Zeki Şen, Murat'ın kötülüğünden çok çekmiş

Dizilere, filmlere özellik katan; onların başarılarıyla veya başarısızlıklarıyla akılda kalmasını sağlayan nedir diye sorgulasak… İlk cevap, hiç kuşkusuz ‘içerikleridir’ olur.

Anibal Güleroğlu Yazar guleranibal@yahoo.com

Zeki Şen ‘Murat’ın kötülüğünden çok çekmiş!

Ancak yapımların unutulmamasında bunun kadar etkili bir diğer faktörün oyuncular olduğu da bir gerçek. Son zamanlarda kötücül karakterlerin de iyiler gibi yıldızlaştığını düşünürsek, ‘oyuncu’ kavramının yapımlarla bütünleşmesi kaçınılmazlaşıyor.

Bu noktada önemli olansa, sadece magazin medyasında parlatılanlara odaklanmaktan kaçınmak! Zira belli isimlerin ötesinde gayet güzel işlere imza atanlar, performanslarında kararlı adımlarla ilerlemeyi hedefleyenler de mevcut. Misal; Samanyolu TV’nin günlük dizilerinden ‘İki Dünya Arasında’nın Murat karakterini canlandırmış olan Zeki Şen! Dizinin iyi adamı Selim karakteri kadar, onu kıskanan ve hırslı davranarak kötü kişi pozisyonuna düşen kardeşi Murat da aynı oranda izleyicinin gönlünde yer edinmişti. Anlayacağınız dizilerde bir iki isme bakıp diğerlerini ötelemek hata.

Ancak maalesef sektörde çoğunlukla böylesi davranış biçimi gözlenmekte… Tabii hak ettiği halde nice isim de layık olduğu ilgiyi görememekte. Nitekim bu hakikati pek çok örnekle pekiştirmek mümkün. Lakin bugünkü yazımın konuğu Murat karakterini canlandıran ve en son ‘İkimize Bir Dünya’ filminde başrolde yer alan Zeki Şen olduğundan konuyu, bu örnekle sınırlı tutup ilk ağızdan kendisini tanımamızı sağlayacak sorulara geçiyorum.

PARAYI, ZAMANIMI KAZANMAK İÇİN KAZANIYORUM

1-Merhabalar Zeki Bey… Öncelikle filminize başarılar dilerim. Umarım gişesi bol olur ve sinema dünyasında size de uğur getirir. Röportajımıza geçecek olursak… Klasik bir başlangıç olacak ama ekranda ve beyazperdede görülen yüzlerin dünyalarına dair duyulan merak her daim öne çıkıyor. Dolayısıyla bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Oyuncu Zeki Şen ile rollerin dışındaki Zeki Şen’in dünyasında neler var? Hayatındaki sevdikleri, hoşlanmadıkları, olmazsa olmaz dedikleri, çalışma prensipleri, özel zevkleri neler? Kısacası ekranda gördüklerinin ötesini merak eden okuyucular ve izleyici adına, oyuncu kimliğiyle ve insani yönleriyle Zeki Şen profili çizmenizi istiyorum sizden, mümkünse.

Güzel dilekleriniz için öncelikle teşekkür ederim. Umarım filmimiz hak ettiği değeri görür… Ki, izleyicinin beğeneceğine inanıyorum. Bana gelecek olursak… Bir yandan sade, bir yandan sıra dışı bir hayatım var. Genellikle vaktimin çoğunu sette geçiriyorum. Geriye kalan vaktimi de sunuculuk ve seslendirme için kullanıyorum. Eğer bunlardan da vakit kalırsa spor yapmaya çalışıyorum. Buraya kadar normal işte… Her şeyden vakit kaldığında, bu kısım biraz sıra dışı olabiliyor çoğu zaman. Boş vakit bulduğum her an seyahat etmeye çalışıyorum. Bazen motorumla, bazen arabayla… Seçtiğim lokasyonlar genelde doğa ile iç içe olan yerler oluyor. Deniz kenarı, orman, bazen dağlara çıkıyorum. En çok vaktim yazları oluyor. Sezon arasında kendimi yollara vuruyorum, keşfedilmemiş bakir koyları arıyorum. Yeni yerler, yeni insanlar tanıyorum. Gittiğim yerlerde hangi spor yapılmaya uygunsa o sporu yapmaya çalışıyorum. Yazları rüzgâr sörfü, Kate surf… Ki, bunu yeni öğrenmeye başladım. Daha çok denize açılıyorum… Bir yelken sevdası, bir deniz aşkı sürekli beni denize çekiyor. Yakında kaptanlık ehliyetimi aldığımda bir yelkenli tekne sahibi olup karadan dolaştığım, keşfettiğim yerleri bir de denizden tazelemek istiyorum. Kışları dağlarda geçiyor müsait zamanlarım, Snowboard yapmak için… Yani özetle geriye pek fazla dinlenmeye vakit kalmıyor. Zaten hayat, beklemek-fazla uyumak için çok kısa değil mi? Ben de buradan yola çıkarak her anımı değerlendiriyorum.

