Geçtiğimiz günlerde HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “İçimizde gizli Erdoğanseviciler vardı” sözleri dikkat çekmişti. Demirtaş’ın hedefindeki ismin, başkanlık sistemini destekleyen eski Hakkâri Milletvekili Adil Zozani olduğu iddia edildi. Adil Zozani başkanlık sistemine dair görüşlerini anlatan bir kitap yazdı.
Kübra Par, kitap raflardaki yerini almadan Zozani’yle buluştu, hem Kürt hareketi içindeki tartışmaları hem de Güneydoğu’da yaşanan çatışmaları sordu...
Selahattin Demirtaş, “Eski milletvekillerimiz arasında Erdoğanseviciler vardı” dedi. Sizi kastettiği söyleniyor. Doğru mu?
Ülkemde her gün sokakta insanlar ölüyorken, her yer yakılıp yıkılıyorken; meseleleri kişiselleştirmem doğru olmaz. Bu ortamın içinden çıkalım, Kürt halkı kendi haklarını özgürce savunabildiği bir konuma gelsin; kaybeden Adil Zozani olsun. Dolayısıyla böyle bir tartışmaya hiç girmeyeceğim ama Demirtaş’ın sözlerine tabii ki üzüldüm.
HDP 1 Kasım’da sizi neden aday göstermedi?
Zaman zaman siyasette de kan değişimine ihtiyaç duyulur. Bana göre partimizin takdiridir, Demirtaş’a göre ise bizim tasfiyemizdir.
Başkanlık sistemini savunmanız mı adaylığınıza mani oldu?
Evet. HDP içinden bazı arkadaşlarımızın ısrarla statükocu düzenin devamını savunmalarını doğru bulmadım. Ben başkanlık sistemini destekliyorum.
Peki kendinizi hâlâ HDP’li olarak görüyor musunuz?
Elbette ben bir HDP’liyim. Hiçbir güç beni halkımın mücadele değerlerinden koparamaz.
"YENİ KUŞAK 'YA DİRENEREK VAR OLACAĞIZ YA DA KAYBEDECEĞİZ' DİYOR"
Tam “Barış gelecek” derken tekrar silahlar konuşmaya başladı. Bir tarafta hendekler, ‘halk savaşı’, özyönetim ilanları, diğer tarafta devletin yürüttüğü operasyonlar... Nasıl bu noktaya geldik?
Siyasetin üstüne düşeni yapmaması sonucu bu noktaya geldik. Siyaset son 3 yılda kalıcı barışı sağlayacak mekanizmayı işletemedi. Kendine “Kürt’üm” diyen herkesin mevcut tablodan çok ciddi şekilde rahatsızlık duyduğunu zannediyorum.
YDG-H neden şehir savaşı başlattı? Çocukları sokağa döken tam olarak nedir?
Güven kırılmasıdır. Tam 6 yıldır çözümü konuşuyoruz. Diyarbakır Sur’a, Nusaybin’e, Cizre’ye, Hakkâri Yüksekova’ya gidin, o hendekleri kazan gençlerin yaş profiline bakın. Hepsi bir kuşaktır. İçinde yetiştikleri savaş koşullarından dolayı Türkiye ile aidiyet bağları yok. Onlara hep “Sabredin, demokratik yöntemlerle Kürt sorununu çözeceğiz” dedik. Bizim kuşağımız esas itibarıyla bunu söylüyor. Ama bu kuşak farklı. “Bu işler konuşarak çözülmüyor. Sonuçta bu bir güç sorunudur. Ya direnerek var olacağız ya da kaybedeceğiz” diye düşünüyorlar. Kürt siyasetini paradigma değişikliğine zorlayacak esas sorun budur.
İyi de bu çocukları yetiştirip sahaya süren Kandil değil mi?
Kandil’in bu konudaki beyanları açık. “YDG-H, PKK değildir, halk içerisinde örgütlü bir mekanizmadır” diyorlar. Ama bugün özyönetim hamlesine PKK de şehir yapılanması da sahip çıkıyor.
HDP neden “Haklarınızı Meclis’te ben savunacağım, evlerinize dönün” diyemiyor?
HDP, “Ey Kandil, sana silah kullandırtmıyorum” diyemez. Varsayalım dedi. Kandil “İyi, senin gönlünü hoş etmek için silah bırakıyorum” mu diyecek? Gerçekçi olalım. HDP eleştirilecekse çözüme dönük siyaset argümanlarını geliştiremediği için eleştirilmeli.
