İşte o ürpertici hikaye;
Ürpertici bir Haziran rüzgarı mezarlığın dev selvilerini hafifçe sallıyordu. Ay ışığının kısmen aydınlattığı bazı mezar taşlarının dışındaki kesif karanlıkta, iki gölge ellerindeki kazma ve küreklerle bir mezar kazmakla meşguldü… 1955 yılının 12 Haziran gecesiydi ve saatler gece yarısını çoktan geçmişti. İşleri fazla sürmedi çünkü gömecekleri tabut minicikti…
İçinde henüz doğmuş bir bebeğin cesedi vardı…
Eğer gecenin karanlığında, mezarlıktan geçen meraklı bir göz, mezar kazıcılarından uzun boylu olanını tanısaydı, şaşkınlıktan küçük dilini yutabilirdi… Çünkü o adam Adnan Menderes’in makam şöförüydü…
Aradan 5 yıl geçmişti… 27 Mayıs 1960 sabahı saat 04.36’da Türkiye, Ankara radyosundan Alparslan Türkeş’in tok sesinden yayınlanan şu bildiriyle güne gözlerini açtı: “Bugün, demokrasimizin içine düştüğü buhran ve en son müessif hadiseler dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini eline almıştır” Genç Türkiye ilk darbe ile böyle tanışıyordu… Adnan Menderes, Celal Bayar ve diğer hükümet üyeleri tutuklanarak önce İstanbul’a getirildiler, sonra da hayatlarının en acı dönemlerini yaşayacakları Yassıadaya nakledildirler.
Bu gün bir tatil beldesi olarak halka açılması planlanan Yassıada onlar için tam bir cehennemdi. Bir gün sonra Celal Bayar bel kemeriyle intihara kalkıştı, bir subay tarafından kurtarıldı. Haklarında açılan pek çok davaya yıllar sonra bakıldığında insani açıdan vicdan azabı duymamak imkansız. Örneğin ilk dava Afgan kralının Celal Bayar’a hediye ettiği köpeğin hayvanat bahçesine satışıyla ilgili Köpek Davası’ydı. Adnan Menderes’in ilk yargılandığı dava ise soprano Ayhan Aydan’dan olduğu iddia edilen çocuğunu öldürttüğü hakkındaki Bebek Davası oldu.
Adnan Menderes son derece çapkın bir adamdı. Evli olması onun başka kadınlara gönlünü kaptırmasına engel olmuyordu. Ama en büyük ve unutamadığı aşkı opera sanatçısı Ayhan Aydan’dı Tanıştıklarında Menderes 50 yaşındaydı, Aydan 25… Menderes 20 yıllık evliydi, Aydan 6… Ama aralarındaki tutkulu aşk giderek büyüyor, Menderes pervasızca davranıyordu. Bu ilişki Celal Bayar’ın kulağına da gitmiş, başbakanını uyarmıştı. “Muhalefetin eline koz verme”
Ama hiçbir şeyin gizli kalmadığı Ankara kulislerinde CHP yanlısı Ulus Gazetesinin başyazarı Nihat Erim’in eline geçen bir fotoğraf bu yasak aşkı belgeliyordu. Erim’in elindeki Menderes’in fotoğrafının üzerinde, başbakan’ın el yazısıyla şu not vardı: “Severek ve en iyi temennilerimle… Ayhancığıma…" Hükümeti sarsmak için bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. Nihat Erim hemen soluğu İsmet İnönü’nün yanında aldı ve sevinçle foıtoğrafı gösterdi. Ama İsmet Paşa’nın tepkisi çok farklıydı. Bu gün bile tüm medyaya ders olması gereken şu cümleyi o gün söyledi; “O fotoğrafı hemen ortadan kaldırın, özel hayatlarına karışmak bize yakışmaz.”
Gelelim başta sözünü ettiğimiz tüyler ürperten mezarlık sahnesinin nedenine… Adnan bey ve Ayhan hanım bir süre sonra ayrılmışlardı ama bu yasak aşk meyvasını vermişti. Genç kadın karnında Menderes’in bebeğini taşıyordu. Ama talihsiz yavru 18 Haziran 1955 gecesi henüz sekiz aylıkken dünyaya geldi. Menderes’in talimatıyla Zeynep Kamil hastanesi başhekimi Fahri Atabey doğuma girdi, yine de çocuğu kurtaramadılar. İşte o gece, Başbakanın makam arabasının şoförü, minik vücudu Cebeci asri mezarlığına gömdü. Ölüm kütüğünde “Fevzi oğlu Ahmet Aydan” yazıyordu. Adnan Menderes bir skandaldan kurtulmak için bu çareyi bulmuştu.
Ama yıllar sonra Yassıada’da, bebeğini öldürmek suçundan yargılanıyordu. Sonra inanılmaz bir şey gerçekleşti. Tanık olarak dinlenen Ayhan Aydan mahkeme heyeti kaşısında göğsünü gere gere şunları söyledi: “ “Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım. Evli olmasına rağmen büyük bir aşkla sevdim. Bütün emelim ondan bir çocuk sahibi olmaktı. Bunu başaramadım. Hasta bünyem müsaade etmedi. Çocuğum 8 aylık doğdu ve öldü. Hangi vicdansız ana, üzerine titrediği bebeğinin ölmesine razı olabilir.
Adnan Menderes, hakkında açılan onca dava arasından sadece ‘Bebek davasından’ beraat etti. 1961 ayının Eylül ayında Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam cezaları onandı ve infaz edildi…
Bu gün o cehennem adası bir tatil cennetine çevrilecekmiş… Yapılacak otellere bari onların adı verilse…