Işıl Cinmen, Kore’den gelen bir telefon üzerine yazdığı yazıda, “15 Temmuz gecesi, Boğaz Köprüsü'nde tanklar insanları öldürürken, üzerimizden jetler uçarken telefonum yine çaldı. Bu sefer sesi daha farklıydı, iyi olup olmadığımı bile sormadan söze girdi…” diye anlattığı Koreli Soomin’in neden Türkiye’ye gelme kararı verdiğini anlattı.
Çok ayrı yerlerden gelmiştik.
Ayrı dünyaların en ayrısından.
Benim gözlerim yuvarlak, ruhum köşeli; onun gözleri çekik, kendisi önündeki kabın şeklini almaya hazır su gibi.
Hayat bizi aynı yaşa getirse de, çocukluğuma benzediğini düşünmüştüm ilk konuştuğumuzda.
Küçük insanlara özgü şaşkınlık ve merakla doluydu suratı. Bense yeni geldiğim, dünyanın bu en büyük başkentinde bir tek onu merak ediyordum.
O, her yeni bilgiyi öğrenip uygulamaya, herkese ayak uydurmaya çalışırken ben gözlerimi ondan bir an bile ayırmıyordum. Ona bakarak, alışkanlıklarımızın, davranışlarımızın, beden dilinin, aklımızın kültür tarafından nasıl ince ince dokunmuş olduğunu görüyordum.
Soomin’le New York’ta tanıştık. Yirmili yaşlarının başlarında bir Koreli ve bir Türkiyeli, büyük bir öğrenci yurdunun küçük odasını paylaşıyorduk.
Soomin birçok şeyi bilmiyordu. Mesela merhaba derken yanaktan öpüşmeyi...
“Kore’de yanaktan öpüşülmez, el sıkışılmaz, dokunmatik hareketlerde bulunulmaz, bir anne bile çocuğuna ‘seni seviyorum’ demez. Bizim kültürümüzde sevgi sözle ya da hareketle gösterilmez” demişti.
Ona karşısındakinin burnuna çarpmadan öpüşmeyi öğretirken, “Başka nasıl sevilir ki?” diye sormuştum.
Cevabını 8 yıl sonra, 15 Temmuz 2016’da alacağımı bilmeden...
Okul bittikten sonra o Kore’ye döndü, ben Türkiye’ye...
Geçen sekiz yıl boyunca Türkiye’nin herhangi bir köşesinde patlayan her bomba sonrası telefonun ucunda içten bir endişeyle “İşil! İyisin değil mi? Güvende misin?” diyen sesi hep yanımdaydı.
Hayatta olduğumu duyunca, ona sekiz yıl önce öğrettiğim gibi derin bir “Oh” çekiyordu.
15 Temmuz gecesi, Boğaz Köprüsü'nde tanklar insanları öldürürken, üzerimizden jetler uçarken telefonum yine çaldı. Bu sefer sesi daha farklıydı, iyi olup olmadığımı bile sormadan söze girdi...
“Ülkende olanlar bana hayatta neyin değerli olduğunu hatırlattı. Şu anda yanında olmak için çaba harcamaz, seni yalnız bırakırsam nasıl bir pişmanlık hissedeceğimi anlayamayabilirsin ama Türkiye’ye, yanına geliyorum.”
“Hayır Soomin.”
“Hatırlıyor musun bir keresinde yolda yürürken çok fena bir yağmur başlamıştı. Epey ıslandıktan sonra senin ceketinin kapüşonu olduğunu fark ettim. ‘Neden takmadın?’ diye sorduğumda ‘Çünkü senin başlığın yok’ demiştin. Şimdi orası tehlikeli biliyorum ama sen güvende değilken güvende olmak bana kapüşon takmışım gibi hissettiriyor. Belki böyle düşünürsen anlayabilirsin...”
Öylece kaldım.
Yanımda ülkeden gitmek için araştırma yapan arkadaşlarım, aklımda Ankara saldırısından sonra ‘İstanbul’a geleceğimi sanmıyorum, istersen Fransa’da buluşalım’ diyen erkek arkadaşım, televizyonda bombalanan meclis, telefonda yanıma gelmeye çalışan bu minik dev... Boşlukta sürüklenirken ipini bulmuş bir astronot gibi hissettim.
IŞIL CİNMEN
Devamı Ot Dergi Ağustos sayısında…