kit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, seçimin neden kaybedildiği üzerine bir yazı kaleme aldı.
"Eğri oturup, doğru konuşalım. Sonuç ne olursa olsun, sonucu hazırlayan sebebler üzerine doğru tesbitler yapalım ve bundan dersler çıkaralım" diyen Dilipak, "Bu radyo, Tv, gazete, troller, sosyal media ile seçim kazanmak zordu ve öyle oldu" diye yazdı.
Abdurrahman Dilipak'ın "Biz nerede yanlış yaptık!" başlığıyla yayımlanan yazısının tamamı şöyle:
Tartışma sürüyor. Kimin kazandığı birkaç güne kadar belli olacak. Şu ana kadar geçen süre can sıkıcı, kaygı verici. Umarım resmi başvurularla sınırlı açıklamalar yapılır. Öyle olsa bile bu işin artçı etkileri daha bir süre devam edeceğe benziyor. Birileri durumdan vazife çıkararak ortalığı birbirine katmaya çalışabilir.. Dikkat edelim. Böyle bir durumda, kimse bu işin galibi olmaz. Adalet herkes için gerekli. Gerçek herkes için en iyi olanıdır. Sabır.
Eğri oturup, doğru konuşalım. Sonuç ne olursa olsun, sonucu hazırlayan sebebler üzerine doğru tesbitler yapalım ve bundan dersler çıkaralım. Bir özeleştiri yapalım. Yoksa bu kriz derinleşerek devam eder.
Bu sonucu hazırlayan birçok sebeb var. Birincisi, aday profili iyi değildi. Bu gerçek bile tek başına bu kaybın ana sebebi olabilirdi. O adaylar seçmenin kalbine değil, sinirine dokundu. Onlar ne kadar çok çalıştı ise, o kadar az oy alındı.
2-Seçim kampanyasında kullanılan dil yanlıştı. Bir yandan sertlik vardı, bir yandan “aşk ve sevda” şarkıları çalınıyordu.
3-Bu radyo, Tv, gazete, troller, sosyal media ile seçim kazanmak zordu ve öyle oldu.
4-Erdoğan kendimizi iyi anlatamadık diyor ama, öyle anlaşılıyor ki, seçmenin bir önceki seçimde verdiği mesaj iyi anlatılamamış, iyi anlaşılmamış. Bu sonuç onu gösteriyor.
5- “İnen binemez” söylemi yanlıştı.
6-AK Parti’ye yönelik eleştirilere karşı verilen tepkiler yanlıştı.
7-Seçmenin aklındaki sual-i mukadderlere verilen cevaplar tatmin edici değildi.
8-Torpil iddialarına karşı tatmin edici cevaplar verilemedi.
9-Seçmene yönelik vaadlerin zamanlaması ve üslubu yanlıştı.
10-Halka ve STK’lara karşı parti yöneticilerinin tepeden bakan, buyurgan tavırları doğru değildi.
11-Aileye ilişkin sorunlar ve cinsiyet eşitliğine ilişkin şikayetler konusunda tatmin edici bir açıklama yapılamadı.
12-Gençlik konusunda ailelerin ve STK’ların kaygılarını giderici politikalar üretilemedi.
13-Parti, tabandan insanlarla gönüllü yardımlaşma yerine parayla adam tutarak profesyonel kuruluşlarla çalışmayı tercih etti. Bu yanlıştı. Kuşkusuz profesyonellere ihtiyaç var ancak gönüllülerin aktif katılımı hepsinden daha önemlidir.
14-Parti; Kamuoyu şirketleri, Reklam ajansları, toplantı düzenleyen şirketler ve birtakım strateji kuruluşlarının karesi içine hapsoldu, kendi tabanı ile bile doğrudan temas kuramadı.
15-Cemaat yapıları ile parti arasındaki mesafe iyi ayarlanamadı. Bazı noktalarda bir cemaat ile iç içe girildi, bazı cemaat yapıları ile araya ciddi mesafeler konuldu.
16-Media ile kurulan sağlıksız ilişkinin benzeri STK’lar ile de kurulmak istendi. Bu STK’lar içinde ayrışmalara sebeb oldu. Sivil-siyasal ayırımı bu işten zarar gördü. Denge bozulunca bu durum her iki taraf için de zararlı hale geldi. STK’larda parti kademelerinde görev alan üyeler, partiyi arkalarına alarak yönetimde etkin-baskın rol almak için kurum içinde baskı kurmaya çalıştılar. Bu yanlıştı.
17-Aday seçiminde adayın, bazı il ve ilçelerde parti içindeki diğer aday adaylarını dışlayan yaklaşımları bazı bölgelerde seçimlerin kaybedilmesine sebeb oldu.
18-Uluslararası ilişkiler seçim sürecinde başarılı bir şekilde yönetilemedi. Suriye ve Irak konusunda topluma tatmin edici cevaplar verilemedi. Yönetim adına yapılan açıklamalar, halka indirilemedi. Siyasi aktörlerin halka dönük mesajları birbirini tamamlayan bir bütünün parçaları değildi. Yerel aktörlerle ve merkez, genel başkan ve adayın mesajları birbirlerini tamamlamıyordu. Sonuçta akılda kalan ve birbirinin tekrarı olan genel başkanın mesajları şeklinde bir sloganlar bütünü şeklinde bir seçim kampanyası düzenlenmiş oldu.
19-Bütün başarıyı tek kişinin liderlik karizmasına yüklemek doğru değildir. Sonra yaşanan kaybın sorumlusu da yarın aynı kişi olur. Tek kişi ya da şahıs partisi görüntüsü, her türlü kararın Ankara’dan gelen talimatlarla yapılıyor görüntüsü yanlıştı.
20-İhale, şirket dedikoduları, el değiştiren şirketler, aba altında sopa gösterip birbirine operasyon çeken mafyöz tipler, bunların da arkasında garip tipler hakkında kapalı kapılar arkasında konuşulanların “herkesin bildiği bir sır” olarak söylenti şeklinde algı oluşturacak boyutta dillendirilmesine sessiz kalınması.
Sormak gerek o herkese kök söktüren trollere, o malum mediada köşe başını tutan astığı astık, kestiği kestik yeni yetmelere, sonuçtan memnun musunuz.. Belki daha başka sebebler de sıralamak mümkün. Bu sonucun sorumluluğu tek kişiye ya da bir gruba yüklemek doğru değil. Herkesin bu sonuçta bir şekilde payı var. Yapacak bir şey yok. Sonuç bu. Kendi içimizde ciddi bir temizlik ve ötekilerin görevlerini suiistimallerine izin vermemek gerekli. Ama öte yandan İlgezdi’ye ne oldu ki. Yiyenlerin yiyenlere dişi geçmiyor. Bir de siyasete ayar veriyoruz da, sonuçta seçmen layığını buldu. Ve başımızdakilerin değişmesi için önce bizim kendimizi değiştirmemiz gerek. Biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Öfkeye gerek yok. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Halkla inatlaşılmaz. Bir an önce normalleşilmesi gerekir. Bir dost der ki, “yalnızken özüne, toplumla teşriki mesaide sözüne dikkat gerek”. “Laf ile aleme verirler binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde” durumuna düşmemek gerek. “Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar” sözünün muhatabı biz olmamalıyız.
Hep şunu söyledim; Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Bugün de olan bundan başka bir şey değildir. Şimdi değişim sırası bizde. Değişmemekte direnecek olursak da sonuç ortada. O zaman gelecek günlerin geçen günleri aratmayacağını kim garanti edebilir. Eğer ibret alınmazsa tarih tekerrür eder ve bunun her anlamda çok ağır bir bedeli olur ve son pişmanlık fayda vermez.