Hürriyet Gazetesi'nden Savaş Özbey, Paris'te Swinger çiftlerin bir araya geldiği bir kulübe giderek gözlemlerini okuyucu ile paylaştı.
İşte o yazı:
Adana’da patlayan eş değiştirme skandalının ardından, ‘tam yerine rast geldi, manzara koyduk’: Dünyanın swinger başkenti Paris’ten bildiriyoruz! Swing’in 5N 1K’sı!
Adana’da patlayan eş değiştirme skandalının ardından bu işin başkenti Paris’te dünyanın en ünlü swinger kulübünden bildiriyoruz.
Bu işin başkenti Paris abi. Ben bu yüzden buraya yerleştim. - Ahmet, ne diyorsun yahu sen? Bak bu kez olmadı ama Paris’e bir dahaki gelişimde, beni mutlaka o swinger partilerine götürüyorsun!
(Bir yıl sonra...)
Ahmet cumartesi geliyorum Paris’e. O mevzuyu halledebilecek misin? - Merak etme abi sen. Yalnız, yanında takım elbise olması lazım.
(Cumartesi...)
Ahmet takımı getirdim ama mokasen almayı unutmuşum. Sorun çıkarmazlar di mi? Bir de Ahmet... Ben şimdi partiye girecem de tek başınayım, nasıl olacak? - Merak etme abi, onu da çözdüm.
(Birkaç saat sonra, Montaigne Oteli’nin lobisi...)
Abi selam. Bak bu Irina. Partiye sizinle beraber o girecek. Bu kıyağımı da unutma. - Anşante matmazel... Ahmet peki toplamda kaça patlayacak bu iş? Giriş iki kişi 110 Euro. Bir de içerde içtikleriniz var...
(Yarım saat sonra, Louvre Müzesi’nin üst sokağı, bir Vito’nun içi, direksiyonda Ahmet, arkada biz...)
- Abi bak şu çiftin girdiği kapı var ya... İşte orası. Zili çalıp bekle. Bir adam çıkıp alacak sizi.
(30 saniye sonra, o kapının önü...)
Kapı açılıyor, karşımızda jilet gibi bir vestiyer. Yeltenecek oluyoruz; vestiyer eliyle giydirmiş gibi direkt ayakkabılarıma takılıyor: “Mösyö ayakkabılarınız burası için uygun değil. Sizi kabul edemeyiz. Saat daha erken, belki bir çözüm bulursunuz...”
(10 saniye sonra, kapı önü...)
- Ahmet olm, beni ‘ayakkabı’dan almadılar. Dön gel, ayakkabıları değiştirelim. (Tam üç dakika sonra, yine o kapı.Yine biz. Ama bu sefer ayağımda Ahmet’in mokasenleri...) - Doğrusu şaşırdım, bu kadar çabuk beklemiyordum. Hoş geldiniz Mösyö, Madam; içeri buyrun.
Varaklı maraklı, süslü mü süslü bir vestiyer... Vestiyer üstlerimizi istiyor ve telefon dahil, bütün kayıt cihazlarını teslim etmemiz gerektiğini söylüyor. Kuzu kuzu yapıyoruz. İsmimi soruyor. Yok artık, ismimi n’apıcan? Fantezi kurbanıyız, istersen ‘geldi’ diye, Türk gastelerine ilan da ver! Adımı form gibi bir kâğıda yazıyor, “Aşağı inince bunu barmene vereceksiniz” diyor. İçkilerimiz miçkilerimiz o forma yazılacakmış. Çıkışta alıp, ödemeyi burada yapacakmışız. Formu alıp, merdivenleri iniyoruz. Saat, hemen hemen gece yarısı. Müzik bangır, kulüp tıklım. 100-150 metrekarelik büyükçe bir disko. Bara yanaşıp formumu veriyorum; Irina’ya bir şampanya, kendime bir viski...
Elimizde içkiler, el ele dolaşmaya başlıyoruz. Dans edilen salona açılan kapılar var. Bu kapılar uzun bir koridora çıkıyor. Giriyoruz. Ben, o da ilk kez geliyor sanmıştım ama Irina başlıyor anlatmaya: “Bak şu bölme makyaj tazelemek için. Burası duşlar. Çıkmadan önce istersen duş alabilirsin...”
Koridorun ucu hareketli. Odanın kapısında dört-beş kişi var. Tam içeri gireceğiz; biri hemen dibimde bitip uyarıyor: “Mösyö içkinizle giremezsiniz!” Ne zaman gördü, ne zaman atıldı? Demek her hareketimiz sıkı kontrol altında. İçkilerimizi bitirmek için dans salonuna dönüyoruz. Bu dans bahanesiyle etrafı kesiyorum. İçeride 100-150 kişi. Arada olgun çiftler de var ama genel yaş ortalaması 35-45. Acaba bunların kaçı gerçek çift, kaçı benim gibi ‘sahte sevgili’yle gelmiştir? Bu arada içkiler bitiyor, koridorun sonundaki o odaya doğru yollanıyoruz.
Kalabalık artmış. Odanın önü artık, insanları yararak ilerleyecek halde. Odaya bir giriyoruz ki böyle bir şey olamaz. İki ayrı yatak... Biri daha küçük. Orada iki bey ve bir hanımefendi... Fakat hangisi eşi/sevgilisi, hangisi doktor anlamak mümkün değil. Yanımızdaki daha büyükçe yatakta iki çift uzanmış. Çiftlerden biri 30’larında, diğeri 40. Komşularını sevmiş olmalılar ki önce kadınlar birbiriyle sosyalleşiyor. Sonra beyler giriyor devreye.
Bunları seyrederken bana hafif bir kal gelmiş. Ahmet uyarmıştı: “Ne istiyorsan yap ama en ufak bir reddetmede hemen geri çekil. Rahatsızlık verdiğin düşünüldüğü anda kendini kapıda buluyorsun.” Ah Ahmedim, ileri gidemiyorum ki geri çekileyim. Dondum kaldım... Irina’nın elini öyle bir sıkmışım ki kızcağız saçımı okşayıp rahatlatma ihtiyacı duyuyor. Odada olup biteni izleyen, bizden başka 10-12 kişi daha var. Kimi çift, kimi tek. Çoğunluğun kıyafeti üstünde. Seyredenlerden yavaş yavaş dahil olmaya çalışıyor.
Kıskançlık krizi
Bak Batılılarda bu yok mesela... Mesela bizde; böyle bir dumur ortamda bile, yanımızdaki kadına yaklaşan bir çakal olduğunda anında radarlar çalışmaya başlıyor: Saat beş yönünde bir kıtıpiyos var. Biraz sonra kıtıpiyosun eli, Irina’nın beline yelteniyor. Ben o eli var ya! O anda gözüm dönüyor ama Irina’nın müşfik müdahalesiyle kendime geliyorum: “Şiiştt n’apıyorsun sen?”
Paris’te, dünyanın en meşhur eş değiştirme kulübündesin... Yanında, iki saat önce tanıştığın, hiç tanımadığın bir kadın... Ama sen tut, yanındaki hatunu kıskan! Türk olmak biraz böyle bir şey galiba. “Irina, yeter bu kadar! Göreceğimizi gördük, hadi çıkıyoruz!”
(Beş dakika sonra, kulübün kapısında, telefonda... Sanki gelmek isteyen, hiiiiç ben değilmişim gibi...) Ahmet! Nereye getirdin ya böyle bizi! Başımızı zorla belaya mı sokacan yahu? Kulübün kapısındayız. Gel al bizi, bitti işimiz!
Hürriyet