Bunları bir kenara koyarsak benim için en güzel şey, yeni insanlar tanımak. Her yeni insan başka hikâye demek… Herkesin bir hikâyesi var. Bu hikâyeleri biriktirmek hoşuma gidiyor. Hem bu hikâyelerden bazen oynadığım karakteri beslemek için bir şeyler katıyorum, hem de zaman zaman hayatımda karşıma çıkan ve çıkacak durumlar için dersler alıyorum. Tüm bunlar hayatı, insanları, kendimi sevmenin güzel bir yolu. Başka bir deyişle, az önce bahsettiğim her şey benim olmazsa olmazlarım oluyor. Bu kadar güzel şeyin arasında sevmediğim şeyler de çıkıyor tabi karşıma. Mesela; kavga etmekten, tartışmaktan, tartışma yaşanan ortamlardan nefret ediyorum. Olabildiğince uzak kalmaya çalışıyorum. Hayat, üzülmek ve birbirimizi kırmak için de çok kısa. Bazen arkadaşlarım ‘Hayatı bu kadar seviyorsun ama çok çalışıyorsun, kendine vakit ayırmıyorsun’ diyorlar. Ben parayı, zamanımı kazanmak için kazanıyorum... Ve yaptığım iş, iş gibi gelmiyor bana. Severek yapılan hiçbir şey mecburiyet gibi gelmez. Her gün tekrar tekrar şükredip, doğru mesleği seçmişim, diyorum.

MECBURİ KÖTÜLÜKTEN ‘AŞK’ ADAMLIĞINA…

2-Kendinizle ilgili çok güzel detaylar paylaştınız. Teşekkürler. ‘Doğru meslek’ olarak gördüğünüz oyunculuk kariyerinize bakarsak… Henüz yolun başındasınız ama adımlarınız sağlam. ‘İki Dünya Arasında’ dizisinden, ‘İkimize Bir Dünya’ filmine geçiş yapan bir tempoyla çıkıyorsunuz karşımıza. Zeki Şen olarak, bu iki farklı dünyadaki rollerinizi kıyaslar mısınız? Hangisi daha keyifliydi, daha karakterinize uygundu? İlaveten, özellikle oynamayı tercih ettiğiniz bir karakter şablonu var mı aklınızda?

Yolun çok çok başındayım henüz… Bu yol ve bu yolda öğreneceklerim hayatım boyunca devam edecek. Oyunculuk, tamamen hayatın içinden kesitlerdir aslında. Her gün yeni insanlar, farklı olaylar başımıza gelmeye devam ediyor. Bunları sahneye taşımak da oyunculara kalıyor. Bunu başarabilmek için öğrenmeyi ve çabalamayı hiçbir zaman bırakmamak gerekli.

Oynadığım karakterlere gelince… ‘İki Dünya Arasında’ki Murat’ın klasik kötülere nazaran biraz daha farklı durumu var. ‘Mecburi kötülük’ durumu oluşmuş. Çatışmaları olan bir karakter. Kötülük yapmaya zorlanan ama kötülük yaparken de içinde doğuştan kötüymüşçesine gaddarlaşan bir adam. Son oynadığım film olan ‘İkimize Bir Dünya’daki Fahri ise Murat’ın çok tersi bir karakter. Duygusal, naif, kibar tam bir aşk adamı.

Hangisini daha çok benimsedik diye düşünürsek… Her zaman olduğunun dışında birini oynamak daha keyifli oluyor. Daha fazla şey katabiliyorum, ucu açık oluyor biraz. İlerde yer alacağım projelerde de dönem karakterlerinden biri olmak isterim. Ya da aksiyonu bol, duygu yoğunluğunun fazla olduğu bir karakter bana keyif verebilir.

‘KÖTÜ ADAM’ KARİZMASI DİK DURUŞTAN…

3- Peki, günlük dizi olarak uzunca bir zaman canlandırdığınız Murat’ın karısının motivasyonuyla gelişen kötü adamlığından filmdeki Fahri’nin aşk adamlığına geçişte karakter adaptasyonunda herhangi bir zorluk yaşadınız mı? Yani rolünüzde bir kayma oldu mu? Bununla bağlantılı olarak… Seyircinin son zamanlarda hızla artan ‘kötü adam’ ilgisini yorumlar mısınız?

