Ayça Hanım, aranız nasıl hayatla dünyayla ve maalesef ki pandemiyle? Uzun zamandır hayat tüm dünyada olduğu gibi benim için de pandeminin etrafında dönüyor. Bütün hayatımızın akışını, yaşama biçimimizi, özel hayatımızı, iş hayatımızı her şeyi keskin bir biçimde etkiledi. Zaten uzunca bir süre sahnede mesleğimizi yapamaz haldeydik. Kamera karşısına geçmek konusunda da ben biraz geride durmayı tercih ettim. Ailemi, özellikle iki kız çocuğumu riske sokmak istemedim. Onlara bir hastalık taşımaktan çok korktum. Ama aşılanmanın başlaması ve artmasıyla bu sene tekrar çalışmaya başladım. Hiçbirimiz hastalanmadık, her gün buna şükrediyoruz. Bu sürecin büyük bir kısmını Urla’da geçirdik, İstanbul’a yeni döndük sayılır.Şu anda şehir hayatına, çalışma hayatına, çocukların okul hayatına adapte olmaya çalışıyoruz. Şehirde olmak ne kadar zor bu dönemde tekrar anladım. Hep bir mücadeleyle geçiyor hayatımız. Bir yerden bir yere gitmek için harcadığımız zaman, işimizi yapabilmek için çırpınışlarımız, kendimizi korumak diken üstünde davranmamız.
Ayça Bingöl: Bu Ülkede Kadın Olmak Zor
AYÇA BingölPosta Gazetesinden Alev Gürsoy Cimin'in hayata dair sorularını yanıtladı
1
12
Pandemi hepimizi alt üst etti, insanları psikolojikmen çok yordu, siz kendinizi hem ruhen hem de bedenen nasıl korudunuz? Süreçte hiç umutsuzluk ve karamsarlığa kapıldığınız oldu mu? Ben hiçbir şey olmamış gibi davranamıyorum, açıkçası. Hepimizin hayatını alt üst etti, psikolojimizi yordu, evet. Kendim ve ailem adıma en büyük şansımız pandeminin büyük bir bölümünü Urla’da çok izole bir köyde geçirmemiz oldu. Ruh ve beden sağlığımızı sanırım İstanbul’da kalmayarak koruduk. Çocuklar dört duvar arasına sıkışmak zorunda kalmadı. Buna rağmen gerçekten çok mutsuzluğa ve karamsarlığa kapıldım. Kapılmasam dersem yalan olur. Bu ne zaman bitecek, nasıl geçecek? Bu kadar ölüm ve vaka artışıyla bu hayat nasıl devam edecek, düzen yeniden nasıl kurulacak diye çok yüksek endişeler yaşadım, herkes gibi. Ayrıca evin içinde sadece çekirdek ailenizle yedi yirmi dört vakit geçirmek de çok zor. Biz yine daha şanslıydık. Çocuklarımızın okula gitmediği dönemlerde tiyatrolar da kapatıldığı için onların bakımını daha rahat yapabildik.Çocukları evdeyken çalışmak zorunda olan anne babalar vardı. Onların ne kadar zorlandığını düşünmek bile istemiyorum. Şimdi şehirdeyiz işimize gidiyoruz çocuklarımız okula gidiyor ama hala umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmadan duramıyorum. Normalde çok endişeli ve anksiyetesi yüksek biri değilimdir ama buna dönüştü. Yaşadığımız ve alıştığımız hayatlardan uzaklaştık. Belki de pandemiden önceki hayatlarımızın yasını tutuyoruz.
2
12
Bu arada ne güzel sizi çok sevilen bir yapımda görmek. Kırmızı Oda’ya hoş geldiniz. Nasıl gidiyor Kırmızı Oda seansları? Bu arada Daha önce izliyor muydunuz diziyi? Hoş bulduk. Diziyi devamlı takip etmiyordum. Ama biliyordum ilk bölümünü izlemiştim, senaryosunu okumuştum, oyuncu arkadaşlarım da konuk olmuştu. Çalışmaya başlamak için doğru bir tercih olduğunu düşündüm. Zaten Onur Güventam (OGM Pictures)ile de başka projeler için de görüşüyorduk. Ama ben o sıra çalışmak istemiyordum ve aşılanmasının artmasını beklemiştim. Aşılanma artınca Onur Bey’e çalışmak istediğimi söyledim. O da buyurun Kırmızı Oda’ya dedi ve seanslara başladık.
3
12
BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN KAYNAĞINDA CEHALET YATIYOR Derya’yı izleyince insan hakikaten çok üzülüyor, hiç de onun yerinde olmak istemiyor, sizin Derya ile iletişiminiz nasıl, kendinizi onun yerine koyunca ne hissediyorsunuz? Demem o ki sevebildiniz mi bu karakteri? Derya çok kırılgan, çok savunmasız, çok güvensiz hissediyor, hayatta kendini. Ve bu tarafları beni içime çok dokunuyor. Kırmızı Oda’da bütün karakterler çok gerçek olduğu için, oradan baktığınızda zaten başka türlü bir empati kuruyorsunuz. Yani bir rol kişisi çalışmak ve rol kişisine hayat vermenin ötesinde gerçekte var olan birini oynamaya çalışıyorsunuz ve tabii ki kendi hayat tecrübeleriniz, mesleki donanımlarınızın da üstüne koyarak yapıyorsunuz bunu. Derya’yı tabii ki çok sevdim. Derya bence umut vadeden bir hasta.
4
12