Cumhurbaşkanlığından ayrılırken eşinin öfkeyle ağzından kaçırdığı, iktidara karşı “intifada” olarak tanımladıkları, ertelenmiş mücadele başlıyor mu yoksa!
“İntifada”; “Ayaklanma” anlamına geliyor. İntifada kelimesi, siyasi literatüre İsrail’in, Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşmasının imzalanmasına kadar süren, Filistin topraklarını ele geçirmesine karşı sürdürülen Filistinlilerin ayaklanmasının adıdır. Bayan Gül’ün ağzından kaçırdığı bu kelime, aynı zamanda o kesimin şuuraltını da yansıtıyor.
Şunu hemen söyleyeyim: Gül iyi bir politikacı değil. Tamam “dengeci”, ama aynı zamanda kompleksli de, öfke kontrolü yapamıyor. Risk almadığı yaygın bir kanaat. Sosyolojik bir tabanı, dini, felsefi bir derinliği de yok. Stratejik öngörülere, derinliğe sahip olup olmadığına siz karar verin.
Mete Gündoğan’ın kitabında anlatılan bir olay var: Erbakan’a karşı Batı kaynaklı kripto bir mesaj geliyor ve Abdullah Gül bu kriptolu mesajı Erbakan’a aktarmıyor.
Gül, hükümette iken de, Cumhurbaşkanlığı döneminde batı ile ABD ile inatlaşmanın her zaman riskli olduğunu düşünüyordu. AK Parti’nin kuruluş sürecinde batı ile ilişkilerin kurgulanmasında o hep devrede idi. Mesela Gül; Graham Fuller’in bölge ile ilgili politikalarını tehdit/tehlike olarak görmez. Bu anlamda FETÖ ile de karşı karşıya gelmemeye özen gösterir.
Mesela, BÇG kanadı tezkerenin geçmesini istemediği için bu konuda, FETÖ ile BÇG arasında tarafsız kalmıştır. Gönlü tezkerenin geçmemesinden yana olmuştur. Gül, her iki kesimin de fikrî temellerinin USA patentli olduğunu bilir. Onun için mesela Yirmibeşoğlu ile dolaylı olarak dirsek teması içinde olmayı tercih ettiğini söylüyor onu tanıyanlar.
Erbakan, Erdoğan’ı da eleştirdi, Gül’ü de eleştirdi. O bu işleri hep, “Milli Görüş”e ihanet olarak gördü. Erdoğan “One minute” ile o eleştirilerin hedefi olmaktan bir şekilde kurtuldu. Şimdi sıra Gül’de.