Yapay zekâ, sanal gerçeklik, siber dünya, makine-insan birleşmesi gibi ileri teknoloji uygulamalarına rağmen sorunlar bitmedi! Yaşam kalitesinin düştüğü, mutsuzluğun, şiddetin ve sömürünün arttığı yakın geleceği anlatan bilimkurgu filmleri genellikle “siberpunk” başlığı altında değerlendirilir. Gazete Habertürk yazarı Mehmet Açar “Kabuktaki Hayalet”in gösterimde olduğu günlerde en iyi siberpunk filmlerini derledi. Matrix 1999 Wachowski kardeşlerin başarısı, edebiyat ve sinemadaki siberpunk geleneğini özümseyip üstüne özgün bir aksiyon estetiği koymaları... Makinelerin gezegene hâkim olduğu gelecekteki isyanın en hoş yanı, simülasyonun da bir hesaplaşma alanı olması... Bu da özgün ve ilham verici görsellikte bir siberpunk dünyasının ortaya çıkmasını sağlıyor. Hacker Neo’nun “uyanarak” isyana önderlik etmesinin filme verdiği destan havasını unutmayalım.
En iyi siberpunk filmleri
En iyi siberpunk filmleri.
1
9
erminatör 2: Mahşer Günü 1991 (Terminator 2: Judgment Day) Düşük bütçeli ilk filmin başarısı üzerine yönetmen James Cameron, “makine – insan çatışması” temasını derinleştirdi. İlk filmin robotu Terminatör, artık iyilerin yanındaydı ve insansı özellikler kazanarak duygusallaşıyor, fedakâr bir kahramana dönüşüyordu. T-1000 ise olağanüstü dönüşüm yeteneğiyle çok güçlü, ürpertici bir robottu ve makinelerin korkunç yüzünü temsil ediyordu. Özel efektler, çağının ötesindeydi...
2
9
Gerçeğe Çağrı 1990 (Total Recall) Philip K. Dick’in hikâyesinden uyarlanan film. Hafızanın sahte anılarla yüklenmesi, kimlik kaybı, gerçeklik ile hayallerin birbirine karışması gibi motifleri işler ve şirketlerin her şeye hâkim olduğu bir geleceğin endişelerini hissettirir. Yönetmen Paul Verhoeven’in ustalıkla kurduğu dünyada, teknoloji ilerlerken insanlık geriye gitmiş; gezegenler sömürgeye dönüşmüş, yoksulların yerini ucube mutantlar almıştır. Quaid’in gerçek kimliğini arayışı, şirket iktidarına karşı bir savaşa dönüşür....
3
9
Robocop 1987 Ölmüş polisin bedeni, başarıya ulaşamamış bir “robot polis projesi”yle birleştirilir... Polis teşkilatının özelleştirildiği bir çağda geçen film, yer yer kara mizahı da kullanan, kanlı bir bilimkurgu. Acımasız liberalizmin hüküm sürdüğü Reagan döneminin sancılarını ve geleceğe dönük korkularını yansıtan film, makine-insan bütünleşmesine kaygıyla bakıyor. Yönetmen Paul Verhoeven, Detroit’i, karanlık caddeleri ve terk edilen fabrikalarıyla post endüstriyel bir dekora dönüştürüyor.
4
9