“Merhaba Türkiye! Kitabımı aldığınız ve okuduğunuz için teşekkürler. Umarım tutkusu ve hikayesi hoşunuza gitmiştir.”
E. L. James ile yaptığımız röportaja onun söylediği bu cümleyle başlamaya karar vermemin sebebini birazdan anlayacaksınız.
Önce bu tumturaklı ismin sahibinden söz edelim.
Yazdığı ‘Grinin 50 Tonu’ (Fifty Shades of Grey) adlı kitapla kısa sürede dünyada kendinden çok söz ettiren yazarlar arasına girdi. Önce internetten yayınlanan roman burada gördüğü ilgi nedeniyle kitap olarak basıldı ve Harry Potter, Alacakaranlık gibi fenomenleri geride bırakarak kısa sürede 37 ülkede yayınlandı, bir o kadar dile çevrildi ve 40 milyon’dan fazla sattı…
Peki neden, niçin, nasıl? Büyükler bu kadar mı açtı masallara? Yoksa 'yasak meyve' hiç mi yitirmemişti cazibesini? Bu soruların cevabını kitabın yazarından almak en iyisiydi;
Efendim ‘Grinin 50 Tonu’ bazılarına göre bu güne kadar yayınlanmış en pornografik roman. Kitabın içeriği ne derseniz; erotizm, seks, hayaller ve genç kız rüyaları… (Yok, o muzlu dondurmalı tatlıdan söz etmiyorum) Bana en ilginç gelen ise kitaptan çok yazarın kendisi oldu. Bu T.S. Eliot gibi havalı adı kullanan ünlü yazar, aslında tipik bir ev kadınından biraz hallice o kadar… Hatta tonton bile diyebilirim. Tam adıyla Erika Leonard James, aniden gelen şöhretten biraz da şaşkın aslında. Ülkeden ülkeye yolculuklar, röportajlar televizyon programları… Sizin anlayacağınız biraz feleği şaşmış durumda. Her ne kadar ‘tonton’ dediysem de müthiş hınzır tarafları da var. Mesela üçüncü kitabında yazdığı bir bölüm için, Audi R8’in arka koltuğunda seks yapılıp yapılmayacağını da bizzat yerinde ‘tetkik etmiş’. Nasıl derseniz o da röportajda artık…
“Merhaba Türkiye” meselesine gelince… Kadıncağız herhalde her gittiği ülkede bu merhabayı çekiyor olmalı… Tabii ki “İstanbul çok güzel… Akdeniz mutfağına ve şiş kebap’a bayılıyorum” u da ihmal etmedi… Ama bakın bu cümlelerin sonu nasıl geldi?
Türkiye deyince başka neler geliyor aklına? Orhan Pamuk'u tanıyor musun mesela?
Kim….?
Orhan Pamuk… Nobel ödüllü Türk yazar…
Haaa… İnan tam çıkaramadım. Bir Türk yazarın romanını okumaya çalıştım zamanında ama çok sıkıcı kocaman bir kitaptı…
Adını hatırlıyor musun?
Onu da hatırlayamadım şimdi…
Tamam seni zorlamayalım… Peki dünyanın gidişhatı hakkında neler düşünüyorsun… Ortadoğu kaynıyor… Amerika’nın planları, Arap Baharı… Suriye?
Bu konular hakkında yorum yapacak kadar bilgim yok aslında… Ne olup bittiğini pek bilmiyorum…
Canım genel olarak bir fikrin vardır herhalde? Mesela Esad’ın durumu…
Kimin ?….
Esad… Beşar Esad…
Dedim ya, fazla bilgim yok. İlgi alanımım dışında bu konular.
(Eh, bu kadar iyi niyet çabalarımdan sonra anladım ki Erika ile kendi ‘dilinde’ konuşmak gerekiyor… Ortamı rahatlatmak için bu konudaki ilk sorumu sordum;)
KİTABI YAZARKEN PORNO İZLEDİM AMA…
Daha hakim olduğun konulara geçelim o zaman. Kitap için porno edebiyatı suçlamaları var. Romanı yazarken porno izledin mi hiç?