"GÖÇ SÜRERSE ÇATIŞMA METROPOLLERE SIÇRAYABİLİR"
Peki, ne olacak bu işin sonu?
Devlet oradaki kitlenin göç etmesinin önünü açmak, ardından kalanları etkisizleştirmek istiyor. Bugün İç Anadolu’da yaşayan Kürtlerin çoğu geçmişte yaşanan çatışmalı dönemlerde zorla göç ettirilip oralara yerleşen insanlar. Eğer devlet bu politikada ısrar ederse gelecekte çatışmalar Batı’daki metropollere sıçrar. Bunun sonu açmazdır. Bunun sonu Türkiye’nin giderek Suriyelileşmesidir. Bir an önce “Nerede kalmıştık?” diyerek müzakere masasına geri dönülmelidir.
"PARLAMENTER SİSTEM DEMOKRATİK DEĞİL BAŞKANLIK SİSTEMİNİ DESTEKLİYORUM"
Neden başkanlık sistemini destekliyorsunuz?
Parlamenter sistemin demokratik özden uzak olduğunu düşünüyorum. Demokrasinin tam işlemesi için erkler ayrılığı prensibinin tam işliyor olması gerekir. Bizde yargı kısmen bağımsızdır; yasama ve yürütme, yürütmenin tahakkümündedir. Türkiye’de tek parti iktidarının olduğu bütün dönemlerde kaos olmuştur.
Peki, başkanlık sistemi hangi dertlere çare olacak?
Başkanlık sistemi, erkler ayrılığı prensibine dayanır. Yasamanın yürütme üzerinde denetim yetkisi vardır. Merkeziyetçi yönetim mekanizmaları yoktur. Yetkileri az olan hükümetler makbuldür. Türkiye’de Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın yetkileri, ABD’de devlet başkanının yetkilerinin fersah fersah yukarısında...
“Cumhurbaşkanı Erdoğan başkan olursa sistem otoriterleşir” eleştirisine ne diyorsunuz?
Şu anda Türkiye’nin yönetimine hükmeden tek bir kişi var, o da Sayın Erdoğan’dır. Sayın Erdoğan’ı bu noktaya taşıyan, parlamenter sistemdir. Bu kadar yetkiyle donatılmış bir yürütme mekanizması, dünyanın neresinde olursa olsun tehlikelidir.
"ÖCALAN YENİDEN DEVREYE GİRMELİ"
Nevruz mektubunda Öcalan “Artık silahlı mücadele devri bitmiştir” demişti. O halde neden çatışma başladı? Kandil artık İmralı’nın sözünü mü dinlemiyor?
Hayır, Kandil’in farklı bir perspektifi yok. Son çatışmalı durumun Kandil’in tercihi olduğunu düşünmüyorum. Yıllardır dağ başında yaşayan insanlar, rahat koşullarda yaşamak istemez mi? Ama Sayın Öcalan yeniden devreye girmez, çözüm mekanizması yeniden işletilmezse daha tehlikeli bir noktaya geleceğiz. Kürt siyasetinin bugüne kadar eksen aldığı ortak yaşam paradigması tartışmalı noktaya gelecek. Esas tehlikeli olan, ayrışmaya dayalı bir paradigmanın devreye girmesidir.
Şu an o paradigmaya geçilmedi mi zaten?
Hayır, ben umutluyum. Bölünerek çoğalma şansımız yok, birleşerek büyümeliyiz. Yeniden çözümü konuşmamız gerekiyor. “Temel sorun PKK’nin elindeki silahtır, silahlar gömülmeden barış olmaz” diyorlar. İyi tamam ama PKK silahları gömdüğü zaman Kürt halkının yaşamında ne değişecek? Bu silahı gerekli kılan gerekçeler neyse bunları ortadan kaldıralım.
Silahı gerekli kılan gerekçeler nedir? Hangi talepler karşılanırsa bu çatışma son bulacak?
Bunun 4 ayağı var:
1- Anadilde eğitim ve kamusal hizmet hakkı verilmeli.
2- Türkiye’nin idari ve siyasi yapısı değişmeli. Kürtlerin de kendilerini yönetme ve kimliksel doyum yaşayabilecekleri bir yönetim mekanizması geliştirilmeli.
3- Dağdan inenlere siyaset yolu açılmalı. Kandil’deki Kürt siyasetçiler Diyarbakır’da da siyaset yapabilmeli.
