Fahriye Evcen bilinmeyenlerini Hürriyet'ten Hakan Gence'ye anlattı.. İşte o röportaj; Size dair her şey dört dörtlük görünüyor... Onları bir yana bırakıp defolarınızı anlatarak başlasanız?
- Defo derken bazı takıntılar geliyor sadece aklıma.
O da kabulüm. Nedir takıntılarınız?
- Kendime dönüp baktığımda fazla mükemmeliyetçi olmamın beni yorduğunu görüyorum. Bazen kontrolü elden bırakmak gerekiyor. Ama bunu yapamıyorum. Biraz daha rahat olmak isterdim. Biraz daha sorumlulukları ciddiye almak ya da sorumlulukları daha az taşımak. Bunu pek yapamıyorum ve bu yüzden biraz yoruluyorum.
İnsanların büyüdükleri yer hayat tarzlarına yansır derler... Siz Almanya’nın Solingen şehrinde büyüdünüz... Bunun etkisi olabilir mi?
- Küçük bir şehirde doğup büyümenin aslında avantajı çok. Genel kaostan uzak yetiştim. Mesela trafik yok, kimsenin acelesi yok. Her şeyi daha sindirerek, tadını çıkararak yaşıyorsun. Aynı zamanda çok disiplin var. Bu beni biraz detaycı, kuralları dikkate alan ve disiplinli biri yaptı.
Bu disiplin toplumunda aileniz nasıldı?
- İtalyan aileleri gibiyiz. Altı kişilik bir çekirdek aile. Bir araya geldiklerinde çok eğlenceli ama uzakta olunduğunda bir telefon kadar yakınız. O anlamda neşeli bir çocukluk geçirdim.
Ama bu sakin yaşantı 19 yaşında bozuldu... İstanbul’da ve şöhrettiniz...
- Metropolde kavram kargaşası yaşadım. Burada her şey hızlı akıyor ve kaosla stresle karşı karşıya kalınıyor. Zamanla stresle yaşamanın, her şeyin biraz daha hızlı gelişmesinin ne demek olduğunu gördüm. Ama bu durumla kısa sürede barıştım.
Peki şöhretin zorlukları ne?
- Oyunculuğa genç yaşta başladım. Hayatımda radikal değişimler olmadı. Tek değişen okuldan sonra başka bir sorumluluk almak ve bu sorumluluğu taşımak oldu. Her meslekte olacağı gibi buna da çok itinayla yaklaşmak gerekiyor, hayatının bir parçası oluyor. Zorluklar da biraz kendi elinde. Eğer sen görmek istersen görüyorsun. Güzel taraflarını yaşayıp, güzel yanlarını görmek istersen çok fazla bir zorluğu yok.
Bilginin içinde boğuluyoruz
En son felsefe üzerine eğitim alıyordunuz. Nasıl başladı felsefe merakı?
- Ufak yaşlarda. Aslında felsefeyle okulda alamadığımız derslere öğretmenlerden izin alarak girerek tanıştım. Ardından sosyoloji girdi hayatıma. Lise yıllarından sonra Dusseldorf Heinrich Heine Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü’nü seçtim. Daha sonra tarih bölümünü bitirmeme rağmen her ikisine ilgim devam etti.
En son felsefe üzerine ne okudunuz?
- Sophie’nin Dünyası.
Biraz geç kalmışsınız!
- Yıllar önce okumuştum aslında. Ama geçenlerde önüme Almancası çıkınca ‘Sophie’nin Dünyası’nı baş ucuma koydum. Şimdi seneler öncesine dönüp tekrardan okuyorum. Üniversitede çokça tarih makaleleri ve kitaplar da okudum. zaten fazla roman okuru değilim. Bilim içerikli, sosyolojik, felsefi ve tarih kitaplarını tercih ediyorum.
Hangi filozofların fikirleri size daha yakın geliyor?
- Felsefede en başa dönmeyi, temeline ve çıkış noktasına inmeyi seviyorum. Mesela Sokrates ve öğrencisi Platon’un çıkış noktalarını teoremlerini ve diyolaglarını incelemeyi... Onların özellikle estetik algı üzerine söylemleri, etik konulara değindikleri hatta politika ve devleti inceledikleri, bunları denklemlerle yaptıkları konuşmalardan okumayı seviyorum.
Kendinize dair ne ders çıkardınız?
- Sorgulamanın bir sonu olmadığını çözdüm.
Nasıl yani?
- Bir soru sorduğunda ve onun cevabını aldığında aslında nihai bir cevap almış olmuyorsun. Bir konuyu araştırmak ve onunla ilgili bilgi edinmek aslında son bulmayan bir eylem. Her zaman cevabın yeni bir soru işareti yarattığı bir durum.
HABERİN DEVAMI İÇİN TIKLAYIN..