Çok uzun süre Murat karakterine can verdim. Bu geçiş beni de zorlar diye düşündüm ama beklediğim gibi olmadı. Birbirinden uzak karakterler olduğu için ayrıştırmak ve Fahri’ye hayat vermek daha kolay ve keyifli oldu.

Yaşadığımız toplum acı çekmeyi seven bir toplum, hatta tüm insanlık için bunu söyleyebiliriz. Bilmediğimiz bir takımın maçını izlerken ya da film izlerken hep zayıf yahut yenilen takımı destekleriz. Bu durumdan dolayı istem dışı kötülük yapan taraf karşılığında, istem dışı sempati kazanıyor. Belki de seyirci içindeki öfkeyi, hırsları izlediği karaktere yüklediği için rahatlıyor olabilir. Bir de kötü adam karizması olayı var. Çünkü kötüler her zaman dik bir duruş sergiler. Kendinden emindir, yaptığı yanlış bile olsa. Belki de bu dik duruş, özgüven seyirciyi kendine çekiyor.

ZEKİ ŞEN’E TONTON TEYZEDEN YUMRUK

4-Çok doğru. Boşa demişler ‘Kötülerin şansına’ diye… Söz kötü adamların karizmatik çekiciliğinden açılmışken… Gerçek yaşamda hızla artan kötülüğe karşın dizilerin de, karizmatik kötüler yaratarak ve kötü adamları aşk romantizminde masumlaştırmaya çalışarak seyircideki bu merakı körüklediklerini düşünüyor musunuz? Bu bağlamda, abi kıskançlığıyla kötülüklerini geliştiren Murat karakterinin özel hayatınıza yansıması nasıl oldu? Sokaktaki insandan, rolünüzden dolayı bir tepki aldınız mı?

Az önce söylediklerimin bütünü diyebiliriz. Her geçen gün kötülük ya da art niyet şekli, başka maskelerle gün yüzüne çıkıyor… Ve güncel olduğu için oyuncular, güncel kötüleri oynamaya başlıyor. Kötülerin hayata karşı sağlam duruşu izleyenlere karizmatik geliyor. Her ne kadar tasvip etmeseler de bir yandan sempati duymaya devam ediyorlar. Kötünün yenilgisi bazen bağlayıcı olabiliyor. Yenilmesini beklemek, heyecanlı bir sürece itiyor izleyiciyi.

Evet. Murat karakterinden dolayı başıma birçok olay geldi. Genellikle yaşlı teyzelerimiz çok inanarak izledikleri için en büyük tepkiler onlardan geliyor. Hatta bir gün yürürken enseme sert bir yumruk geldi. Kendimi korumak için arkamı döndüm tonton bir teyzeyle karşılaştım. Bana ‘Sen abine çok kötülük ettin, o kıza neler ettin, annen senin yüzünden ne hallere düştü’ diye beddualarını da ekleyerek vurmaya devam etti. Ne dersem diyeyim ikna edemedim teyzeyi. Etrafımızda insanlar toplanmaya başladı. Muhtemelen, teyzenin çantasını çalmaya çalıştım ya da saygısızlık yapıyor diye düşündüler sanırım. Sinirle bakıyorlardı. Sonra işin içinden çıkamayacağımı anlayınca yakınımda bir bankaya girdim. Kalabalığın dağılmasını bekledim. Dağılmayınca sıra numarası aldım. Şansıma da az müşteri vardı içeride, sıra hemen bana geldi. Oturdum ciddi ciddi kredi çekmek istediğimi söyleyip imkânları vs öğrenirken baktım kalabalık dağılmıyor… Aksine teyzem, gerçekten yapmışım gibi kötülüklerimi anlatıyor. Daha sinirlendi topluluk. Ben de müşteri temsilcisine durumu anlattım yarım saatten fazla dışarısı sakinleşinceye kadar çay kahve içip zaman geçirmek zorunda kaldım. Bu başıma gelenlerden sadece bir tanesi.(Gülüyoruz)

YILMAZ ATADENİZ’İN HİKÂYELERİNİ DİNLEMEK SIRA DIŞI

5-İkimize Bir Dünya filminize dönecek olursak… Bu projeye nasıl dâhil oldunuz? Çalışma temposunda yaşadığınız ilginç deneyimler veya anılar var mı?