4- Bu haklar anayasal güvenceye kavuşmalı.
"ÇATIŞMANIN BİR NEDENİ DE TÜRKİYE'NİN ROJAVA POLİTİKASI"
7 Haziran’da HDP yüzde 13 oy almasına rağmen, KCK neden ateşkesi bitirdi?
PKK’nın davranışlarına etki eden faktörleri ortaya koymadan şu an geldiğimiz aşamayı anlayamayız. Kürt sorununun yeniden çatışmalı aşamaya geçmesinin nedenlerinden biri Türkiye’nin Rojava politikasıdır. Hükümet, Kürtlerin Suriye’deki kazanımları Türkiye’nin aleyhineymiş gibi yorumladı. Kürtler DAİŞ ile çatışırken Türk hükümetinin PYD ile DAİŞ’i bir tutması, Kürtlerde kırılma yarattı. DAİŞ, çözüm sürecinin akamete uğraması için uluslararası güçler tarafından devreye sokuldu. Kürtler ile devletle arasında yumuşama olduğu anda DAİŞ devreye girdi. Kavga başladı, DAİŞ kenara çekildi. Hükümetin kavrayamadığı gerçek bu...
"HDP'NİN 'AKP ILE KOALİSYON KURMAM' DEMESİ HATAYDI"
Kürt halkının öfkesi kime yönelik?
Öfkeleri siyasete yönelik. Bunun içine hem AK Parti’yi hem muhalefeti koyuyorum. Şiddet sarmalına geri dönülmesinden hem AK Parti hem HDP sorumludur. AK Parti, hep seçimlere endeksli bir çözüm müzakeresi yaptı. Eğer seçimde bir getirisi varsa ileri adımlar attı, yoksa süreci rölantiye aldı. Bu yanlıştı. AK Parti’ye 7 Haziran seçiminde kaybettiren, İç Güvenlik Paketi’ydi. Güvenlikçi paradigmaya dönüleceğinin görülmesi, Kürt kitlesinin AK Parti’den kopmasına neden oldu.
HDP’nin hatası neydi?
Kürt kitlesi, HDP’ye bu sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle, müzakere zemininde çözmesi için destek verdi. Oysa HDP 7 Haziran seçiminden itibaren siyaset sahnesinden bir adım geri çekildi. “Ben oynamıyorum” moduna girdi. HDP’nin “AK Parti’ye kesinlikle koalisyon kurmayacağım” demesi hataydı çünkü Kürt kitlesi bu sorunun çözümünü arzuluyor ve çözümü kolaylaştıracak mekanizmaların devreye girmesini istiyor. HDP 7 Haziran’dan sonra “Kendi ilkelerim doğrultusunda tüm partilerle koalisyona açığım” demiş olsaydı, AK Parti HDP’yle koalisyon müzakeresi mi yapacaktı? Hayır yapmayacaktı. Ancak HDP’nin bunu söylemiş olması, AK Parti’yi diyalogdan uzaklaşan taraf olarak bırakacaktı. HDP’nin yanlışının temeli budur.
İyi ama HDP’nin yüzde 13’lük oyu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Seni Başkan yaptırmayacağız” diyerek, AK Parti’ye karşı güçlü bir muhalefet yürüterek aldığı düşünülüyor. Seçimden sonra AK Parti’yle koalisyona yanaşması çelişkili olmaz mıydı?
Olmazdı çünkü siyasette seçim sahasında konuşulanlar ile yönetim safhasında ortaya konulacak refleksler ve tutumlar bir tutulmaz. Sahada size kazandıracak argümanlarla yola çıkarsınız. Halk seçimde takdir hakkını kullandıktan sonra bu defa yönetme kabiliyetiniz devreye girer. HDP, CHP ile hatta yer yer MHP ile dirsek temasındaymış gibi bir izlenim yaratarak, kendini iktidar hedefiyle siyaset yapan bir parti olma hüviyetinden çıkardı. CHP ile hangi argümanla dirsek teması kuruluyor? CHP’nin geçmiş siyasi argümanlarından vazgeçtiği kabulüyle mi? Yoksa sırf AK Parti’yi iktidardan devirmek üzere mi? Anayasa’nın ilk 4 maddesi dokunulmazdır” diyen CHP ile HDP nasıl anlaşabilir? Sokaktaki Kürt bunu soruyor...
Haberturk