Stefan Zweig, varlıklı bir ailenin çocuğu olarak 1881 senesinde Avusturya’da doğmuş. Yazmaya olan doyumsuz isteği ve yeteneği sayesinde henüz 23 yaşındayken felsefe doktorasını tamamlamış, sonrasında o dönemin en prestijli edebiyat ödüllerinden birisini kazanmış.
Nazilerin zulmüne dayanamayıp, eşiyle intihar eden Stefan Zweig'in hikayesi
Ruhunun derinlerinde, mahkum edildiği yalnızlığın her türlü acısını yaşamış, sıkıntılar içinde boğulmuş ve sonunda zor bir ölümü seçmiş. Bir yazarın yaşayabileceği en talihsiz şeyleri yaşamış Zweig, bu acılar da onu intihara kadar sürüklemiş.
1
13
Zweig’in toplumu gözlemleyerek ve düşüncelerini kaleme alarak geçirdiği yılların ardından, yozlaşmışlığın farkına varması da geç olmadı haliyle. I. Dünya Savaşı patlak verdikten sonra, savaş çığırtkanlığı yapan toplumun çoğunu karşısına almak pahasına, savaş karşıtı olduğunu pek çok açıklamasıyla ortaya koydu.
2
13
O dönem Avusturya'da bu düşünceleri açıklamak, savaşa karşı olduğunu belirtmek, ağır cezaları ve dışlanmayı göze almayı gerektirmekteydi elbette. Kendisine yapılan tüm karalama çalışmalarına rağmen savaşa katılmayı reddetti ve bir şekilde savaş arşivinde çalışmaya başladı.
3
13
Zweig’in o dönemki düşüncelerini ve nedenlerini en iyi açıklayan cümlelerden birisi şu: "Övünülecek bir görev olmadığını açıklayayım, ama böyle bir iş, Rus köylüsünün bağırsaklarını süngüyle delmekten daha uygundu bana”.
4
13