Şenay Aydemir’in 100 Sinema Klişesi adlı kitabında sinemanın en klişe sahnelerini okuyucuyla buluşturuyor. Her romantik komedi, her polisiye, her Western az çok sinema tarihi içinde şekillenmiş klişelerden barındırır. Asıl mesele o klişenin yerinde kullanılıp kullanılmadığıdır. Nihayetinde kahramanımız bütün engelleri alt edip, kötü adamlardan kurtulup sevgilisinin dudağına yapıştığında gözlerimizin buğulanıp buğulanmamasında düğümlenir sorun. Bazı yönetmenler bunu çok güzel yaparlar, bazıları da yüzüne gözüne bulaştırır.
Türk sinemasının tarihe geçen klişeleri
Türk sinemasının tarihe geçen klişeleri...
1
5
Şenay Aydemir, klişelerle ilgili bir kitap hazırlama fikrinin “Peki, hangi filmde?” sorusuyla ortaya çıktığını söylüyor. Klişeler zamanla öylesine anonim hale gelip, seyirci o kadar çok klişeye maruz kalınca, doğal olarak bunların hangi filmde, nerede göründüğünü pek kolay hatırlayamıyor. Bir de, klişelere dair külliyat fazlasıyla dağınık, biraz da eksik olunca bunun içinden çıkması elbette pek kolay olmuyor. İşte kitapta ele alınan o klişelerden birkaçı:
2
5
Evlenmeden olmaz: Yeşilçam melodramlarının belki de en çok tekrar edilen, tekrar edilmese de her filmde bir kere hissettirilen repliğidir “Evlenmeden olmaz”. Yeşilçam melodramlarının esas erkek ve kadınları evlenmeden asla birlikte olmazlardı. Dönemin ahlak anlayışı düşünüldüğünde bunda bir sorun yok ama çoğu filmde öpüşmezlerdi bile. Saadet içinde birbirlerine sarılıp yanak yanağa bakarlardı kameraya. Yeşilçam’ın bu küçük hanımefendileri korunması,sevilmesi ve evlenilmesi gereken kadınlardı. Bütün günahlara ve her türlü erotizme kapatılan bu kadınlar aynı zamanda cinsiyetsiz hale getiriliyordu. Bu klişenin içindeki klişe ise bu hanımefendilerin genellikle koyu saçlı olmasıydı. Erkekleri baştan çıkaran, masum kızın sevgilisini ayartmaya çalışan ve ilişkiye leke sürenler ise genellikle sarışın kadınlar olurdu. Bu durumun tek istisnası ise Filiz Akın’dır. 1965 tarihli Sevinç Gözyaşları’nın iyi sarışını Filiz Akın, en büyük rakibi kötü sarışın ise Ajda Pekkan’dır. Pekkan, nişanlısıyla çılgın partilere gidip deliler gibi sevişip çıplak pozlar verirken Filiz Akın masumca dolanır ortalıkta. Bu filmde Ajda Pekkan’ı izleyince “İnsan neden Filiz Akın’a âşık olur ki?” diye sorarsınız kendinize. “Evlenmeden olmaz” döneminin sinema izleyicileri uzun süre, insanların yanaklarını birbirine sürterek çiftleştiğini, çocukların ise bir anda beşikte var olduklarını zannetmişlerdir muhtemelen. “Evlenmeden olmaz” klişesi bazen o kadar abartılır ki, “Türkan Şoray Kanunları”nın en önemlilerinden birisi olan “öpüşme ve sevişme” yasağını kapsar. Düşünün Sultan bile “Yeter artık” deyip 20 yıl sonra 1985 yılında rol aldığı Mine filminde kapısına dayandığı Cihan Ünal’a “Yat benimle,” diyerek “evlenmeden olmaz” klişesine isyan etti.
3
5
Yılmaz Güney oturuşu: Daha önce de kullanılmışlığı vardır ama Yılmaz Güney’in Türkiye sinemasının kaderini değiştiren filmi Umut’ta kullanışıyla artık bir klişe haline gelmiştir. Film boyunca birkaç kez tekrarlanır. Hattâ Tuncel Kurtiz de ona eşlik eder. Bu oturuş, tam bir dibe vurma halini temsil eder. Umudun bitip tükendiği, geleceğe dair hiçbir şeyin kalmadığı bir anda ortaya çıkan bir tür kendini koyvermişlik halidir aslında. Şekil olarak alaturka tuvalette büyük abdesti giderme oturuşuna benzer ama işlevi farklıdır. Bu oturuşa anlamını Yılmaz Güney vermiştir belki ama Umut da dahil olmak üzere en güzel taşıyan Tuncel Kurtiz’dir. 1974 yapımı Tunç Okan imzalı Otobüs filminde bu şekilde oturan Tuncel Kurtiz’in karakteri, kaybolup gittiği Almanya’daki son umudu da tükenince buzlarla kaplı sulara bırakır kendisini. Kurtiz, aynı oturuşla bu kez Bereketli Topraklar Üzerinde filmiyle çıkar karşımıza. Kibar Feyzo’da İlyas Salman’ın karakteri de Zeyno’nun Feyzo ile evleneceğini öğrendiğinde bu pozisyonu alır. Salman’ı birçok kez benzer biçimde görürüz ilerleyen yıllarda. Şener Şen de “Yılmaz Güney oturuşu”nun ustaları arasındadır. Züğürt Ağa’da köyü satmaya karar verip girişine “Satılık Köy Haraptar” tabelasını astıktan sonra yere çömelip çaresizlik içerisinde bir cigara sarar ve tellendirir. Şener Şen, Muhsin Bey’de bir tür dolandırıcılık yapıp hapse düştüğü bölümde de benzer bir oturuşla karşımızdadır. Çok emek verdiği Ali Nazik’in elinden kayıp gitmesine, âşık olduğu kadının başka yerlere savrulmasına müdahale edememekten mustariptir ve bir gün hapishanenin avlusunda ağacın dibine çöker benzer şekilde. Bir filmde “Yılmaz Güney oturuşu” varsa, biliniz ki o karakter hayatının en kötü günlerinden birisini yaşıyordur. Ya umudu kırılmıştır, ya sevdiği elinden alınmıştır, ya da artık yaşama umudu kalmamıştır.
4
5