Yılmaz Atadeniz’in filminde, özellikle jübile filmi olarak düşündüğü filminde ustalarla kamera karşısına geçmek muhteşem bir duygu. Yaşımdan dolayı Yeşilçam’da oyuncu olma şansım olmadı, olmazdı da… Ama Yeşilçam tadında bir sette, bir filmde oynama şansına eriştim. Her zaman bana destek olan, bana inanan Melisa Toros bu filmde yer almam için vesile oldu. Bir karakter aradıklarını ve gerçekten benim bu rolü başarıyla yorumlayacağımı söyledi. Zaten fotoğraflarımı yollamış bile benimle konuşurken. Bir iki saat içinde aradılar. Ben de tatildeydim o sırada. Hiç vakit kaybetmeden koş gel, dediler. Görüştük. Yılmaz Hoca kafasındaki karaktere uygun kişi olduğumu ve en iyi şekilde bu karakteri yansıtabileceğimi söyledi. İşte bunlar bir ustadan, bir duayenden duyulacak en güzel sözler oldu benim için.

Sette çok sıra dışı bir şey olmadı ama Yeşilçam havasını hissedebiliyorum bütün ekipçe. Özellikle Yılmaz Atadeniz’in Yeşilçam dönemindeki hikâyeleri ve başına gelenleri dinlemek başlı başına sıra dışı bir durum zaten.

ZEKİ ŞEN, ‘KELİMATÖR’ LAKABINI NASIL ALMIŞ?

6-Son sorumun bölümleri, kariyer yolculuğunuzda bundan sonrasıyla ilgili… İsminizin yanında ‘oyuncu-sunucu-kelimatör’ etiketleri yer almakta. Kelimatör olayını biraz açarak, bu alandaki faaliyetinizi anlatır mısınız? Sunuculukla ilgili nasıl bir gelişim düşünüyorsunuz? Dizi veya sinema olarak yeni bir proje var mı? Nihayetinde Zeki Şen’in gelecekle ilgili planları neler?

Şu an icra ettiğim oyunculuk-sunuculuk mesleğini sevmeme sebep olan şey, çocukluğumdan beri sosyal bir karakterimin olması ve oluşması. Kendimi bildim bileli insanlarla iletişim kurmayı çok seviyorum. Az öncede bahsetmiştim, yeni insanlar-yeni hikâyeler.

Sunuculuğumu, şu an TRT Okul kanalında ‘Otobüs Durağı’ yarışmasının sunuculuğunu yaparak devam ettiriyorum. Bunun dışında birçok gençlik festivalinde, özel marka toplantı ve kongrelerde, resmi oturumlarda sunuculuk yapmayı sürdürüyorum.

Kelimatör söylemi de şuradan geliyor. Kendi çevremdeki arkadaşlarım ve ailem ‘hazır cevap’ olduğumu söylüyorlar. Pek içimde tutan biri olmadığım için içimdekileri dışarı vurmakta çok sıkıntı çekmiyorum. Bir de sahnede, yarışma programında da doğaçlama yaparak ilerlediğim için… Hatta dizi ve sinema çekimlerinde bile doğaçlamayı kullanıyorum. Ayrıca 2005 yılında DJ Erol Derviş’in de dâhil olduğu Karargâh grubu adı altında bir R&B -Rap müzik albümü çıkarmıştım. Orada da kısa sürede çok fazla kelime kullandığım için… Özetle; alışkanlık olarak sahnede, bir kurgu içerisinde kısa sürede çok fazla kelime-cümle kurabilme yetisinden dolayı ‘Kelimatör’ lakabını yakıştırıyorlar bana.

Yeni projelerden bahsetmek gerekirse, 2016’da yeni bir sinema projesi var. Dizi için henüz bir yerle görüşmedim. Üst üste 2015’te iki film oldu, diziden ayrıldıktan sonra… Yanı sıra sunuculuk işlerim de aktif olduğu için diziye pek vakit ayıramadım. Şu dakikadan sonra yeni projeler için görüşmelere başlayacağım.

Evet… Murat karakteriyle hem sevilen, hem sokaktaki tonton teyze tarafından dövülerek yansıttığı karakterdeki başarısını teyit eden Zeki Şen, kendini böyle anlatıyor bize… Ve ‘Bu güzel sohbet için teşekkür ederim. Benim için çok keyifli ve eğlenceli oldu. Sayenizde kendi hayatımı tekrar gözden geçirmiş oldum’ diyerek noktalıyor sözlerini

Biz de ‘İkimize Bir Dünya’ filmiyle beyazperdeye çıkmaya hazırlanan Zeki Şen’e başarılar diliyor… İzleyiciye, televizyonun dışındaki yönlerini tanıma fırsatı yaratmasından dolayı teşekkür edip ‘Umarız sizi en kısa sürede tekrar ekranda görürüz’ temennisiyle uğurluyoruz.

Anibal GÜLEROĞLU

www.twitter.com/guleranibal

Tüm yazılarını göster