Songül Öden, sevenlerinin karşısına bu kez bir Seren Yüce filmiyle çıkıyor. ‘Rüzgârda Salınan Nilüfer’ vesilesiyle bir araya geldiğimiz Öden: “Şiddetin dozunun bu kadar artması çağın en büyük sorunu. Her olayda kendimizi ‘Bir insan bundan daha kötü ne yapabilir’ diye sorarken buluyoruz. Ortaçağı yaşıyoruz adeta.”
Songül Öden: Ben aslında utangaç biriyim
Güzel oyuncu Songül Öden'in güzel fotoğrafları.
1
10
Film, “Kadın kadının kurdudur” kolaycılığına kaçmadan anlatıyor iki kadın arasındaki gerilimi... - O cümleyi ben de hiç sevmiyorum, kadını lanetleyen bir ifade... İnsan insanın kurdudur bence. Kadınlar modern çağda birbirleriyle yarıştırılıyor. O şortlu, o başörtülü, o güzel, o daha güzel, onun selüliti var, onun daha az var. Erkeğin yaşlansa bile bir ağırlığı oluyor ama kadına sanki bir ‘son kullanma tarihi’ varmış gibi davranılıyor. Siz çokkadınlı bir ailede büyümüşsünüz. Beş kız kardeş... Nasıl bir evdi sizinki? - Biraz Akdenizli, çokça Doğulu... Sıcak, hareketli bir ev. Çok sevmelerin, çok küsmelerin olduğu...
2
10
Anneniz sizi tek başına büyütmüş. Hikâyenizdeki ‘kahraman’ o mu? - Aslında kahramanlara inanmıyorum ama sübjektif bir yerden baktığımda onu kahramanım olarak görüyorum. Okuma yazmayı ben ilkokula giderken birlikte öğrendik. Hepimizi okuttu. Annemden sebep, bana benzemeyenle çok çabuk ilişki kurabilen biri oldum ben. Görünüşe bakılırsa ben anneme hiç benzemiyorum ama içimiz o kadar aynı ki... ‘Öteki’ni anlama ve sevme becerisini bana kazandıran odur.
3
10
Anneniz Zaza’ydı değil mi? - Evet. Diyarbakır’da Ermeni mahallesinde büyümüş. Türklerin, Kürtlerin, Ermenilerin olduğu bir yerde, hepsini anlayarak ve severek... Bize de onu aşıladı. Bazen insanlara “Ona bir şey olunca ses çıkardın da buna olunca niye çıkarmadın” diyorlar ya... O, bu yok benim için, memleketimin insanı var! Çocukken Diyarbakır’a gider miydiniz? - Yaz tatillerinde giderdik. Dayım; Sur’da, dokuz odalı, kocaman avlusu olan bir evde yaşardı. O ev beni büyülerdi. Şimdi oralar ne durumda hiç bilmiyorum.
4
10