"ÇOCUKKEN OYUNCULUĞA BAŞLAMAK TEHLİKELİ"
Ece Alton, çocuk oyuncu olmanın avantajı ve dezavantajını şöyle dile getiriyor:
“Çocukken oyunculuğa başlamak tehlikeli bir şey. Çocuğun derdi rol yapmayı becermek mi ekranda gözükmek mi? Sizin ebeveyn olarak herhangi bir noktada beklentiniz varsa taraflar için çok üzücü olabilir. Bizde tamamen benim isteğim ve hevesimle başladı, öyle devam etti ve öyle bitti. ‘Keşanlı Ali Destanı’, ‘Beyaz Bisiklet’, Halit Kıvanç ile 23 Nisan sunumu ve devamında reklamlarda rol aldım. Rekabet, baskı, beklenti yoktu ama yaş ilerledikçe mutlaka olacaktı. Ergenliğime geldiğimde artık başka şeylerle ilgileniyordum. Kırılmamış olmam, aksine çok keyif almam tamamen ailemin yarattığı beklentisiz ortamdı. Bu, çocukları akışına bırakın demek değil... Baskı ya da beklenti yaratmaya değecek konular da var. Bir film senaryosunu ezberlemesi için isteksiz olan bir çocuğu dürtmek gereksiz. Ama hayatı boyunca kullanacağı çarpım tablosu için elzem. Benim için film senaryosu ezberlemek doğal bir şeydi ama çarpım tablosu için desteğe ihtiyacım vardı.”
Alton, “Garip” filminde oynadığını öğrenen insanların tepkilerini gülerek anlatıyor:
“O filmde oynadığımı bilmeyen birinin gösterdiği tepki, hâlâ gülümsetir beni. Üniversitede birden benden bağımsız ‘Garip’ filmi konuşulmaya başlandı. Hoşlandığım çocuk, ‘Nasıl güzel bir şey olmuştur o hatun’ dedi. Ben, sus pus... Aylar sonra ilk buluşmamızda, tutamadım artık anlattım. Çok güldük. Güzellik neydi ki, beraber çok gülebilmenin yanında?”
"ZUHAL OLCAY'LA GEÇMİŞE YOLCULUK YAPIYORDUK"
Ece Alton, 8 yaşına geldiğindeyse TRT’nin 1987 yılındaki önemli işi “Gecenin Öteki Yüzü” dizisinde oynar. Bu sefer Haluk Bilginer, Zuhal Olcay ve Müşfik Kenter’le yan yanadır. Alton, o sete dair anılarını şöyle anlatıyor: “Füruzan senaryosunu yazmıştı, Okan Uysaler’in yönetmenliğini üstleniyordu, Gülsüm Karamustafa da sanat yönetmenliğini... Bambaşka bir çocukluk dönemi benim için. Sette, Füruzan ve Gülsüm Karamustafa, ‘Uzun Çoraplı Kız Pippi’nin serüvenlerini anlatırdı. Makyöz Nevin Hanım’ın sihirli kutuları ve sonsuz sabrını hatırlıyorum. Beyoğlu’ndaki o zaman terk edilmiş, eski haliyle, ünlü Vardar Apartmanı’nda çekimler yapılırdı. Zuhal Olcay ile her gün geçmişte yolculuğa çıkardık. Bütün bu insanlar sayesinde benim hiç yaşamadığım bir dönemi deneyimledim. Hatıraları belleğime atabilmek açısından yaşım da biraz daha elverişliydi. Bu sette çok anım var. Büyümeye başlamışım, tepkilerime, tepkileri tartıyorum, ölçüyorum, öğrenmeye devam ediyorum... Yine şanslıymışım ki muhteşem insanların içindeyim. Aile dostumuz olan yüce Müşfik Kenter’in yanında berisinde bir sette olmak... Tüm ekibiyle, her anıyla film içinde bir filmdi. Öğrenme, eğlenme ve uygulama yeriydi set benim için.”
"AYRICALIKLI BİR TAVIR GÖRMEDİM"
“Okulda, sınıfta arkadaşlarımdan benim durumumla ilgili hiçbir ayrıcalıklı tavır görmedim. Devlet okulundaki 60 kişilik sınıfımda; kayırmak, yüceltmek, küçük görmek yoktu. Gazetelerde röportajlarınızın çıkmasıyla, çocuk olarak başka kulvarlarda diğerlerinden bir adım ileri ya da geri konulmadığınız, ailenizin ve çevrenizin; size, sizmişsiniz gibi davrandığı bir Türkiye’ydi.”