(Erdoğan, 2014’teki seçim öncesi ziyaretleri kapsamında İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nu evinde ziyaret etmişti)
‘İLLEGAL FAALİYETE GİRDİLER’
Bulut, “Tarikatların özellikle Sünni kesimine ait olanlarının, her dönemin iktidarına yanaşarak kendini var etme ve toplum nezdinde kabul görüp, yaygınlaşma yöntemini benimsediğini” aktaran Bulut, bu yapıların “bütçeden yardım, vakıf arazilerinin tahsisi, tarikat şeyhine zekât toplama yetkisinin verilmesi gibi egemen gücün sağladığı olanaklar sayesinde ayakta kaldığını ve günümüze kadar ulaştığını” söyledi.
Bulut, 677 sayılı tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin yasaya işaret ederek, “Onlar da devlete küserek yer altına çekildi. Deyim yerindeyse laikliği kural haline getiren Cumhuriyet yönetimine karşı illegal bir faaliyete girdiler. 1950’li yıllara kadar süren bu illegal dönemde tarikatlar, dayanışma fonlarıyla ayakta durmaya, müritlerin verdikleri zekât ve benzeri yardımlarla varlıklarını idame ettirmeye çalıştı. Demokrat Parti ve onu izleyen sağ muhafazakâr, milliyetçi-mukaddesatçı siyaset erbabının yardımıyla yeniden devlete yaklaşıp, onun açık-gizli yardımlarıyla nemalanan tarikat ve cemaatlerin değişik iktidarlarla ilişkisinin 1950’lerden günümüze kadar olan genel çerçevesi budur” ifadelerini kullandı.
‘TÜSİAD’LA BOY ÖLÇÜŞME SEVİYESİNDELER’
70 yılı bulan bu siyaset-tarikat ilişkisi sayesinde bu yapıların “ahbap çavuş kapitalizminin nimetlerinden yararlandığını” vurgulayan gazeteci ve yazar Faik Bulut, “Bu, daha çok devletin verdiği krediler ve o dönemin devasa yerli sermaye şirketlerinin yerel acenteliğini yapma şeklinde tezahür etti. Ardından dünya sermaye merkezlerine yanaşan tarikatlar, henüz komprador sermaye konumunda değillerdi. Bir anlamda yabancı sermayenin Müslüman mahallesindeki işportacıları gibiydiler. O zamana kadar orta tabaka, ekonomik deyimle KOBİ, bilhassa ANAP ile AKP dönemlerinde sağlanan ekonomik olanaklarla hamle üzerine hamle tazeleyerek Türkiye’nin en büyük sermaye örgütü olan TÜSİAD ile boy ölçüşecek seviyeye geldiler” diye konuştu.
‘MÜTEAHHİT ZİHNİYETİ’
“Bir dönemin mücahidi sayılan dava sahibi müminlerin, müteahhit zihniyetiyle hareket edebildiğini” söyleyen, AKP kurucularından eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “Bizim dindar insanlarımızın bile tamamen tersine döneceğini bir gün göreceksiniz. Çünkü onlar dini böyle hamaset kokulu konuşmaların yanında cebine giren ve cebinden çıkan paraya bakar. Eğer onda bir eksilme görüyorsa din, iman, vatan, millet, bunlar bir kenarda durur, onlara saygısını eksik etmez ama değer yargıları tamamen değişebilir” sözlerini anımsatan Bulut, şunları kaydetti:
“İslami holdinglerin ticaretle işe koyulmak suretiyle dönemin iktidarlarıyla siyasi ilişki kurduğunu söylemek, tek boyutlu bir bakış açısıdır. Aslında Türkiye’deki gelişim seyrine baktığımızda ideolojik-siyasi ilişkinin açıkça veya kapalı tarzda öncelik kazandığı görülecektir. İktidar-cemaat ilişkileri belli bir kurala ve eksene oturtulmadığı için AKP iktidarının kendi taraftarlarına ve dindar kesimler lehine gerçekleştirdiği siyasi, ekonomik ve sosyal düzenlemeler, eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in birkaç gün önce işaret ettiği üzere ‘kayıt dışı cemaatler, kayıt dışı sermaye, kayıt dışı siyasi ilişkilerin’ zeminini hazırlamış oldu.”