İzlemedim dersem yalan olur.
Aman yalan olmasın... İşine yaradı mı peki bu 'araştırma'?
Tahrik oldum (gülüyor). Şaka bir yana duygularım zaman zaman değişti. Zaten bilgi edinmek için izlemiştim.
Eğitim amaçlı pornoyu da ilk defa duyuyorum
İzledim derken yanlış anlaşılmasın… Sadece birkaç kez… Eğitimde kullanılıp kullanılamayacağı hakkında ise hiç bir fikrim yok. Eğitimci falan değilim…
Gelelim ‘Gri’nin 50 Tonu’nu seks kitabı olarak değerlendirenlere…
İçinde seks de erotizm de var ama kitabım aslında bir aşk romanı.
Aşk romanı mı? Biraz +18 bir aşk bu galiba, hatta +38
Bütün bu ön yargıların yayınevinin kitabı pazarlama stratejisinden kaynaklandığını düşünüyorum. Anlattığım hikayede duygular, aşk ve erotizm var o kadar.
Aksiyon yok mu aksiyon?
Kesinlikle var…
Burada bir kahkaha atıyor Erika, ‘aksiyon’dan neyi kastettiğimi anlayarak. Kitap aslında BDSM olarak adlandırılan ilişkiler üzerine kurulmuş. Cinsel dürtüleri, itaat etmek, ettirmek üzerine olan insanların tercih ettiği ilişki biçimi bu. Sizin anlayacağınız tam bir efendi-köle oyunu. İşte bizim masum ev hatunu Erika’nin anlattığı öykü de ‘Hain’ Christian ve 'saf kız' Anastasia'nın sıradışı beraberliği üzerine kurulu
TEK SAPIK BEN DEĞİLMİŞİM
Hikayenin kahramanları Christian ve Anastasia’nın ilişkisindeki davranışlar pek çok gelişmiş ülkede tabu sayılırken, nasıl oluyor da, en tutucularında bile kitapların peynir ekmek gibi satılıyor?
Demek ki dünyanın hiçbir yerinde kadınlar farklı değilmiş…Yalnız olmadığımı bilmek güzel. Tek sapık ben değilmişim anlaşılan (Gülüyor) Tekrar söylüyorum aslında bu ilginç karakterleri olan, rahat okunan bir aşk hikayesi. Ama içinde bir sertlik de var. Sanırım kadınların sevdiği şeyler bunlar…
Kadınlar sert sever diyorsun ama kitaptaki dilin gayet yumuşak…
Bunu özellikle yaptım. Erotik yazarlar seks argosu kullanıyorlar genelde. Her şeyden önce bir kadın olarak onlara buradan sesleniyorum "Kadınlar o tip diyalogları sevmiyor". Bence romantizm ile seksi harmanlamak gerek.
Pek çok kişinin hayalinde böyle ilişkiler olabilir mi dersin?
Sence öyle olmasa kitap bu kadar satar mıydı? Çoğu insan bu konuları değil yazmak, akıllarından bile geçirmemişti. BDSM hakkında hiç fikirleri yoktu. Bazılarının ilgisini aşk hikayesi çekti ama sanırım çoğunluk erotizm konusuna takıldı.
Biz senelerce o meşhur masalı sadece Pamuk Prensesin ağzından dinledik. Cadı, hiç anlatmadı olayı… Senin hikayende Anastasia’nın ağzından anlatılıyor. Christian'ın bakış açısını aktarmamak erkeklere haksızlık değil mi?
Bu kitap hakkında sorulan en ilginç sorulardan biri. Bir kadın olarak böylesi daha kolay olduğu için romanımı birincil ağızdan yazmayı tercih ettim. Diğer bir neden de kadınların kendilerini Anastasia yerine koymalarını istememdi.
Kitabı yazarken porno izledim... İZZET ÇAPA'NIN RÖPORTAJININ DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN!