yapımların yeniden yayına sokulması için çaba harcamakta. Bir anlamda, izleyici kendisine karşı sergilenen ‘adam yerine koymama’ tavrına küse küse olgunlaşmakta.
‘Merhamet’in dramatik finalinin kendilerine hayal kırıklığı yaşattığı gerekçesiyle sonu kötü biten senaryolara karşı çıkıp Mustafa Üstündağ ile Burçin Terzioğlunu başka bir dizide başrolde görmek isteyenler olduğu gibi, dizilerin yangından mal kaçırırmışçasına finalsiz bitirilmelerine yönelik tepki gösterenler de günden güne çoğalmakta.
Sadece yedi bölüm yayınlanıp sonrasında ne idüğü belirsiz bir biçimde meçhule yollanan ‘Vicdan’ dizisine sahip çıkan ve kendilerine ‘Vicdan Tayfası’ diyenler de bu kesimden…
Dizinin kalkmasıyla adeta seferberlik ilanı gibi sosyal medyada yürütülen fan hareketinin yanı sıra Kanal D’nin ‘Ben yaptım oldu’ mantığıyla devre dışı bıraktığı ‘Vicdan’ın geri getirilmesi yönünde okurlardan da, özellikle ‘Saklı Kalan’ın yeniden ekrana çıkmasının ardından, talepler gelmeye başladı. Bunlardan bazıları şöyle…
Türkiye’deki yayın sisteminin keyfiliğine tepki olarak seslerini yükselten ve dizilerin sorumsuzca yayından kaldırılmasını ‘dizi izlememe’ tavrıyla protesto edeceklerini belirten Gözde Hanım, ‘Ailecek severek izlediğimiz bir diziydi. Keşke sorunlarını halletseler de yeniden bize bu zevki tattırsalar. Artık izleyicilerin de önemsenmesini istiyoruz.’ demekte.
Timuçin Esen’in oyunculuğundan övgüyle söz eden Hasan Bey, ‘Saçma sapan çoluk çocuk dizilerinin doldurduğu ekranlarda adam gibi bir dizi izleyemeyecek miyiz? Vicdan’ın yeniden oynatılmasını istiyoruz. Düzgün yapımları mahsus mu kaldırıyorlar? İnsanların kafasının çalışması mı istenmiyor?’ şeklinde arzusunu dile getirip yayıncılığı sorgulamakta.
Seslerini duyurmamı isteyen İlayda ve arkadaşları ise ‘Anibal Hanım lütfen bizi de dikkate alın. Bıktık dizilerin kafaya göre kaldırılmasından. Kanal D bunu hep yapıyor. Güzel dizileri reyting almıyor diye kaldırıyor. Biz izleyenleri hiç önemsemiyor. Ne olur sanki bir diziden de çok para kazanmasalar? Konusu ne kadar güzel ve değişikti. Timuçin Esen’i uzun süre sonra bir dizide görmek harika olmuştu. Ama bu mutluluğu çok gördüler. Biz Vicdanımızı istiyoruz. Vicdan yapımcısı hiç olmazsa bizim bu isteğimize kulak versin. Başka kanal mı yok? Kanal D geri getirmezse başka bir yerde sürdürsün. Birileri bu istekleri dikkate alsın.’ şeklinde kanala ve yapımcıya seslenmekte.
Reyting sistemine bağlı kalıp dizileri değerlendirmenin yanlışlığını savunan biri olarak, ‘Vicdan’ın yeniden ekranlarda görünmesini isteyenlerin duygularına aracı olmanın ötesinde, ben de bu dizinin yeniden ekrana çıkartılmasından yanayım. Zira her ne kadar televizyonlar kazanç sağlamak için kurulmuş olsalar da her şey paraya endekslenmemeli. İzleyici memnuniyeti de dikkate alınıp arada böyle farklı işlere de minimum getiriyle yer verilmeli.
Dolayısıyla burada özetlemeye çalıştığım sayısız ‘Vicdan’ meraklısının arzusuna kulaklar tıkanmasın. İyiyi talep edenlere karşı ‘Vicdan’sızlık yapılmasın. Hem seyirciyi küstürmek de iyi bir şey değil. Sonra bir bakarsınız en ünlü oyuncuların, en büyük prodüksiyonların bile izleyicisi dibe vurur! Nasıl ki örnekleri taze taze yaşandı, yaşanmaya adaysa…
HAYDİ, ‘VİCDAN’A GELİP İYİYİ KOLLAYALIM!
Aradan geçen bunca zamana rağmen takipçilerinin peşini bırakmadığı ‘Vicdan’ muhasebesinin ucu nereye varır, diye sorgulayacak olursak… Şayet gerçek hayattaki vicdansızlıkların vicdan muhasebelerini kıstas alırsak sonu belli zaten… ‘Vicdana gelip iyiyi kollayalım’ desek de, adalet için nafile çaba!
Öte yandan kendisine hiç zaman tanınmayan, hatta bir var bir yok biçiminde ekrana çıkartılıp izleyiciden adeta kaçırılan ve farklı konusunu sindire sindire işlemesinin önü kesilen dizi-kanal bağlamında da net konuşmak imkânsız.
‘Vicdan’cılardan gelen isteklere kulak veren çıkar mı bilemem ama şayet istenirse Show TV’nin ‘Saklı Kalan’ı yeniden yayına soktuğu gibi ‘Vicdan’ da kaldığı yerden rahatlıkla sürdürülebilir. Olmayacak şey değil. Beklentiler bir parça düşürülür, maliyetler biraz geri çekilir ve küstürülen fanların arzusuna kulak verilerek televizyon anlayışında basamak atlanabilir. Bu tavır da, yeniden gözde kanal olmaya uğraşan Kanal D’yi birkaç tık öteye taşır.
Dahası, böylece hem rafa kaldırılmayı hak etmeyen bir dizinin yeniden varlık bulup doğru dürüst bir final yapmasına olanak tanınmış olur. Hem de izleyici kesimi, sadece reklamları kakalamak için birer araç olarak görülme pozisyonundan çıkartılır.
Tabii bunun gerçekleşmesi için sadece kanalın harekete geçmesi yeterli değil. Yapımcının ve dizi kadrosunun da geri dönüşe hevesli olması lazım.
Sonuçta; insanların isteklerine önem verilmeyen, çıkarların her türlü değerden üstün tutulduğu tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Dünya normal gelişim seyrindeyken bu haklara saygısızlık garabetleri sadece kimi yerlere mi özgü? Sıkıntı yaşanan konularda diğer ülkelere baktığımızda problem olmadığına göre sorun demokrasi algılamalarıyla mı bağlantılı?
Her gün milyonlarca kez cikleyen Mavi Kuş ‘Larry’ bile, cümle demokrasi söylemini havada bırakırcasına, bir çırpıda susturulabiliyorsa… Gelen sert tepkilere ‘Dünya yanmış umurumda mı’ hoyratlığıyla kulaklar tıkanıyorsa… Ve dahi yasağa rağmen, yasaklanan şey yasak öncesinden daha çok kullanılır hale geliyorsa… Yaşadığımız anormallikleri yorumlayabilmek için buyurun size bir tekerleme...
Ooo piti piti karamela sepeti… Terazi lastik cimlastik… Biz bize geldik, bitlendik… Hamama gittik, temizlendik… Tik tik tik dersimiz matematik… Öğretmenimiz otomatik…
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal