MedYapım'ın büyük bir emekle üzerinde çalıştığı Fatih dizisi dün akşam yayın hayatına başladı. Diziyi beğenenler de var acımasızca eleştirenler de.
Hazırlık bütçesi 10 milyon lirayı geçen diziye en çarpıcı yorum ise Medyafaresi.com yazarı Anibal Güleroğlu'ndan geldi..
Dizinin Demokratikleşme Paketiyle örtüştüğünü söyleyen Güleroğlu'nun yazısı şöyle;
AKSAK TİMUR'UN SÖZÜ, FATİH'İN ÖZÜ...
Büyük Timur İmparatorluğu'nun kurucusu olan ve kan dökücülüğüyle nam salan Timurlenk'in yani bizdeki adıyla Aksak Timur'un 'Ülkeler kılıçla alınır fakat adaletle ayakta kalır' sözünü Fatih Sultan Mehmet'e söyleterek, bir nevi tarihi rol çalışla laf vurma babında, başlangıcını yapan 'Fatih', eksilerle artıları bünyesinde barındıran bir yapım olarak çıktı karşımıza.
Fatih'te ekrana kilitleyen adalet sahnesi -VİDEO-
'Dağ fare doğurdu' yorumuyla karşılanan Demokratikleşme Paketi'yle aynı gün yayına sokulan 'Fatih', her ne kadar padişahlık dönemi içeriğiyle demokrasi sistemine ters düşse de en az 'Paket' kadar merakla beklendiği halde umulanı veremeyişi ve özünde aynı mantığı taşıdığı için bir anlamda bu ikili çok da güzel örtüştü. Yanı sıra, bizim doğal tavırları olan bir padişahla mitleştirilmemiş tarihi işe imza atamayacağımızı da ispatladı.
FATİH DİZİSİNİN KADINLARI -FOTO GALERİ--
FATİH'İN ZORLAMA GERGİNLİĞİ
İstanbul'u fethederek 1000 yıllık Roma İmparatorluğu'nu yıkan ve şehrin zorla alınmasından mütevellit dini hukuka uygun olduğu öne sürülerek üç günlük yağmaya müsaade eden... Buna karşılık tüm dinlere ve farklılıklara özgürce yaşam hakkı tanıyarak çok kültürlülüğünü ortaya koyan Fatih Sultan Mehmet'i 'Kullarımız bizi hep dimdik görmeli' sözüyle 1481 yılının Hünkâr Çayırı'ndaki son deminden sahneye çıkartan dizi, iddialara göre şimdiye dek gerçekleştirilen en yüksek bütçeli televizyon çalışması.
Bütçesinin büyüklüğü ya da sallana sallana cümle deprem faylarını geçen bizim sosyal medyadaki yankılarına rağmen 'Karadayı'ya geçilişi bir yana, ünlü matematikçi-astronomi bilgini Ali Kuşçu'yu himayesi ve Osmanlı tarihinin en eski yüksek dereceli külliyesi olan Sahn-ı Semanı Medreseleri'ni kurdurarak fetihlere olduğu kadar eğitime ve bilme verdiği önemi de ortaya koyan Fatih'i huzura getirmesi, gerçekten de büyük özen isteyen bir iş!
Fatih'ten ilk kareler.. Foto Galeri
Peki, MED Yapım imzasını taşıyan Kanal D'nin yeni dizisi 'Fatih' bunu layıkıyla yerine getirebildi mi?
Başlangıçta da işaret ettiğim 'tarihi mitleştirme kaygısı' olmasa büyük ölçüde yerine getirebildiğini söyleyebilirdim. Lakin olmadı, olamadı ya da bir takım motivasyonlarla oldurulmadı. Artık nasıl yorumlanırsa...
Bu doğrultuda en büyük abartı, Mehmet Akif Alakurt'un beden ölçülerinde pek uyuşamadığı ancak sergilediği mizaçla Fatih'i yakaladığı canlandırmasında!
Sert tiplemelere yakışan ve oyunculuğunu da beğendiğim Alakurt, bu dizide neden böylesine gergin bir duruşa zorlanmış anlamak mümkün değil. Nasıl ki, 'Muhteşem Yüzyıl'daki Süleyman, bir padişaha yakışmayacak oranda şairane hassasiyete sahip âşık erkek konumuna sokulmuş ve yeri geldiğinde Harem'indekilere karşı tavırlarıyla yadırganacak duruma düşürülmüşse buradaki Fatih de gereğinden fazla sertleştirilmiş.
Kimi sahnelerde kendine güvenen bir hükümdardan ziyade sözlerini karşısındakilere metazori dikte eden bir hatip konumuna sokularak doğallığı zedelenen Alakurt'un, canlandırdığı karakterin de bir insan olduğunu hatırlaması ve buna uygun olarak içine sürüklendiği zorlama diklikten bir an önce kurtulması gerek. Özellikle de, maiyetindekilere karşı yaptığı yüksek sesli konuşmalarda!
Tarihçilerin softa derecesinde koyu bir Müslüman olmadığını belirtmesine karşın, 'Elinden Kur-an'ı bırakırsan imanını, kılıcı bırakırsan canını kaybedersin!' gibi sloganvari repliklerle sürekli dinden imandan bahsettirme kaygısına düşülerek işlenen Fatih'in, Papalıktan gelen mektubu kendi elleriyle yarattığı kılıçla biçme sahnesi de aynı abartıcı zihniyetin ürünü olarak sırıtmakta.
Oysa dimdik durduğu attan inip otağına girdiğinde acısını gizlemeye çalışan Fatih'in doğal insan hali çok harika. Dizinin at gözlüklerini atıp bu canlandırma şeklini değerlendirmesi gerek.
KARİKATÜRLEŞTİRİLEN DÜŞMAN ALIŞKANLIĞI
Bunun dışında 'Muhteşem Yüzyıl'a oranla daha gerçekçi kılıç talim sahnesi yaratan, Saray mekânlarında özenli ve ihtişamlı bir atmosfer yakalayan, daha zengin bir sunumla verilen 'mutfak' ortamı ve giysileriyle Osmanlı'ya uygun kaliteli bir duruş sergileyen, Bülent Ergün'ün gerçekçi canlandırmasındaki 'Karamanlı' tiplemesiyle çarşı teftişinde inandırıcılığı yakalayan 'Fatih'te bir olumsuzluk daha var... O da, Yeşilçam'daki tarih filmlerinden günümüze hiç değişmeyen ve 'Fetih 1453' filminde de sürdürülen 'düşmanı küçültme' mantığı!
Orta Çağ'ın karanlığından kurtulup Reform ve Rönesans ile gelişmenin önünü açan Avrupa devletlerine ve günümüzde hala gücünü koruyan Vatikan'a mensup karakterlerin hepsi de yamuk yumuk bakışlı tuhaf tiplemelerden oluşmakta.
Papalık ve düşman cenahını, her Osmanlı Sultanına karşı 'Bu hükümdar diğerlerine benzemiyor' dedirterek karikatürden beter hale getirme alışkanlığının bunca deneyime rağmen halen sürdürülüyor olması içinde bulunduğumuz çağın gerçekleriyle kıyaslandığında fazlasıyla komik düşmekte. İnsan, kendi kendimize dizdiğimiz bunca övgüyü gördükçe ister istemez düşünüyor... Madem bu küffar takımı böylesine korkak ve yetersizdi de niye tarihte defalarca dayandığımız Viyana'nın, şimdiyse Avrupa Birliği'nin kapısından içeri giremedik bir türlü, diye!
Diyeceğim o ki, baştan itibaren göze sokulan örümcek motifli yüzükle hainliği vurgulayarak fazlaca basit bir imge dili kullanan 'Fatih'te de ne karşımızdaki rakipleri gereğinden fazla küçültüp ne de tarihi gerçeğinden öte şişirip sunmamak lazım.
HAREM'DE 'MUHTEŞEM YÜZYIL' ESİNTİSİ
Harem kaygısı gütmediğini, halvete dair hiçbir sahneye yer vermeyerek daha ilk bölümde ispatlayan Fatih'in bu 'selamlık' duruşuna karşın, özellikle Şehzade Mustafa'nın oynaşlarıyla aşk meşk işlerine dalacağı gözlemlenen dizide 'Muhteşem Yüzyıl'la örtüşen bir Harem olgusunun varlığının alabildiğine sergilendiği de gerçek.
'Muhteşem Yüzyıl'a oranla daha tumturaklı bir Divan toplantısı gerçekleştiren Fatih'in Harem'ini yöneten Çiçek Hatun, entrikacı kimliğiyle Hürrem'i aratmayan bir çizgide. Öte yandan, Padişah'ı, Saray'ı ve sonuçta tüm ülkeyi yönetme kaygısıyla ortalığı yangın yerine çeviren Hürrem gibi carlamaması ve mahalle kadını edasıyla kavgaya tutuşmamasıyla ondan çok daha Saray'a yakışır olması, bu çizgide yol alınırken abartıya gidilmeyeceğinin göstergesi gibi durmakta. Tarihte hakkında pek bilgi bulunmayan, esirliğiyle Sırp prensesliği arasında bir karara varılamayan ve dolayısıyla Hürrem gibi olması beklenmeyen Çiçek Hatun için şimdilik söylenecek tek söz, Gamze Özçelik'in bu rolün hakkını verdiği.
Hacca giden ilk Osmanoğlu olan ve II. Bayezid'e karşı savaş başlatmak için Hıristiyan âleminden destek isteyip sonuçta Papa Alexander Borgia'nın topraklarında ölen Cem Sultan'ın tarihte gölgede kalan annesi Çiçek Hatun'un aslını inkâr edercesine Hürremleştiği 'Fatih'te, tarihte ilk kez Kanuni Sultan Süleyman'ın annesi Ayşe Hafsa Sultan için kullanıldığı halde burada 'Valide Sultan' sıfatıyla karşımıza çıkartılan II. Bayezid'in annesi Gülbahar Hatun ise Mahidevran'ın konumunda.
Ancak aradaki fark, gerçek tarihte Mahidevran'ın aksine Seda Akman'ın oyunculuğundaki Gülbahar Hatun'un II. Bayezid'in sultanlığı döneminde fazlaca söz sahibi olması. Yani Süleyman'ın kadın yönlendirmeciliğine oğlunu kurban veren Mahidevran gibi şanssız değil. Bu özelliğine karşın Gülbahar Hatun'un dizide arka plana atılarak Çiçek Hatun'un tıpkı Hürrem gibi öne çıkartılmasını da yadırgamamak elde değil. Bakalım ilerleyen bölümlerde nasıl bir tablo sergilenecek.
Kızlar Ağası Elmas'ın 'Muhteşem Yüzyıl'dan Sümbül Ağa'ya denk düştüğü ve İbrahim Selim'in başarılı tiplemesiyle anında kendi gücünü yarattığı diziyle ilgili anlamsız aşırılıkları özellikle vurgulamaya çalıştığımız ve Aksak Timur'un sözüyle başlattığımız bu ilk eleştiri yazımızda son söz, yerinde yurdundan sökülüp zorunlu göçe tabi tutulan ve yerlerine Türkmenlerin yerleştirildiğini söyleyen Karamanlıların içinde karşımıza çıkan Pir Çelebi'den gelsin... 'Allah, aşırı gidenleri sevmez'!
Anibal GÜLEROĞLU